Bu sayfada Salı günleri çıkan yazılarımı, bir önceki gün olan Pazartesi yazma fırsatı/olanağı bulamayabilirim düşüncesiyle, genellikle hafta sonu yazarım. Hal böyle olunca her zaman günceli yakalayamayabilirim. Zaman zaman da muhakkak yazmak istediğim birden çok konu olur. Bu hafta da öyle yapıp birkaç konuya birden değinmek istedim.

“SOKOLLU’NUN SAKAL TIRAŞI” 
Geçen hafta bu sayfada,  “Esad rejimi kimyasal silah kullandı” savıyla, uluslararası ilişkilerdeki mahalle kabadayılarının, kendi deyişleriyle Suriye’yi “vurma” eylemini, daha doğrusu (“ne idüğü belirsiz” olsa da) uluslararası hukuk denen şeyin içine etmelerini yani yeni ‘dayılık’ gösterilerini konu etmiştim.
O günden sonra çıkan konu ile ilgili yayın ve değerlendirmelerden, vurma eyleminin başarısız olduğu anlaşılıyor. ABD Başkanı Trump’ın “akıllı” füzelerinin çoğunluğunun (110 füzeden 70’inin) hedeflerine ulaşmadan yok edilmiş olması tek başına bir göstergedir. (Rusya’nın bu yöndeki açıklamasını, bildiğim kadarıyla ABD ve bağlaşıkları yalanlamadı.)
Uluslararası ilişkilerde neredeyse her şey dengeler üzerine kurulur. Vurma eyleminin esas nedeni de ABD ve bağlaşıklarının Suriye ve Ortadoğu dengelerini lehlerine çevirme operasyonuydu. Tabii ki yeni silahlarını denemeleri, eldekileri tüketerek silah üreticilerine iş açmalarının da hesabı vardı işin içinde! Kimyasal silah konusu yalnızca bir vesile idi diye düşünüyorum. (Kabadayılık gösterisine vesile olan kimyasal silahlar konusunda ciddi kuşkularım olduğunu geçen hafta yazmıştım.)
Sonuçta ABD ve bağdaşıkları, vurma eyleminden istedikleri sonucu alamadılar. Bu durum, bana Osmanlı Sadrazamı Sokollu’nun, İnebahtı’da Osmanlı Donanması’nın yakılması üzerine Venedik elçisine söylediklerini anımsattı. Hani Osmanlı’nın Kıbrıs’ın Venedikliler’den alınmasını bir kolun kesilmesine; İnebahtı’da Osmanlı Donanması’nın yakılmasını sakalın traş edilesine benzeten; kesilen kolun bir daha yerine konmayacağını ama traş edilen sakalın daha gür çıkacağını belirten sözlerini!
Nedense Suriye’ye karşı yapılan “Vurma” harekâtını, Suriye – Rusya – İran başdaşıklığının sakalını traş etmesi gibi algıladım da! Onun için bunları yazmak geldi içimden!   
Elbette ki kimyasal silah kullanan bir bedel ödemeli ama sokak kabadayılığı tarzında değil!

“KONFEDERASYON YA DA İKİ DEVLET İKİLEMİ”
16 Nisan (2018) yemeğinin hiçbir sonuç yaratmadığı anlaşılıyor. Benim zaten bir ümidim/beklentim yoktu.
Şimdi gündemde olan, bu sonuçsuzluktan sonra Türk tarafının ne yapacağı!
Yemekten sonra KKTC’ye gelen Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı, ardından Cumhurbaşkanı ile birlikte parti başkanlarıyla yaptığı görüşmeden sonra bir açıklama yapılmadı. Bazı haberlere göre Çavuşoğlu, artık federasyon değil, konfederasyon ya da iki devlet konuşalım demiş.
Çok geçmeden ne konuşulduğunu yalnız biz değil, Mısır’daki Sağır Sultan da duyacak ama ben kendi görüşümü söyleyeyim: Federasyonu bırakıp konfederasyonun peşinden gitmek daha uzun yıllar işi sürüncemede bırakmaktan başka anlam taşımayacaktır.
Bundan dolayıdır ki ortak yapı, artık “uğrunda ölünecek Leyla” olmaktan çıkmalıdır, çünkü ortak yapı için sürdürülmüş olan “yıllanmış” müzakereler, bizim için bir “girdap”tan ya da ağzımıza verilen “yalancı meme”den başka bir şey değildir.  
Yapılması gereken, Kıbrıs Türk Halkı’nın geleceğini böylesi hayaller/ütopyalarda aramayı bir yana bırakarak kendi işimize bakmak; sorun çözen bir siyaset kurumu ve iyi bir devlet yönetimi ile vatandaşımızı mutlu edecek yolları arayıp bulmak; paralel olarak (ortaklık modelleri, bu bağlamda federasyon/konfederasyon takıntısına girmeden), eşit koşullarda ve eşit olarak, “Kıbrıs sorununu barışçı yöntemlerle kalıcı bir barışçıl çözüme ulaştırma” amaçlı işbirliği modellerini zorlanmaktır.  

“BİR EDEBİYAT DERGİLERİ KONGRESİ”
17 - 19 Nisan 2018 tarihlerinde, (2018 yılı Türk Dünyası Kültür Başkenti) Kastamonu’da, Azerbaycan, Başkurdistan, Bulgaristan, Dağıstan, Gagauzyeri, Irak, İran, Kazakistan, Kırgızistan, Kırım, KKTC, Kosova, Makedonya, Özbekistan, Tataristan ve Türkiye’den (toplam 16 ülkeden) 28 edebiyat dergisinin genel yayın yönetmenlerinin (ya da temsilcilerinin) katılımıyla toplanan “IX. Türk Dünyası Edebiyat Dergileri Kongresi”ne TURNALAR dergisi adına katıldım.
Kongrede, dergiler arasında işbirliği ve yazı değişimi; dergilerin elektronik hallerinin değişik kütüphanelere dağıtılması dahil, çeşitli kararlar üretildi. Bu arada Batı Trakyalı Rahmi Ali oybirliğiyle “Türk Dünyası Yılın Edebiyat Adamı” seçildi.
Edebiyat dergileri arasında sağlanacak işbirliği ve güç birliğinin, her zaman somut sonuçlar yaratma potansiyeli ile yüklü olduğunu düşünen biriyim. Bu bağlamda, böylesi bir kongreyi toplama düşüncesinin bile yaratıcı olduğunu söylemeliyim. Bu bakımdandır ki böyle bir kongrede bulunmayı önemsiyorum. Ayrıca fırsat ve olanak varken, Kıbrıs Türk Edebiyatı ve edebiyatçıları için böyle bir platformda bulunmamak ve bu platformda sesini duyurmamak düşünülemez.  Nitekim geçmiş kongrelerde iletişim kurularak bazı yazar ve şairlerimizin eserlerinin değişik yerlerde yayımlandığını söylemeliyim. Bu kongrenin açılış töreniyle oturumlarında da, TURNALAR dergisini ve bu bağlamda KKTC’deki edebi gelişmeleri anlatmak olanağını buldum.