SORUN YÖNTEMDE Mİ Kİ?
Bugün, aslında bir kez daha, feci surette çöken ama mezardaki ölüyü canlandırmak istercesine yeniden başlatılmak istenen görüşme sürecini ele almayı düşünüyordum. 
Çöküş nedeni olarak Rum – Yunan tarafının isteksizliği, hazımsızlığı, yani işin özü işaret edilmişti. Adını taşıyan planın reddedilmesinden sonra, BM Genel Sekreteri Annan’ın, 28 Mayıs 2004 tarihinde Güvenlik Konseyi’ne verdiği raporda Kıbrıslı Rumlar’ın Plan’a hayır demekle sadece “çözüm formülü”nü değil, "çözümün kendisini reddettiklerini" söylemesi, buna neden olarak da Rumlar’ın "Kıbrıslı Türkler’le güç ve refah paylaşmak istememelerini" göstermesi gibi!
Durum böyle iken, iki taraf arasında sanki özde ayrılık yok, sorun yöntemde mantığıyla yani yöntem değişikliğiyle masayı kurma çabası beni şaşırtıyor. 
Sorun yöntemde mi ki? 
Elbette ki değil, ancak konunun tam açıklığa kavuştuğu da söylenemez. Bu bakımdan durum belli olunca yeniden ele almak üzere konuya yalnızca değinmekle yetiniyorum.
Bu arada gelişmeler durmuyor. Rumlar KKTC’deki 206 otele Larnaka üzerinden turist gelmesini önleme kararı almış. Aslında Larnaka üzerinden gelecek turistlere teşvik vererek buna biz çanak tutmuştuk. “Bir musibet, bin nasihatten iyidir” demiş atalarımız, ama varsın edilgenliğimizi sürdürüp sorunun yöntemde olduğunu sanmayı sürdürelim.
Nasıl olsa kafamız bir yerlere yeniden toslayacak!
AVUSTRALYA’DAN GEÇİTKALE İÇİN AĞIT
“Kıbrıs’ın bir köyü Geçitkale’den hakiki bir öykü. Mehmet ve Hüseyin, ikizdiler. Mustafa küçükleri idi. Anne bana iki oğul yeter diyerek bir oğlunu çocukları olmayan kız kardeşine vermişti. 1967 yılında acı bir savaş neticesinde, anne,  17 yaşındaki Mehmet ve Hüseyin’i ve 15 yaşındaki Mustafa’yı kaybetti. Annenin artık hiç oğlu yoktu.”
Yukarıdaki alıntı, sözünü ettiğim paylaşımdan! Paylaşım, bir video! 
Paylaşımda sözü edilen Geçitkale’nin, Güney’deki Geçitkale/Köfünye olduğunu; 1967 yılındaki acı savaşın 15 Kasım 1967’de Grivas komutasında  Geçitkale/Köfünye – Boğaziçi/Aytotro’ya yapılan ve 24 şehit verdiğimiz saldırı olduğunu; paylaşımın bir müzik parçası, daha doğrusu bir ağıt olduğunu belirtmiş olayım. Bir anda insanı saran, duygulandıran, gözlerini ıslatan bir ağıt! 
Söz ve müziğin Fahri Kâmil’e ait olduğu; “Doğa Melbourne” müzik grubu seslendirdiği ağıtın solisti Özlem Sarıçam!
 
Dinle yavrum anlatayım sana bir hikâye 
Anlatırken dolar ise gözlerim sorma niye
İşte yıllar öncesinden şirin bir köy vardı  
Evleri sarı kerpiç, taştan yolları dardı 
Ah adı Geçitkale talihsiz Geçitkale
Duvarları gül dolmuştu, yolları al al lale    
***
Kasım ayının on beşiydi yıl altmış yedi
Öğle üstü bir buçukta yolları asker kesti
Boğaziçi yöresinden köyü tanklar bastı
Yüzü gülen köylüme bundan sonrası yastı 
Ah Mehmet’e vah Mehmet’e, kimler kıydı Mehmet’e
Hüseyin yanında yatar, Mustafa az ötede
***
Ah adı Geçitkale, talihsiz Geçitkale
Duvarları gül dolmuştu, yolları al al lale  
Ah Mehmet’e vah Mehmet’e, kimler kıydı Mehmet’e
Hüseyin yanında yatar, Mustafa az ötede
  
Bazan kitapların bile anlatamadığını; tek bir şiir, şarkı, resim ve benzerinin yapabildiğine; toplumsal belleğe kolay kazınan ve etkili bir algı yaratabileceğine güzel bir örnek bu ağıt! 
Müzik, sözleriyle iyi bütünleşmiş. Sade ama anlatmak istediğini etkili anlatıyor. Nitekim, söz yazarı Fahri Kâmil, onu kutlamak üzere gönderdiğim mesaja, “Mehmet sınıf arkadaşımdı. Geçitkale de köyümdü. Dolayısı ile bu eseri hissederek yazdım” diye yanıt verdi.  
Müzik otoritesi değilim ama müziğinin etkileyici olduğunu rahatça söyleyebilirim.
Vokalistlerinin tümü bayan olan ekibin solisti Özlem Sarıçam’ın sesi berrak ve duygulu! Yorumu süper! Fahri Kâmil, “Özlem çok duyguludur. Mehmet, Hüseyin ve Mustafa’nın resimlerini görünce hemen gözyaşlarına boğuldu” diye yazarak, bunun kaynağını gösterdi.  
Ağıtı paylaştıktan sonra bana çok sayıda dönüşler oldu. Beğenmedim diyen tek kişi yok! 
Başta eserin söz yazarı ve bestecisi Fahri Kâmil ve solist Özlem Sarıçam olmak üzere, tüm ekini candan kutlar, daha nice benzer eserler dilerim.
KÂZIM KETEN: GÖÇEN BİR “ÖĞRETMEN” DAHA 
Kıbrıs Türk Halkı’nın yakın tarihinde, değişik bir deyişle yüzyıllık Varoluş Savaşımı’nda, bu arada laikleşme ve aydınlanma çabasında, kültürel ve sosyal yaşamında “öğretmen,” hele de “köy öğretmeni,” başlı başına bir “fenomen”di. 
Bizim ve bizden sonraki kuşak için “öğretmen” ve “öğretmen sözcüğü” bambaşka anlamlar taşır. Özellikle kırsalda, köylerde yaşayanlar açısından köy öğretmeni demek, genellikle doğal ve tartışmasız “köy lideri” demekti.
21 Aralık 1963’te, Kıbrıs Türkleri’ni saf dışı bırakıp Enosis’i gerçekleştirmeyi hedefleyen Akritas Planı uygulanmaya konulup da Kıbrıs Türkleri için Devlet (1960 Kıbrıs Cumhuriyeti) “buharlaştığında,” Ada’nın her yanında örgütlü Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) boşluğu doldururken, omurgasını büyük oranda öğretmenler oluşturuyordu. 
Bunlar yalnız fiziki olarak güçlü olan öğretmenler değildi. Fiziki sorunları ve güçsüzlüğü olan öğretmenlerin de çorbada tuzu vardı. Birkaç gün önce bunlardan birini, emekli öğretmen Kâzım Keten de aramızdan göçüp gitti.  
Doğuştan fiziki sorunları ve güçsüzlüğü olan bir kişiydi, sonradan Keten soyadını alan Kâzım Halil! Buna karşın öğretmen olmayı başardı ve gerçekten de yalnız sözcük anlamıyla değil, Kıbrıs Türkü’nün o zaman algıladığı biçimiyle “öğretmen” oldu.
1964 – 1967 arasında Geçitkale/Köfünye’de geçen görev sürem içinde, yakından tanık oldum Kâzım Keten’in öğretmenliğine! 
Mehmet Irmak’ın “İsimsiz Kahramanlar” adlı oyununu, bölge halkının geniş katılımıyla, iki gece, 9 ve 10 Eylül 1964’te, Geçitkale/Köfünye İlkokulu’nun bahçesinde sahneye koyarak hem sanatsal/kültürel bir etkinlik gerçekleştirmiş, hem de bölge halkının sosyalleşmesine katkıda bulunmuştuk. Oyunun yönetmenliğini ben yapmıştım. Yardımcım, öğretmen Hüseyin Vasfi (Baybora) idi. 
Gecede öğretmen Kâzım Keten yönetimindeki, Boğaziçi/Aytotro gençlerinden oluşan kızlı erkekli halk oyunları ekibi de coşkulu bir gösteri yapmış, bu gösteri uzun zaman konuşulmuştu bölgede!
Aynı dönemde yayımladığımız haftalık Mücahit Gazetesi’nde, iki geceye 700 kişilik bir topluluğun katıldığı haberi var. Bölgenin nüfusu yaklaşık 2.350 olduğuna göre 700 seyirci nüfusun % 30’u; yani aktif nüfusun neredeyse tümü gecede bulundu demektir. 
Aydın bir köy bilgesi gibiydi Kâzım Keten hoca! Kıbrıs Türk Kültürü’nü iyi bilirdi. Maniler okurdu. Sosyaldi, sosyal gecelerde şarkı türkü okumaktan çekinmezdi. Sırası geldiğinde darbuka ve davul çalardı.  
Özveriliydi. Öğretmen maaşı ile birçok şey yapardı. Kendi insiyatifiyle kurslar düzenler, terzi olan eşini de katardı kursa! Gönüllü olarak elbette, tek kuruş almadan! Tersine cebinden harcayarak! 
Sözün kısası gerçek anlamda, Kıbrıs Türkü’nün çok iyi bildiği ve şimdilerde çok aradığı gerçek bir “öğretmen”di.
Işıklar içinde yattığından, mekânının cennet olduğundan hiç kuşkum yok!
Ruhun şad olsun Kâzım Bey!