Bütün seçim boyunca pek çok vaadlerde bulunuldu, pek çok büyük sözler söylendi, binlerce reklam broşürü basıldı ve yine binlerce insana ulaşıldı.  O büyük söz ve büyük vaadlerin sonrasında ben de şöyle diyorum!
“SEÇİMLER BİTTİ ŞİMDİ İŞ ZAMANI!...”
Gerçekten artık iş zamanı ve gerek eski, gerekse yeni seçilen bütün belediye başkanlarına çok büyük görevler düşüyor.  Görevler düştüğü gibi, bütün seçim boyunca vermiş oldukları sözlerin arkasında duracaklar mı, esas olan odur.
Maalesef her seçimde sözler verilir ama bu sözler, “dereyi geçene kadar” dedikleri ifade içinde kalır ve tek bir çivi çakılmaz.
Biz gazeteciler seçimlerde dağıtılan seçim bildirgilerini ve el broşürlerini genellikle saklarız.  En azından kendim için söyleyim...  Diğer arkadaşları bilmem ama o seçim bildirgelerini bir çekmeceye koyar, beklenen olmayınca da kalemi elime alır ve acımasızca eleştiririm.  Eleştirdiğimde de “fena” olurum.
Bana göre özellikle büyük kent belediyeleri, artık şapkalarını çıkartıp önlerine koymalıdırlar.  Ve düşünmelidirler...
“Ben yaşadığımız bu kente ne verdim, ne vermedim?” sorusunu sormalıdırlar.
Gerçekçilikten hareketle ve hiçbir etki altında kalmadan, bence kent belediye başkanları her zaman çok İYİ bir takipçi olmalıdırlar.  Sabah makam koltuğuna oturmadan şöyle kentin sokaklarında dolanıp çevreyi kolaçan etmeli ve bütün olumsuzlukları belirlemelidirler.  Hatta bu bir alışkanlık haline gelmelidir diye düşünüyorum.
Eski kentlerin sokakları ve antik binalar, çevre, tehlikeli binalar ve daha nice hususlar, elden geçirilmelidir
Sosyal yaşantının bir parçası olan eğlence merkezleri, restorantlar, sanat merkezleri ve parklar, hakikaten iyice denetlenip, çağdaş bir görünüm içinde halka büyük mutluluk verilmelidir.
Mesela seçim esnasında bir restorattan eve yemek getirtmiştik. O paketlerin içinde Lefkoşa Belediyesinin vermiş olduğu mavi bir “Beyaz Yasemin Sertifikası” vardı.  Ne yalan söyleyim... Çok da hoşuma gitmişti o sertifika.
Bir örnekleme olarak veriyorum bu sertifikanın içeriğini.
Bakınız o “Beyaz Yasemin” projesi kapsamında neler anlatılmış...
“Yüksek hijyen kalitesi olan, yüksek hizmet standartları olan, engelli birey erişimine müsait, çevre kirliliği yartmadan hizmet veren, restoran ve kafelere LTB tarafından verilen tescil belgesidir.”
Eve yemek gönderen restorantın paket içine bu sertifika suretini koymaları iki anlamda önemlidir.  Bunlardan birincisi kent belediyesinin denetim açısından çok iyi işler yaptığı, diğeri de bu sertifikaya sahip restorant ve işletmenin sağlık açısından güvenli bir işletme olduğudur.
Bu, Lefkoşa Belediyesi için olumlu bir işti.  Tabii ki denetlemelerin yeni dönemde de devamını dileriz.
Bilmem farkında mısınız?   Bütün seçim boyunca tek bir belediyeyi veya belediye başkanını hedef alarak acımasızca eleştirmeyip, eleştirilerimi genel anlamda yaptım.  Lakin kabul etmek lazım...  Bazı belediyeler hakikaten her gün seçim olacakmış gibi etkin hizmet vermişler, o koltuklarına oturdukları günden beri.
Bu durumdaki belediye başkanları için hiçbirşey değişmez.  Onlar doğru bildikleri yoldan yürüdüler ve seçildikten sonra de yürümeye devam edecekler.  O bakımdan “iş yapmayan belediye başkanları” ile “iş yapan belediye başkanlarını” ayırmak gerek.  O nedenle iş yapan belediye başkanlarını yukarıdaki sözlerimden ötürü tenzih ediyorum.
Şimdi gelelim çevreye...
Çevre, bir belediyenin aynasıdır esasında.  Güzel bir çevre yaratan, parklar, kültür merkezleri ve huzurlu ve de bunun yanında tertemiz sokaklar ve yaşam koşulları oluşturan belediye başkanlarını alınlarından öpmek isterim.
Böyle seçimlerde yılların belediye başkanları neden seçim kaybederler?  Başarısızlıklarından ve halkın gözünden düşmelerinden, bana göre.  Yeniden seçim kazananlar ise, başarılarından ötürü.
Elbette geçmişte çok işlere imza atmış kaybeden belediye başkanları var ama gelin görün ki, şartlar, insanların dünyaya bakış açısını, hayat felsefesini ve de anlayışını değiştirdi.  Üstüne üstlük bir de parti faktörü var.
Seçimlerde şu ifadeler kullanılır genellikle:
“Filan partinin Belediye Başkan adayı, filan partinin meclis üyelik adayları veya filan partinin muhtar ve aza adayları...”
Bana sorarsanız kazanmada en önemli etmen nedir diye, size ancak şunu söyleyebilirim:
“Bir yerel seçimde partilerin rolü yüzde elli, yatta yüzde kırkbeş ise, kişinin veya adayın toplumdaki duruşu ve halka güven verişi yüzde elli veya elli beştir.”
Yani birisinin kazanabilmesi, kendisinin toplumdaki yeri, başarıları ve güven verişi ile parti desteği birleşince güzel bir ortam oluşmasına bağlıdır.  Aksi takdirde tövbeler olsun, “Allah olsanız” kazanamazsınız.
Bunca sözden sonra yine o ünlü ifadeyi kullanayım...
“SEÇİMLER BİTTİ ŞİMDİ İŞ ZAMANI!...”