Çoğu insan siyasetin “nankör” olduğunu söylüyor ve doğru da söylüyor. Sadece siyasetin nankörlüğü değil, yalanlar ve yanlışlar üzerine bir bina etmeye çalışır çoğu siyasiler.

                Son zamanlarda gündeme gelen veya gelmekte olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri, yavaştan yavaştan rengini gösteriyor.  Bütün partiler kendi adaylarını belirlerlerken veya belirlemeye çalışırlarken, gerçek anlamda halkın gönlündekini ve halkın beynindekini öğrenmeleri gerekir.

                Kim ne söyler, ne gibi eleştiriler yapar, kim nasıl bir yöntem izler o da bir başka husus. Lakin gerçek olan odur ki, siyasetin en çirkin tarafı, “çamur at izi kalsın” yöntemidir.

                Bazı kaşarlanmış politikacılar bunu çok iyi becerirler.  Önce çamuru atarlar, sonra attıkları çamuru yayma politikaları için kendi maşalarını kullanmaya başlarlar.  Ve “Bu yalanı yayın yayabildiğiniz kadar” yöntemi ile tertemiz bir siyasetçiyi bitirebilirler.

                Gelecek yıl yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimmesajları sağdan soldan gelmeye başlarken, anketçiler de boş durmuyorlar.

                Malum anketler her zaman halkı etkileyen çalışma odaklarıdır.  Bazen de kasti yapılan anket sonuçları çıkar ortaya ama hani “yalancının mumu yatsıya kadar yanar” misali, o sahte ve yalan, hatta uydurma anketler akamete uğrar.  Dolayısı ile halkın anketlere pek güveni de kalmaz.

                Bütün dünyada bu yapılmaktadır.  Büyük ülkelerin kavgaları da büyük olur.  Tabii ki böyle seçim zamanlarında halkın külürel seviyesi de çok önemlidir.

                Böyle zamanlarda seçmenler genellikle çok hassas olurlar.  O hassasiyeleri nedeniyle fısıltı gazeteleri halkı etkileyebilir.  Bir başka deyişle, seçim zamanlarında bir deli kuyuya bir taş atar, kırk tane akıllı o taşı çıkartamazmış.  O bağlamda şayet bir Cumhurbaşkan adayı  halk tarafından takdir görmüse ve icraatları ile halkın gönlünde yer etmişse, kimse onun yapmış olduğu o kaleyi yıkamaz.  Şayet bir adayın hayatı entrikalar ve çıkarlar üzerine kurulmuşsa, elbette ki halk bunu da dikkate alır.

                Şimdilerde hava ısınmaya başladı, dedik ya...

                Cumhurbaşkanlığı seçimleri konuşulurken, bütün partiler de kendi organlarında fikir teatisine giriyorlar.  O fikir teatisinde “parti disiplini” açısından bazı yaklaşımlar ve ortaya atılan görüşler kabul görür veya görmez.

                Böyle seçim zamanları geldi mi hep aklıma rahmetlik Denktaş gelir.

                Denktaş’ın  Ulusal Birlik Partisi’ni kurmuş olması hasebiyle o, her zaman UBP’nin tabanından oy almış ve destek görmüştür.  Daha sonraki yıllarda “Cumhurbaşkanının partiler üstü konumu” nedeniyle kurmuş olduğu partiden ayrılmış kamuoyunda “tarafsız bir başkan” görünümüne bürünmüştü.

                Gerçekte Denktaş hiçbir zaman tarafsız kalmamış ve sağı kucaklayarak önünde bulduğu yeni dönemlerin Cumhurbaşkanlığı seçimlerini bir güzel kazanmıştır.

                Hatırlıyorum...  O UBP Denktaş’la yollarını ayırdığında, ki o yol ayırımı DP’nin kurulması ile başlar, O’na gönül verenler kendi adaylarını desteklememişler ve “Bana partimi sorma, ben Denktaş’çıyım” anlayışıyla UBP’nin büyük bir çoğunluğundan güçlü destek almıştır.

                Bazen bu durumlarda adaylara bakarsınız...

                Kimi adaylar karizmatik kişilikleri, akademik yönleri ile kamuoyuna kendilerini kabul ettirmeye çalışsalar da, arkalarında güçlü ve büyük parti veya partilerin desteği olmadan “ağızları ile kuş tusalar” seçilemezler.

                Bir de bu görevde bulunmuş gelmiş geçmiş Cumhurbaşkanları da mevcut Cumhurbaşkanı’nı bombardımana tutarlar.  Mesela KKTC İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın geçen gün yaptığı açıklama bunun bir örneğidir.

                Talat ne demişti o açıklamasında?

                “Akıncı TC ile diyalog kuramadı” ifadesini kullandı.

                Akıncı-Erdoğan çekişmesi bir baz mı?  Bilemiyorum.  Yapılan keskin açıklamalar ve bazı insanların “Akıncı, talihsiz bir açıklama yaptı” demesi buna yetecek mi seçilmesi veya seçilmemesi için?

                Geçmiş siyaset yolunda Akıncı’nın TC Hükümetleri ile çok iyi diyalogları olduğunu da gördük.  Tabii ki çatışmalarını da.  Lakin iyi diyaloglarının kötü ilişkilerden daha fazla olduğunu da inkar etmemek lazım.  Yani hakkı olana hakkını vermek lazım.

                Yani diyeceğim şudur...

                Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimleri bayağı renkli geçecek gibi.  Bazen de verilen mesajlar ters tepebilir.  Ne gibi?

                Mesela rahmetlik Kenan Evren en güçlü zamanında, onun gönlünde yatan eski generallerden Turgut Sunalp’ı işaret etmiş ve o işaret ters tepmiş, Sunalp’ın seçimleri kaybetmesine neden olmuş, dolayısı ile ANAP’ın kurucusu Turgut Özal ipi göğüslemişti.

                Kısacası siyaset işte öyle birşey. Nankör, vefasız ve acımasız birşeydir şu siyaset dediğimiz “psikolojik savaş” gerçeği.