İnsan geçmişte yaşadıklarını düşünüp o siyaset kazanının içinde nasıl kaynadığını düşününce, “Oh be!  Bu maçı tribünlerden izlemek en iyisiymiş” diyesi geliyor.
Siyaset bir sanat mı?  Hem sanattır hem değildir.
Siyasetin eş anlamlısı “Politika”dır esasında.  Politikanın Yunan dilindeki anlamı ise şudur:
“Poli –tiki”
Yani pamtomimlerin yapmakta oldukları “çok mimik” anlamında...  
Zamanla o “poli-tiki” kelimesi birleşince “politiki” dedikleri fahişelik şekline dönüştü nedense.  Rumlar bu kelimeyi hep o şekilde kullanırlar. Bu bir tür benzetmedir esasında politikayla fahişelikteki kıvraklık.
Gerçekte siyaset veya politika bir tür “kıvraklık” sanatıdır.
Lafi fazla uzatmayalım da kendi gerçeklerimize dönelim...
Erken gelen seçimler esasında siyasette beklenenin üzerinde bir hareketlilik oluşturdu.  Bence hiçbirimiz bu seçimin 7 Ocak 2018’e endekslenebileceğini hiç tahmin etmemiştik.
UBP Genel Başkanı ile CTP Geenel Başkanlarının restleşmeleri sonucunda doğan bir durumdur bu esasında.  Hani derler ya, “Ok yaydan çıkmıştır” diye.
Sanırım koalisyon ortakları arasında da bir gerginlik yaşandı böyle bir erken seçim kararı yüzünden.  Bunun nedeni gayet açıktır.
Hükümet ortağı Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş’ın evvelki gün Dialog TV’deki açık oturumda kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevaplar bana o mesajı verdi.  O mesaj neydi?
“İki ortağın birlikte hareket etme ortamından çıkması.”
Serdar Denktaş o programda bayağı sitemkardı.  Esasında ben de Serdar Denkta gibi düşünmedim diyemem.  Bu seçimin tarihi ille de 7 Ocak 2018 tarihine mi endekslenmeliydi?  Bence “Yetkili kurullarımla görüşüp kararı verelim” de denebilirdi, siyasetin dengelerini koruma anlamında.
Her ne ise... O, başbakanın kendi tasarrufu.  Ona da saygılı olmak lazım.
Şimdi gelelim esas seçime endekslenme meselesine...
Artık siyaset kazanı bayağı kaynamaya başladı.  Fokur fokur kaynama noktasına henüz gelmedi ama gelmek üzeredir.
Mesela DP milletvekili ve Eğitim Bakanı Özdemir Berova’nın aniden hem bakanlığından, hem de partisinden istifası ve “UBP’den aday olacağım” demesi bir sürprizdi.
Gerçekte seçmenin en hassas olduğu şeydir bu durum.  Bazı milletvekilleri meclise bir kesim seçmenin oylarıyla meclise girerler ama daha sonra kendi partilerini bırakıp başka parti veya partilere göz kırparlar ki, seçmen bu dumundan pek hoşlanmaz.  Lakin adı üstünde... “Siyaset veya politika” yani...
Bu durum herhalde seçmenin takdirine kalıyor.  Seçmen kendilerine veya oylarına ihanet edeni affeder mi bilemem.  
Bir zamanlar İrsen Küçük UBP’den istifa edip TAP isimli partiyi kurmuş, yıllarca kendisini taşıyan, bakan yapan UBP’ye meydanlarda veryansın etmişti.  Sonunda o parti ile meclise giremeyince tilkinin kürkçü dükkanına dönüşü gibi yeniden UBP’ye dönmüş ve yine özlediği bakanlık koltuğuna kavuşmuştu.
Lakin hataları halk kabul etmedi.  İrsen Küçük son seçimlerde başbakan ve parti genel başkanı konumunda birinci sıradan seçimi kaybetti.  Bir diğer deyişle halk ve partililer İrsen Küçük’ü affetmedi.  Daha da önemlisi İrsen Küçük bir ilke imza attı.  Özellikle birinci sıradan ve başbakan konumunda kaybetti ve tarihe öye geçti.  İşte öylesine bir acımasızdır bu politika.  Bir anda siyaset sahnesinden siler ve atar adamı.
Siyaset kızıştıkça partilerin aday isimleri de ortalara dökülmeye başladı.  Geçmişte en çok aday adayı sayısı UBP’de olurdu.  Bu seçimler büyük ilgi görse de, sanırım partinin belirlediği maddi katkı rakam ve yöntemi, birçok insanı aday olmaktan caydırmıştır.  Özellikle memuriyetten gelen ve geliri vasat olan birisinin bu koşuya bu kadar büyük rakamlarla girmesi gerçekten çok zor.  Diğer partilerin katkı payları ne olacak henüz belli değil.
Herkes de biliyor.  Aday olmak partiye katkı ile de bitmez.  Gerçek listeye girdiğinizde o adaylık rakamları bayağı katmerlenir.  O da yeni adayları düşünceye sevkeder.  Haydi bu paraları verdiniz ve listede yerinizi aldınız.  Bu seçim sisteminde kolay mı meclise girmek?  
Mesela adayların köy gezileri, kahvehane ve kulüplerde yaptıkları konuşmalar esnasında bazı köyün kulüp başkanı tomarlarla piyango katkı bileti satarlar adaylara.  O adaylar sıkıysa o biletlerden almasınlar.  Derhal haritadan silinip atılır anlayacağınız.
Bakınız...  Şu seçim yarışında iki türlü aday gün ışığına çıkar.  Bunlardan bir bölümü büyük paralarla oynayan ama halk tarafından kabul görmeyen zengin sınıfı, diğeri de halkın çok büyük takdirini toplamış tertemiz adaylar.
İşte bu yarışımda insan elini vicdanına koyup sandığa gider ve kararını verir.  
Şayet bir partide çok aday yoksa, eskilere yine gün doğdu demektir.  Tabii ki o “çarşaf liste” dediğimiz seçim tablosu kimleri karalayacak veya kimleri meclise taşıyacak o da belli değil.
Velhasıl aday olacak kişi veya kişilerin işleri hayli zor.  Allah yardımıcıları olsun demekten başka ne gelir elden?