Hafızasıdır sokaklar şehirlerin.
Ağaçlar da öyle.
Çocuk sesleri gülüşleri ağlamaları duyulmuyorsa şehrin sokaklarında o şehir şehir değildir, kenttir belki ama bir gün anlıyacaksınız kentin şehir olmadığını.
Samanbahça turizm metası olmazdan önce şehirdi Lefkoşa.
İçinden geçmek bir yana da neredeyse iğrenerek baktığınız o Abdi Çavuş sokağında ne aşklar yaşanmıştı biliyor musunuz, ne hayatlar.
Dar sokağın ortasında kucağınıza zıpladı mı bir kız, saçınıza dokunmaktan çekindi mi bir delikanlı o şehir olur işte o saat.
Nasıl da hurma ağaçları şehriydi Lefkoşa ve nasıl park sorunu olan araba kalabalığı bir kente dönüştürdünüz.
Tepe tepe kullanın şimdi, her semtinde barlar olan ve ağız tadıyla bir zuk, bir bira, türk kahvesi içilemeyen ve fakat jack bilmem nesinden tutun da her cins viskinin ve damağınıza yabancı kahvelerin içildiği kafelerle yorduğunuz o yeri.
Hazır yeni bir başlangıç yapılacağına inanıyorken yazmış olayım.
Emirnameler dönemi bitirilip, şehirlerin planlanacağı söyleniyorken…
Diyorum ki  insanlar ve canlılar için, hayat için, gülmek ve ağlamak için, neşelenip kederlenmek için düşünülsün ve örgütlensin şehirler köyler..
Birlikte yaşamak diye bişey lazım insanlığa.
Arabalar ve konutlar bir arada topluca bulunabilir çünkü yaşamaz onlar.
İnsanlar ve kediler köpekler kuşlar tavuklar bir arada yaşayabilirler birbirlerini rahatsız etmeden ve bir birlerine yaslanarak, dertleşerek, sevinçlerini ve kederlerini bir birleriyle çoğaltıp azaltarak ve dayanarak bir birlerine.
Şehir planlanırken insanların ve diğer tüm canlıların hayatını, yaşamlarını düşünün.
Şehirler canlılar için hayat merkezleridir
Ve kentler otomobiller için kenttirler.
Otopark öncelikli ise yerleşim planlamasında orası kenttir ve garaj çocuk yatak odasından daha önemli olur o zaman ve zeminde.
Çocukların gençlerin yaşlıların kadınların erkeklerin yürüyerek nefes alarak yaşadığı ve başka canlıların da hakkı olan yaşam biçimlerinde şehirler vardır. 
İmar planlamasında insan ve onun yaşamı, hayat ve memleket önemsenmelidir.