Son yılların en korkunç ses kirliliğini şu anda yaşadığımızı artık söylemek ve eleştirmek durumundayız. Şayet eleştirmezsek, yaşantımızın daha da büyük bir cenneme döneceğine rıza gösterdiğimizi söylemiş oluruz.

Eskiden “Ses kirliliği” dendi mi, çevre ile henüz bağlantılı görülmeyen bir soyut kavram olarak algılanırdı. “Sesin de kirliliği mi olur?” sorusunu sorardı insanlar. Lakin gelin görün ki, çevre ve huzur dolu bir dünyada yaşamak için insanlar hem yasaları yaparlar, hem olumsuzluklara göz yumarlar, hem de bütün bu olumsuzluklara karşı tedbir almazlar veya cezai uygulamaya gitezler.

Şayet bana sorarsanız “Ses kirliliği ile ilgili herhangi bir yasa var mı?” diye, size “Çevre Yasasını okuyunuz” derim.

Çevre Yasası, çevre kirliliğinin engellenmesini öngören maddelerle doludur. Kaldı ki, değil normal Çevre Yasası uygulanamıyor, ses kirliliği için de herhangi bir önlem alınamıyor.

Sanırım “ses kirliliğinin” en büyük sorumluları, motosikletlilerdir. Geçmişte motosiklelilerin sorumsuzca ve gürültü yaratarak kent merkezinde motosiklet sürmeleri hakkında pek çok yazılar yazmış, hatta ses kirliliği yaratan motosikletlerin ithalinin engellenmesine parmak basmıştım. Motosikletlilerle ilgili endirek tepkiler ve rahatsızlıklar oluşmasına karşın, ben yine de ses kirliliğini yaratan motosikletlileri eleştireceğim, kusura bakmasınlar.

Eskiden İngiliz döneminde en büyük gürültüyü yapan motosikletler, devasa motoru ve iskeleti ile polis motosikletleriydi. Sokaktan geçerken hemen anlardınız sokaktan polis geçtiğini. Aynı motosikletlerin tutkunu olan zamanın gençleri, o zaman da sorumsuzca ve tabir caizse, “cayırdatarak ve kulakları yırtarak” makinaya hız vererek gürültülü sürüşü yaratanlar da vardı.

Hiç unutmayacağım… Lefkoşa’nın ünlü hovardalarından birisi vardı. Onun da böyle gürültü yaratan motosikleti fahişeler sokağından geçerek kadınlara hava atardı. Hatta kırmızı saçlı dostunu motosikletin arkasına alır, Lefkoşa sokaklarında dolanır, o fahişe de uzun saçlarını rüzgara bırakırdı. O zaman da bu türdeki motosikletlere tepkiler vardı.

Ya şimdilerin motosikletleri???

Gürültü yaratan bazı motosikletler vardır ki, onları hiçbir şeye benzetmezsiniz ve çıkardığı sesten çıldırırsınız.

Mesela bazı filmlerde gördüğümüz “kar ve arazi motosikletleri” vardır. Onların her arazide sürülmesini televizyonların spor programlarında izleriz. Büyük kentlerde bu amaca uygun pistler vardır. Büyük ülkelerde de motosikletliler motosiklet kullanırlar da cezalar oralarda hayli cep yakıcıdır.

Şayet sabahın ikisinde bir genç durmaksızın mahallenizde motorunu cayırdatarak dönüp dolanırsa siz ne yaparsınız? Derhal polise ihtabarda bulunmaz mısınız?
Ses kirliliğinin faturasını sadece motosikletlilere yüklememek lazım. Nice inşaat kirliliği de hayatımızda vardır. Toplu yaşama kültürümüz açısından olaya baktığımızda, apartmanda yaşamayı da bilmeyiz. Şayet komşu apartmanda oturan kişi veya kişiler gecenin geç vaktinde veya sabahın köründe radyosunu dininden dingiline kadar açarsa, devletin bunlara da önlem alması gerektiğini düşünürüm.

Yaz gecelerinde toplu halde evlerin balkonlarında muhabbet yapan gençlerin yapmakta oldukları gürültülere ne demeli?

Evlerde köpek besleyen insanlar o köpek gürültüsünden uyuyabiliyorlar mı? Öyle zamanlar olur ki, köpeklerin orkestrası başlar hayatımızda. Özellikle gecelerimizde.

Yine eskiyi hatırlarsak, evlerde tavuk ve horoz besleyen insanların bahçelerinden horoz ötüşleri başlardı. Horoz öttü mü, “Sabah oluyor” derdi insanlar. Bir de yaz sıcaklarında sabah sabah ağustos böceklerinin korosu başlar.

İnsanın elinde olsa dağın burnuna çıkıp kendini dinler. Ne televizyon, ne memleket haberleri, ne motosiklet gürültüsü ne de inşaatların harç yoğurma makinaları.
Geçekten insan bunları düşününce psikolojisi bozuluyor. Psikoloji bozulunca da sinirler geriliyor ve tepki vermeye başlıyor.

Ses kirliliğinden piskolojim mi bozuldu ne? Herhalde tepki vermem de ondandır.

Daha ne diyelim ki? İşte ses kirliliği canım!!!