Artık partilerin adayları belli oldu.  Kılıçlar çekildi...  Cepheleşmeler başladı ve daha da cepheleşme yaygın hale gelecek.

            Partilerin kontenjan adayları da belli olunca, bütün partiler yollara düşecek...  Televizyon kanallarında boy boy görüntü verecekler ve fikirler tartışılacak.  Hatta hangi televizyon kanalı çevirirseniz çeviriniz, mutlaka tümünde yeni milletvekili adaylarının konuşmalarına tanık olursunuz.

            Bunun yanında cep telefonlarından verilen ve alınan mesajlar da bu işin bir başka sayfası...

            Bana göre şu anda içinde bulunduğumuz süreç, adayları sorgulama sürecidir.  Sorgulama derken, adayların geçmişleri kaşınarak, kamuoyunun bilgisine sunulması lazım. O bağlamda herkes geçmişi ile halkın önünde yargılanmalı.  Şu anda tasarruflarındaki gayrimenkuller ve bankalardaki paraları ne kadardır, tüm adayların bunları belgelemeleri ve halkın önüne öyle çıkmaları gerekir.

            Nedense bazı insanlar kendi geçmişleri ile hesaplaşmadan aday olmuşlar ve yeniden meclise girmek için türlü yollar deniyorlar.

            Siyasette bir ifade vardır.

            “Siyaset, temiz insanların arenasıdır.”

            Veya “Temiz ve dürüst adamın siyasette yeri yoktur” gibi ifadeler...

            Gerçekten halkın beklentisi de odur. 

            Temizlik ve dürüstlük.

            Belki bazı insanlar şöyle düşüneceklerdir, ki böyle düşünmekte haklıdırlar geçmişte yaşanan çirkinlikleri anımsayarak.

            “Siyasette temizlik mi var?”

            Geçmiş yaşanmışlıklardır esasında insana bunları dedirten. O bağlamda siyaseti kirletenler, mutlaka ama mutlaka halkın önünde yargılanarak sandıkta tokadı yiyeceklerdir.  Bu halk, “gonnara” yemez arkadaş.  Halk artık bilinçlenmiş, kimin bu ülkede ne haltlar yediğini biliyor.

            Daha düne kadar atadan kalma evlerinde barınan, külüstür arabası ile köy köy gezen bazı siyasilerin bugün kocaman apartmanları vardır.  Bu apartmanı nasıl ve neyle yapmışlar?  Bunu sorgulamak lazım.

            Bu tür yorumlarda isim vermeye gerek yok.  Çünkü halk, herşeyi biliyor ve vicdanında yargılıyor.

            Bakıyorum partilerin aday listesine...

            Ne kadar temiz ve gencecik insanlar aday olup politikaya soyunmuş...

            Elbet geçmişte birkaç kez şansını deneyenler bir tecrübe sahibi olmuşlardır diye düşünüyorum.  O tecrübe, geçmiş siyasi hayatın boşluklarını dolduracak bir mayadır bana göre.

            Hani derler ya...

            “İnsanın başı tokuşa tokuşa adam olur” diye.

            Politikayı yeniden deneyen genç insanlar için bu söz geçerlidir.  O bağlamda geçmiş yaşananlar da dikkate alınarak genç adayların gerekli tedbirleri almaları gerekir.

            Hani “siyaset kirlidir” deriz ya...  O kirliliğin içinde geçmişte yaşnanlar ve muhtemelen bu seçimde de yaşanacak olan çamur atma yöntemidir.

            Hani derler ya, “Çamur at izi kalsın” diye.

            Tertemiz bir adaya çamur atarak, başka adayları bir yerlere taşıyanları çok gördük. Hatta el etek öpenleri de gördük.

            Anımsıyorum yine...

            Geçmiş seçimlerden birinde çapkın bir bakan şöyle demiş!

            “Yattığım kadınlar bana oy verse, ben Amerika’ya başkan olurum.”

            Ne kadar trajikomik bir ifade, değil mi?

            Bu ifadeler, insanı hem düşündürüyor, hem üzüyor, hem de acı veriyor...

            Esasında ahlaki değerleri gösteriyor şu ifadeler.  Nitekim bu sözleri eden aday o seçimi kaybetmiş.

            İnsanın bir onuru  ve bir kişiliği vardır.

            Dürüstçe bu yola çıkanlar, kesinlikle kimsenin adamı olmadıkları gibi, kimsenin de elini eteğini öpmezler.

            Belki yine birileri şöyle düşünecektir:

            “El etek öpmeden bir yerlere varamazsınız.”

            Bu bir kural mı?  Değil elbette.  Bu uygulama, kendi onurunu kirleten insanlar için geçerlidir.  İlle de elinin eteğini öpülmesini isteyen nice politikacılar,  hep geçmiş kirli mazileri ile anılacaklar ve lanetleneceklerdir.

            Belki bir gün siyaset üzerine bir kitap daha yazarım... Belki kirliyle temizin analizini yaparak, halkın önüne koyarım o kitabı.

            Bir gün Hürriyet gazetesinde bir haber okumuştum...

            Türkiye’deki seçimlere bağımsız olarak katılan bir İstanbul hayat kadını ile ilgiliydi o haber.

            O haber bende bir tetikleme yapmıştı.  Bu tema üzerine hem bir tiyatro eseri, hem de bir roman yazdım ama henüz yayınlayamadım maalesef.  Gerçek temz, namusun örtünün altında olmadığına dairdi.  Bir de şunu sorgulardı o hayat kadını:

            “Meclisteki bazı üç kağıtçı milletvekilleri mi temizdir, yoksa vergisini muntgazam ödeyen ve etini satarak hayatını kazanan bir hayat kadını mı?”

            İstanbul ve Türkiye gerçeğinde bir hayat kadınının milletvekili seçilmesi mümkün değil.  Ama o kadın, “Biz de insanız” sloganı ile çıktığı yolda hayli mücadele vermiştir.

Yeniden siyasetin kirliliğine dönecek olursak...

Maalesef bazı insanların kanına işler bu tür kirlilikler ve oyunlar.  Bunları yapmadan duramazlar.

            Ben öyle politikaya bilmem ne yapayım der, onurlu insanlar.

            Şayet bana sorarsanız, geçmişten günümüze kadar tertemiz ve onuru ile arkasında iz bırakan kimdir diye, size şu yanıtı verebilirim.

            “Hayatımda gördüğüm en temiz politikacı, rahmetlik Mustafa Çağatay’dı” derim.

            Gerçekten Mustafa Çağatay öyle erdemli ve onurlu bir adamdı. Politikayı kesinlikle şahsi çıkarları için kullanmamıştır.  Hatta gerçek anlamda onurlu bir bireydi toplumun içinde. Onuru ile doğdu, onuru ile siyaset yaptı, onuru ile aile babası oldu  ve hiç beklenmedik elim bir kazaya kurban gitti.  Allahtan ona gani gani rahmetler dilerim.

            İşte kader öyle birşeymiş.

            Velhasıl siyasette temizlik, kirlilik üzerine konuşulacak ve yazılacak o kadar çok şey vardır ki, günlerce yazsak bitiremeyiz.

            Çok kalmadı... Hemen hemen şunun şurasında bir aydan biraz fazla bir zaman kaldı seçimlere.  Neticede ak koyun, kara koyun belli olacak 23 ocak gecesi.

            İnşallah meclis tertemiz ve şaibeli bir meclis olmaz geçmişteki gibi.