Geceyi televizyonları başında geçirmiş her yaştan seçmenler, kesin ve nihai olmasa da aşağı yukarı ortaya çıkmış olan seçim sonuçlarını yorumlamaya başlamışlardır bile. Evet dün, seçim merkezlerine giderek oylarını kullanmış olanları öncelikle tebrik etmek isterim. Oy kullanmamak bir seçenek olsa da, oy kullanmak en azından bir düşünce ve aksiyon gerektirdiği için, ülke yönetimine aktif bir katkı olarak takdir edilmeğe değerdir.

Dün oylarımızı kullandık Kıbrıslı Türkler olarak. Ya da Gıbrızlı espri anlayışıyla oyumuzu verdik veya koyduk. Her ne hal ise,  en azından Cumhuriyet Meclisimizin önemli bir oranın değiştiğini, hele de gençleşerek değiştiğini görebilmek de demokrasimiz adına bir başka mutluluk vesilesi sayılabilir.

Bu yazıyı yazmakta olduğum 7 Ocak, 2017, saat 17.30 sıralarında diyebileceğim , yarın sabah belli olacak yeni meclis aritmetiğine göre yeni hükümet alternatifleri konusunda artık daha da sağlıklı fikirler yürütülebilir,  belli olan sonuçlara bakarak. Hangi hükümet modeli gerçekleşirse gerçekleşsin hepsini de beklemekte olan sorunlar aynıdır. Bu sorunların çözümüne verecekleri öncelikler farklı olmakla beraber, ülkemiz insanları öncelikle geleceğe daha ümitli bakmalarını sağlayacak ekonomik programların uygulandığını görmek istemektedirler. On yıllardır ötelenmekte olan birçok ekonomik ve sosyal sorunlar yanında, kamu yönetiminde,  sağlıkta ve eğitimde acil dönüşümler başlatacak önlemlerin de alındığını görmeyi arzu etmektedir.

Yıllardır ötelenmekte olan sorunlara Kıbrıs sorunun neden gösterilemeyeceğini tüm siyasi partilerimiz de anlamışlardır. Ancak başta cumhurbaşkanımız olmak üzere, tüm siyasi partilerimiz de Kıbrıs sorununun artık, ucu açık ve hatta “ne idiğü belirsiz” müzakere süreçlerine bağlanmaktan azad edilmesi gerektiğini de çok iyi bellemişlerdir.

BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinin karşılıklı stratejik denge hesapları doğrultusunda, tek toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 54 yıldır altı ayda biri raporlanarak, Rum toplumu kontrolünde sürdürülmekte olabilmesı, hatta bu garabetin üzerine 1 Mayıs, 2004 tarihinde bir de AB üyeliği çekilmesi, meseleyi, hele de Rumlar ve Yunanistan açıından sürdürülebilir uluslararası karlı bir siyasal ve ekonomik işletmeye dönüştürmüştür.

Önümüzdeki dönemde de, bu statükonun arkasına saklanacak olan tek Toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti yetkililerinin yaptıkları açıklamalar; özellikle denizlerde başlatılacak olan faaliyetlerle, bölge ittifakları ve büyük şirketlerin de arkasındaki “büyük devletlerin” de yönlendirmesi ve destekleriyle Kıbrısın kuzey denizlerinin de parsellemeye başlanacağı yönündedir. Bunun anlamı,  KKTC ve Türkiye arasındaki denizlerde yabancı şirketlerin gelip gaz ve petrol araması ve sondaj gerçekleştirmesi demektir.

İçteki ve etrafımızdaki tüm bu gelişmeler karşısında Kıbrıs Türklerinin her zamankinden çok daha fazla, sağlam, siyaseti yerellikten öte dünya ölçüleri içerisinde anlayıp gerçekleştirebilecek kapasiteli ekiplere olan ihtiyacı her zamankinden fazladır.

Yeni oluşacak Cumhuriyet Meclisinden çıkacak yeni hükümetin,  cumhurbaşkanımızla çok yakın ilişkiler ve koordinasyon içerisinde çalışmayı becerebilmesi yine toplumumuzun tamamının çıkarı gereğidir.

2018 Yılı Kıbrıs Türkleri için çok kritik kararları Türkiye ile beraber almayı ve uygulamayı gerektirecek bir yıl olmaya çok ciddi şekilde adaydır.

ÇOK CİDDİ BİR İKTİDAR VE DAHA DA CİDDİ BİR MUHALEFETİN TAM DA ZAMANIDIR. KIBRISLI TÜRKLERİNİN ÖNÜNÜ AÇACAK NEYSE ONU YAPACAKLARDIR, HATTA YAPMAK MECBURİYETİNDE DE KALABİLECEKLERDİR. GÖRECEĞİZ.