Zor günlerimizin başlangıcını 57 yıl öncesine bakarak bir hesap yapıyoruz zaman zaman.  Şöyle kafamızdan anılarımızı ve yaşadıklarımızı geçirince, herhalde mantıklı düşünmemiz ve duygusallıktan uzak olmamız gerektiğini düşünüyoruz.

            Pandemi sürecinin başlaması ile ülke ve dünya genelinde yaşananlar hiçbir zaman unutulmayacak da, kaçımız geçmişi hatırlayarak, “Bu zor günler de geçecek” telkinini kendi kendimize yapıyoruz?

            Eski insanların kullandıkları bir söz vardır.

            “İnsan daima kendisinden kötü olanları görerek ve geçmişten dersler alarak, hayata pozitif bakmak gerekir.”

            Evet eski insanlar, en zor zamanlarımızda bu sözleri ederlerdi bize.

            Bir de Dale Carnegie’nin “Üzüntüyü bırak yaşamaya bak” adlı felsefi kitabı geçiyor aklımdan.

            Gerçekten Dale Carnegie’nin insan hayatını pozitif yönden eğiten, zor zamanları  atlatmanın yollarını gösteren pek çok kitabı vardır.  Bunlardan birisi de “Güzel konuşma sanatıdır” anımsadığım kadarı ile.

            Erken Genel Seçim çalışmaları artık şekillenmeye başlayınca yine aklıma o genç ama tecrübesiz, halk önüne çıkmamış adaylar geliyor.

            Böyle seçim zamanlarında tempo arttıkça ve partilerin meydan mitingleri programı belirlenince, elbette ki partilerin hatipleri de kendilerini öyle bir güne hazırlarlar.

            Her adam kalabalık önüne serbestçe konuşma yapamaz.  Halk önünde konuşma yapmak, her babayiğidin harcı değildir.  Hitabet de bir sanattır.  Güzel konuşma da öyle.  Halka konuşacaksınız  ama hem güven vereceksiniz, hem de halkı etkileyeceksiniz.

            Hayatında tek bir gün herhangi bir topluluğa konuşmayan, tutuk insanlar böyle günlerde ne yapacaklarını şaşırırlar.  “Halka nasıl konuşacağım Allah aşkına” derdine düşer.  Hatta elleri ayaklarına dolanır.

            Televizyondaki açık oturumlara ilk kez çıkanlarda da bu panik görülebiliyor.

            İşte o bağlamda yeni adaylara bir tavsiyem var. Lütfen Dale Carnegie’nin “Konuşma sanatı üzerine eğitim” adlı kitabını alıp okusunlar.  Eminim o kitaptan hayli dersler çıkartacaklardır.

            Mesela Dale Carnegie, hayatın akışı içinde toplum bireylerinden örnekler vererek, genç politikacıları yüreklendiriyor.  Geçmiş günlerden aklımda kalan bir hikaye var, halka özgürce ve güçlü bir şekilde konuşulmasına dair.

            Dale Carnegie ne derdi o kitapta, ilk kez halka hitab edecek olan toplum bireylerine.

            “Şayet bir topluluğa, bir genel kurula, bir meydan mitingindeki halka hitap edeceğinizde şöyle düşünmelisiniz:

            ‘Halkın önüne çıktığınız zaman, karşınızdaki bütün insanları birer mezar taşı gibi düşününüz ve içinizden geldiği gibi konuşunuz. Göreceksiniz...  Size öyle bir cesaret verecek ki, siz de kendinizi tanıyamayacaksınız.  Şayet mezar taşlarını aklınızdan geçirirsiniz, mezar taşlarının cansız birer madde olduklarını kavrayacaksınız.”

            Esasında her hitap konusu, ille de siyasetle ilgili değildir.  En çok da halka hitaptır önemli olan.  Mesela genç bir öğretmen ilk kez bir sınıfa girdiğinde de bocalama geçirir, öğrencilere ilk kez konuşurken.

            Şu anda partilerin aday adaylarının yarıtıştıkları son çalışma ve oylamada,  seçim listelerine giren adaylar, yarın halkın önüne çıkacaklardır elbette.  Bu gencecik adaylardan kendine güvenen, ses tonu etkili ve düzgün cümle kuranlar çıkacak ve mikrofondan halka hitap edecek olan çıkacaktır.  Halkın önüne ilk kez çıkan ve ses tonu ve fikirleri ile güzel bir konuşma yaparsa, elbette ki diğer adayların bir adım önüne geçecektir.

            Hani “Cesaret oğlum, cesaret” derler böyle durumlarda.

            Şöyle hayatımıza giren nice ünlü siyasiler geliyor aklıma.

            Kağıtsız kalemsiz konuşanların başında Ulu Önder Atatürk gelir.  Gerçi o da ara ara kağıttan yapardı konuşmalarını ama, doğaçlama yaptığı nutuklar da vardı elbette.

            Rahmetli Bülent Ecevit de o iyi hatiplerden biriydi. 

            Bir de Almanların ünlü diktatörü Adolf Hitler geçiyor aklımdan.

            Amerikadaki başkanlık seçimlerinde de pek çok başkan adayını gördük halka hitap ederken.

            Bir de bizdekilere bakalım isterseniz...

            Rahmetlik Denktaş, bugüne kadar gelmiş geçmiş en ünlü siyaset ve halka hitapta en başarılısıydı.  Dr. Küçük de iyi bir hatipti.  

            UBP Genel Başkanlarından Dr. Derviş Eroğlu’nun da çok iyi bir hatip olduğunu görmüştük.

            Eski siyasilerden Özel Tahsin geliyor aklıma.  CTP’den eski genel başkan ve başbakan Ferdi Sabit Soyer de iyi bir hatipti.  Rahmetlik Naci Talat da anılarımızda kalan iyi hatiplerdendi.

            Şayet düşünürsek bulabiliriz.

            Kısacası adaylar kendilerini meydan konuşmalarına hazırlasınlar diyorum.  Mesela kırsal yöre toplantıları, meydan mitingleri gibi değildir.  Ama o küçük gruplara konuşarak, zaman içinde adayların açılacaklarını düşünebiliriz.

            Evet!  Yakında çok renkli ve hareketli günler yaşayacağız ve yeni yüzleri “podyumlardaki” mankenler gibi görecek ve onlara not vereceğiz.

            Bütün yeni adaylara başarılar diliyorum...