Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası Genel Sekreteri Şenel Elcil’in Ersin Tatar’ı ve Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirmeye yönelik Rum toplumu lideri Anastasiadis’e yazdığı mektubu okuduğumda aklıma yıllar önce, eski Rum başkanlarından Hristofyas’a giderek, “Bizim başkanımız Denktaş değil, sizsizin” mealindeki sözleri geldi.

            Ondan sonraki zamanlarda da Elcil, değişik şekil ve biçimlerde sendikacılık yetki ve sınırlarını aşarak, politika üretmeye başlamış ve çok büyük tepki almıştı.

            Onun bu tutumu için geçmiş yazılarımda mevcut hükümeti uyarmış ve sendikacıların, sadece kendi üyelerinin haklarını savunma yetkileri olduğuna parmak basmıştım.  Daha da ötesi, devleti küçük düşüren, bir siyasetçi gibi beyanatlar veren bir Şener Elcil’e neden bugüne kadar bir dava açılıp da, “Siz KKTC’yi küçük düşürecek, devletin ve Türk insanının onurunu zedelecek sözler ediyorsunuz.  Bu, anayasal bir suçtur.  Neden dava açmıyorsunuz” diye mevcut hükümete sormuştum.

            Maalesef bugüne kadar hiçbiri böyle bir dava yönüne gitmedi.

            Şener Elcil’in Rum Toplumu Lideri Anastasiadis’e yazdığı mektubu okuduğumda, “Bu kez Şener Elcil paçayı kurtaramayacak” diye kafamdan geçirdim.

            Hani bir söz vardır.

            “Bir atıl çekirge, iki atıl çekirge, üçüncüde ele geçersin çekirge...”

            İşte Şener Elcil’in o mektubu ve bütün düşünceleri bu çekirge hikayesinin mayası oldu.

            Neticede hakkında soruşturma ve dava açıldı.

            Doğrusu bu davanın sonucu ne olacak merak ediyorum.  Hukukçular ve yargı, onu yargılarken, sendikacılık tüzüğünü de dikkate alacak mı, onu da merak ediyorum.  Çizmeyi aşmanın kendisine nelere mal olacağını da düşündü mü Şener Elcil?

            Bir zamanlar rahmetlik Özker Özgür’le merkez postahanenin posta kutuları önünde karşılaşmıştım.  Ayaküstü sohbet ederken söz, Denktaş’la olan zem ve kadih davalarına gelmişti. Gerçekçi olmak gerekirse zaman zaman Denktaş’a yönelik küçük düşürücü sözlerden ötürü bazı gazeteciler ve bazı siyasiler bayağı yüklü tazminat ödemek zorunda kalmışlardı.  Bu işten en çok canı yanan da Şener Levent olduğunu anımsıyorum.

            Özker Özgür, Denktaş’ın kazandığı zem ve kadih davası yüzünden kaybettiği bazı gayrimenkullerinden dert yanmıştı.  O sohbette şöyle demişti Özker Özgür:

            “Osmanım, bizim arsalar gitti...”

            Şimdi Şener Elcil de keskin sirke gibi kendisine zarar vermeye devam ediyor. 

            Bir de şunu sorguluyorum...

            Şener Elcil kendince kabul edilmeyen bazı şeyler yüzünden Anastasiadis’e mektup yazıp Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı şikayet etmekle ne kazandı?  Veya Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ...

            Yoksa Şener Elcil kahraman mı olmak istiyor?  Veya gelecek seçimlerde adaylık mı düşünüyor.

            Fakat gerçekleri söylemek gerekirse, geçmiş iktidarların suçudur, sendikalara bu kadar geniş yetki verilmesi.

            Adamlar eğitimin en üst noktasında okullara grevi basarlar, hükümet kapılarına siyah çelenk bırakırlar ve kendilerince sözde “hak arayışında bulunurlar” da yine de bu tür davranışların genel anlamda hem öğrencilere, hem de kendilerine zarar verdiklerinin farkında değiller.

            Eeee...  Şimdi ne olacak?  Şener Elcil bu kadar açık ve net ithamlarda bulunma cesaretini kimden alıyor.  Şayet Anastadiadis’e güveniyorsa umduğu dağlara karlar yağacak.  O da kendini kurtaramayacak.

            Lakin Şener Elcil KKTC gereğinde özgür topraklarda yaşamayı kendine yediremiyorsa, gitsin güneyde yeni bir hayat kursun, Anastasiadis’le çifte bademli bir yumak haline gelsin, kuzeye de dil uzatmasın.

            Şu anda Şener Elcil çatallı bir yolun başındadır.  Ya kuzeyde kalacak, ya da güneye geçip orada yaşayacak ve KKTC’yi bombardumana tutacak.  Bu sözlerinden ve bu ithamlarından sonra ne olabilir ki.  Ama derse ki, “Mahkemede bana yöneltilecek ithamları göğüslemeye hazırm” o başka.  Hele bir mahkeme başlasın bakalım neler olacak, görelim.

            Bir de şunu düşünüyorum, Elcil için.

            Arkadaş, sen Türkiye’nin paralarıyla lüks içinde yaşıyor, yüklü maaşınla atıp tutuyorsun.  Ama bu resmen vefasızlıktır bana göre.  Hani bir zamanlar bazı CTP’liler de demediler mi Türkiye için?

            “Senin ne paranı, ne pulunu, ne de askerini isteriz” diye.    Halbuki Türkiye bize hayat vermese burada ağzımız açlıktan kokacak. Halbuki Şener Elçil, Rumların yaptıkları katliamları, babasız kalan çocukları ve kayıplarımızı, bunun ötesinde çözümsüzlüğe oynayan Rumların tutumunu da göremiyor?  Hala anlayamıyorum.

            Anastasiadis’e şikayet mektubu yazacakmış...  Hadi canım siz de...  Böyle Türklük olmaz.  Böyle öğretmenlik ve toplum ahlakı da olmaz.

            Bu hesabın faturası nasıl çıkacak, doğrusu onu da merak ediyorum.

            Değil mi ya Şener Elcil, büyük sendikacı!