Kıbrıs’ın okumuşlarının- yazmışlarının, adanın yaklaşık bir milyonu bulan nüfusuna oranı yüzde olarak dünya ölçeğinde en ileri olan ülkeler düzeyindedir. Bu çok okumuş ve çok bilmişlerin ağırlıkta olduğu adada 25’e yakın üniversitenin hizmet vermekte olması da başlı başına bir eğitim olayıdır.
Kıbrıslı Türklerin de Rumların da ortak dillendirmekte olduğu bir halk deyimi olan “okundurduk, yazındırdık bale gudalya” vurgulmasının artık tam da yeridir. Bu arada bilmeyenler için söyleyim, oğlunu kasabaya okumaya gönderen Kıbrıslı babanın, oğlunun konuşmalarının düzelmesi medenileşmesi beklentisi içerisinde; bir eve dönüşünde anasından kaşık isterken “gudalya ver ana” demesine karşı, söylediği rivayet edilen, “bale gudalya” yani yine mi gudalya diyorsun” sözleridir kullandığım deyim. “Gudalya” Kıbrıslı Rum dilinde kabaca kaşık demektir.
Niye kullandım bunu?
54 yıldır bir Kıbrıs sorununu en derinden bizler yaşıyoruz ve hem bölgemize hem de dünyaya da bayağı yaşatıyoruz. 50 yıldır yani tam yarım yüzyıldır yaptığımız görüşmelerde de birçok kez çerçeve anlaşmaları imzalanmış olmasına rağmen, yaşanılan kritik aşamalarda, bunların tümü de ters-yüz edilebilmektedir. Bunun son en somut örneğini Cranz Montana’da yaşadık.
Yani “bale gudalya”, ..Bu kadarıyla da olsa ne gezer..1963 yılından beri, iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyetini silah zoru ile, tek toplumlu bir devlete dönüştürmüş olan Rum toplumu, “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanınmış olmanın sarhoşluğundan bir türlü ayılamıyor. Alışkanlık gerçekten çok kötü bayağı derin bir bağımlılığa dönüşmüş durumda. O’nu bu sarhoşluktan uyandırmak yerine, 54 yıldır ustalıkla ayarlanmış siyasal doza , şimdilerde bir de gaz eklenmiş..Al gülüm , ver gülüm durumları.
Rum toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti devleti’ni adanın “tek yasal devleti” olarak tanımakta devam eden dış ülkeler  , sadece kendi çıkarlarının gözetilmesi dürtüsüyle, bu “maskeli baloya” devam ediyorlar. 2004’de gerçekleşen AB üyeliğinden sonra Rum toplumlu Kıbrıs Cumhuriyetinin, Kıbrısın güneyindeki fiili egemenliğini adanın denizlerinde  de tek başına yürütmeye kalkması, çözümü beklenen 54 yıllık sorunu daha da ağırlaştırdı. AB üyeliğinin getireceği aydınlanma ve uygarlaşma sonucunda “gudalya” denilmesinden belki kurtulunur diye boşuna beklemişiz..Maalesef bale gudalya..gene gudalya..
Halbuki, Kıbrıslı Rum adadaşlarımız ve onların baş destekçisi garantör Yunanistan 1960 Kıbrıs Antlaşmalarına imza atmış insanlar olarak, Kıbrıslı Türklerin iki asli kurucu, eşit siyasal iradeden birisi olduğunu çok iyi bilirler. Kıbrıslı Türklerin de adanın denizlerindeki her türlü yeraltı ve yer üstü kaynaklarda haklarının olduğunu kabul da ederler.O zaman bu denizlerdeki kaynaklarla ilgili tek başlarına çeşitli anlaşmalar yapma ve yararlanma  hakkını nereden bulurlar?
Kıbrıslı Türklerle beraber,  gaz konusunda ortak bir yönetim ve paylaşım modeli içerisinde hareket etmek Rum adadaşlarımızın niye zorlarına gidiyor? İki Toplumlu , iki kesimli federal birleşik bir Kıbrıs’a yol almada, gaz konusunda işlerlik kazandırılacak bir ortaklaşmanın yapacağı yaşamsal katkının farkında değiller mi? 
Tüm bu saydıklarımızın, Rum adadaşlarımız tarafından farkında olunamaması gibi bir durum yoktur kesinlikle. Herşey bilerek ve birilerinden de hem “akıl” hem de destek alınarak yapılagelmekte.
Mevlana’nın şu sözlerini hatırlamamak olası değil: “ sen ne kadar söylersen söyle, karşındakinin tüm anladığı ancak seni anlayabildiği kadardır.” Bu sözleri yüzyıllarca önce söylemiş Mevlana bugün yaşamış olsaydı, mutlaka siyasal bilimler konusunda da kendisini donatırdı ve siyasal içerikli bir konuda şunları söylerdi:
“sen ne kadar istersen söyle, karşındaki, anlamak istediği kadar, işine geldiği kadar anlar” Hele de okumuşu ve yazmışı bu kadar çok olan bu ada’da, ve bu AB denen siyasal aygıtta. Üyelerinin karşılıklı çıkarları bileşkesi üzerine inşa edilen ve birbirlerinin çıkarlarını koruma ve ileriye taşıma politikalar gütmekte olan Avrupa Birliği’nin,  üyesi olarak kabul ettiği bu ada’da Kıbrıslı Türklerin eşit siyasal, asli kurucu varlığını dışlamadan düşünmeye başlaması zamanı gelmedi mi hala? 
Kıbrıslı Türkler olarak biz, AB’nin, “Kıbrıs’ın egemenliğinin” arkasında saklambaç oynamayı artık bıraktığını görmek istemiyoruz. Yoksa AB’in 1 Mayıs, 2004 yılındaki Doğu Akdeniz genişlemesi tarihe bir kap-kaç operasyonu olarak yazılır yoksa. “Eşkıya AB” denmesini kim ister ki? Bizler kesinlikle istemeyiz. 
Kıbrıs’ta ve denizlerinde sahibi olduğumuz  hak ve menfaatlerimizi çaldırtmayarak. Bu böyle biline.