Şu “Çarşaf liste” dediğimiz tek bölge seçimi hala daha insanların kafasını kurcalarken, gerek televizyonlar, gerekse bütün gazeteler tümden seçime endekslendi.

Bu çorbanın tuzu biraz fazla gelmedi mi?

Veya “Seçim yemeği acıtmadı mı?”

Gerçekten seçime bir hafta kala, bütün partiler tempolarını artırırlarken, bir taraftan da muhalefet, iktidarın açıklarını bulup halkın önüne koymaya çalışıyor.

Genel anlamda geçmişte yaşadıklarımızı şöyle gözümün önüne getiriyorum da, “Çamur at izi kalsın” pisliğini yapanlar, elbette bilmelidirler ki bir gün o hesabın da bedeli ödenir.

Bazen de şu “çamur at izi kalsın” meselesini, tenis topuna benzetirim. Hani tenis topunu atarsınız, çeyrek saniye içinde o top size geri gelir.  Yani bir diğer deyişle, birisi ile uğraşırsanız, mutlaka o “birisi” de mutlaka sizinle uğraşır.  Bugün veya yarın.  Mutlaka uğraşır, o da bilinmelidir.

Seçim yarışında bence en rahat kitle, muhalefet kitle ve partileridir.  Nedeni açık.

Her zaman iktidar partileri diğer partilerin hedefi olurlar.  Bunun anlamı da şudur:

“Seçim stratejilerini iktidarın hataları veya icraatları üzerine bina etmek.”

Gerçekten de öyle.

Her zaman muhalefette olan partiler yıpranırlar veya oy kaybına uğrarlar.  Lakin bu kez öyle görünmüyor.  Gelmiş geçmiş icraatları veya artıları eksileri ile en büyük parti her zaman Ulusal Birlik Partisi olmuş ve bu kez de bu seçimden Ulusal Birlik Partisi’nin birinci parti olacağı görülüyor.

Her zaman seçimlerde UBP ile CTP’nin kıyasıya bir yarışı vardır.  Tıpkı Galatasay-Fenerbahçe maçları gibi.

Seçim boyunca üretilen sloganlar, nerdeyse insanları aldatacak...

Sanki muhalefetin de performansını görmemiş gibi bu millet.

Tabii ki Kıbrıs görüşmelerinde olumlu bir sonuç çıkmaması, KKTC halkını ülkenin geleceğini Türkiye destekli bir yapıda görmesini sağladı.

Ne kadar eleştirilirse eleştirilsin, bu halk, artık o “barış ve birleşik Kıbrıs” martavallarına inanmıyor.  O bağlamda insanlar şapkalarını önlerine koyarlar ve “Benim geleceğim hangi partidedir” sorusunu sorarlar.

Hani o Annan Planı ve AB hedefi çizen Girne Kapısı’ndaki devasa kalabalık vardı ya...  Onlar da zaman için aldatıldıklarını anladılar ve şu karşımızdaki Rum milleti ile birşey olamayacağı kanaatına vardılar.

Şimdi o heyecan kaldı mı?  Kalmadı.

Özellikle Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı’nın çizdiği realist politika, Rumların da yüzlerindeki maskeyi düşürdü ve yeni bir başlangıç için umudun da tükenmiş olduğunun mesajını verdi.

Umut ne?

Umut, Türkiye gerçeğinde Anavatan-Yavruvatan bütünlüğü içinde geleceğe yelken açmak.

O bağlamda endişelenecek birşey yok.

Geçmişte hatırlıyorum...

“Senin ne maaşını, ne paranı, ne pulunu isteriz” diyenler, bugün farklı bir politika ile ve Anavatan’ı gücendirmemeye özen gösteriyorlar.

Her ne ise...  Bütün millet televizyonlardaki seçim konuşmalarından bunalmış ve bir an evvel 7 Ocak 2018’in gelmesini bekler olmuş.

Kısacası... Dişinizi biraz daha sıkın, çünkü tam on gün gibi bir süre sonra herşey bitecek ve yeni çehreler mecliste boy gösterecek.

Hayırlısı ne ise memleket için, o olsun diyorum.