Ülkemizde patlak veren siyasi, sosyal ve ekonomik krizin mimarı, sanırım yine şu anda yaşamakta olduğumuz ve zorunlu tedbirlerle boğuştuğumuz koronavirüs belasıdır.

Bu meseleye birkaç pencereden bakmak ve değerlendirmek lazım.

Marina ve otel yatırımcısı ATG Group (ANEXTOUR) CEO’su Neşet Koşkar ve ekibinin yatırım ve tetkik için KKTC’ye gelmesi ve turizm açısından heyecanla harekete geçmesi küçümsenecek birşey değildir.  Bilakis takdir edilmesi gereken bir husustu.  Özel uçağı ile KKTC’ye gelen bu tekibin nasıl, niçin, ne şekilde giriş yaptıkları sorgulaması, adeta okyanusta fıtına koparırcasına yaratılan bir tepki fırtınasına dönüştü.

Nedense bütün muhalif siyasiler, adeta “ağzı olan konuşuyor” misalği konuş babam konuştular ve şu marina meselesi nedeniyle adaya giriş yapan özel ekibin arkasında yatan nedenleri sorguladılar.  Bu olayın yansımaları ve çalkantıları tırmanışa geçince mesele bu kez iç siyasete dönüştü.

Burada kimseyi sorgulamaya hakkımız yok.  Sadece ünlü bir yatırımcının hedef yapılarak yatırımdan vazgeçtirilmesi affedilir birşey değildir.

Maalesef tepkiler tavan yapınca bu kez yatırımcı Koçkar, halktan özür dileyerek Lapta Belediyesinin ihalesinden çekildiğini açıklama ihtiyacı duymuştur.

Meclis ve medyadaki görüntüler kime ne yarar aldırdığını bize verebiliyor.  

Hani derler ya...  “Dilin kemiği yoktur” diye...

Evet dilin kemiği yoktur.  Yanlışlar veya yanlış görülenler konuşulmayacak mı?  Konuşulacak elbette ama bence bu boyutta olmamalıydı.

İşin özüne inildiğinde siyasilerin bu meseleyi dallandırıp budaklandırması, kendilerince halkın sağlığını koruma adına adaya özel bir uygulama ile özel uçakla giriş yapan marina yatırımcılarının nedenlerinin sorgulanması sakin bir kafa ile çözümlenebilirdi.

Böyle büyük bir yatırımcının bu fırtınalı ortamdan kendini kurtarma adaına yatırımdan çekilmesi gerçekten üzücüdür.

Özel uçakla giriş yapan bu insanlarda koronavirüs belirtileri görüldü mü?  Veya halkın sağlığını riske atacak gerçek anlamda bir davranış biçimi vuku buldu mu?

Burada şeffaf olmak lazım.  Böyle bir ekip adaya giriş yaptı mı?  Bu durumun öğrenilmesi sonrasında bu mesele, soğukkanlılıkla incelenip gerekli tedbirlerle kapatılabilir ve bu ünlü yatırımcı şirket yatırım başvurusundan vazgeçmeyebilirdi.  Yine de birisinin ihmali var mı o da araştırılıp gerekli tedbirler alınabilirdi.  Bu yazımda “şaibe” ifadesini kullanmak istemiyorum.  Olaya pozitif ve zamansız bir tartışma olarak bakıyorum.

Bu meseleye yaklaşımda her ne kadar siyasiler fırtınalar koparsa da, bu yatırımla ilgili bakanlık ve birimlerin kendilerini yeterince savunamadıklarını düşünüyorum.  Hava ulaşımında bir boşluk var mı?  İlgili bakanlığın da bu işte bir ihmali var mı?   Ortada dönen iktidarın bakanları, görevlileri ve polis soruşturması falan filan...

Bütün herşey bir tarafa... 

KKTC ekonomisini düşünmek gerek.  Bu boyutta bu dönemde ülkemize böyle bir yatırıma karar vermek her babayiğidin harcı değildir.

Geçmiş yıllarımızı hatırlıyorum...  KKTC turizmini kalkındırmak için ilgili bakanlık olarak ne kadar büyük uğraşlar vermişiz...  Dönemin Turizm Bakanı Nazif Borman’ın ne kadar temiz ve geniş perspektifi olduğunu görmüş ve onun turizm heyecanlarına katkı koymuşuz...  Şayet bu konuda bilgi sahibi olmak isterseniz, ünlü turizmci Con Aziz’e gidip sorunuz geçmişte yaşananları ve dış ülkelerden yatırımcı çekmenin zorluklarının hangi boyutta olduğunu.

Turizm Endistrisi Teşvik Yasası hazırlanırken, hep bunlar geçiyordu kafamızdan.  Nitekim yasa meclsiten geçip turizm soluk almaya başlayınca bu kez gerçek anlamda büyük yatırımcıların da ilgi odağı oldu KKTC turizmi ve yatırım alanları.

Anımsadığım kadarı ile ilk tahsis edilen yer, Asil Nadir’e tahsis edilen Alagadi koyuydu.  Sonra Bafra Projesi geldi ve dahaları...

Bafra Projesi, ANAP döneminde gündeme gelmiş ve Bafra’ya yatırım yapılması için ünlü yatırımcı Selim Edes kolları sıvamıştı.  Hatta Bafra’daki temel atma törenindeki konuşmayı zamanın Turizm Bakanı Mesut Yılmaz yapmıştı.  Çadırlar altında sıcakta yapılan o törende, önümdeki sandalyelerde daha nice bakanlar ve  medya mensupları vardı.  Türkiye döneminin Başbakanı Turgut Özal’dı.

Şu anda geçirmekte olduğumuz virüs fırtınası ile turizm ve marina yatırımlarındaki kayıplarımızı düşünerek bu yazıyı yazmış oluyorum.  Bir de meclisteki siyasilerin “mal bulmuş mağrubi gibi” haykırışlarını ve kabul edilmez zıtlık ve nedenlerimizi...

Özetle bu olayda tek suçlu vardır.  O da, bütün hayatımızı mahveden, büyük ekonomik, sosyal, siyasal ve sağlık açısından depremler yaratan koronavirüstür...