Bazen öyle anlarımız oluyor ki, gazete sayfalarına bakmayı veya televizyon haberlerini izlemeyi istemeyiz.  Bunun nedenleri malum...

            Bozulan ekonomi ve sosyal ilişkiler, parasızlık ve zorunlu ev hapsi, bir sürü psikolojik bozuklukları da beraberinde getiriyor.  Özellikle şu pandemi döneminde, bilmem siz de farkına vardınız mı, uyuşturucu olayları hayli arttı.   Uyuşturucunun başını çekenler de siyahi gençliktir maalesef.  Yani dışarı ile bağlantısı olan yabancı uyruklular.

            Uyuşturucu satıcıları kendilerine büyük maddi rant elde etmek için bu yollara baş vururlar.  İçicilerse, bu belaya bulaşıp, bağımlılıktan kurtulamayanlar.  İşin maddi yanı  bir tarafa, tertemiz gençlerin çıkarcı zümrelerce durmaksızın zehirlenmeleri ve o hayatı mahvetmeleridir.

            Polisin narkotik şubesi, durmaksızın arı gibi çalışıp suçluları enseliyor da, bu işin kökü kazılamıyor maalesef.  Bütün kazalarda artan uyuşturucu olayları, genel anlamda polisi en çok meşgul eden unsurlardır.

            Gerek üniversitelerin açık olduğu zamanlarda, gerekse kapalı olduğu zamanlarda siyahilerin uyuşturucu olayları sürüp gitmiştir.

            Şu anda içinde bulunduğumuz şartlarda uyuşturucu,  bir gelir kapısı olarak görülmeye başladı maalesef.

            Şayet Muhaceret Dairesi’ne sorarsak memlekette kaç tane siyahi vardır diye, herhalde en az beş yüz bin civarında diyecektir bize.

            Zaman zaman gördüğümüz ve tanık olduğumuz gerçekler vardır, siyahilerle ilgili.

            Mesela yeni bitmiş dayalı döşeli bir apartmanın bütün daireleri siyahilerle kiralanmıştır.  Her zencinin altında da mercedes veya BMW vardır.  Giyimleri de alelade vatandaş gibi değildir.  Demek bu gençlerin aileleri varlıklıdırlar ki böyle bir hayatı sürdürüyorlar.  Şayet sözünü ettiğim apartmandaki siyahilerin tümünün de uyuşturucudan bu hayatı yaşadığını düşünürsek, herhalde masum olanlara haksızlık etmiş oluruz.

            Hele bir düşünün yine de...

            Yaklaşık bir yıldan beri bütün üniversiteler aktif olarak çalışmıyor.  Yani yüzyüze eğitim verilemiyor pandemiden ötürü.  Lakin “on-line” üzerinden de ders almaya devam ediyor öğrenciler.  Bozulan psikoloji ve ekonomik durum da bunlarla ilgilidir.

            Bir de şu soruyu soruyorum!

            “Bu değirmenin suyu nerden gelir?”

            Gerçekten Afrika’nın veya uzakdoğunun değişik ülkelerinden KKTC’ye gelip de aileleri ile dahi irtibatlaşmakta zorluk çeken bu gençlerin geliri nasıl sağlanıyor?

            Lakin bankalar kendi fonksiyonlarını yerine getiriyorlar, zor da olsa.  Dıştan para havalesi, içten para treansferi gibi parasal işlemler...

            Pandemi döneminde polisiye vakalar artmış mı?

            Onu da polise sormak lazım.  Sanırım polisiye vakalar pek artmadı.  Artmış olsaydı gazetelere yansırdı.  Bereket versin trafik kazaları azaldı, zaman zaman hırsızlık olayları olsa da eskisi gibi değildir.  Bireysel çatışmalar ve kavgalar da eskisinin boyutunda değildir.  Ama yine vardır.

            Kadına şiddet hiçbir zaman bitmedi.  Kadına şiddetin de eskisi gibi yaygın olmadığını düşünüyorum. Özellikle Kıbrıs gibi küçük bir ülkede.

            Nedense cinayet vakaları artıyor. Onu da içinde bulunduğumuz sosyal, psikolik ve ekonomik duruma bağlamak lazım.

            Psikolojisi bozulan insandan herşeyi bekleyebilirsiniz.  Hani derler ya, “Üstüme gelme elimden bir kaza çıkacak” diye...  Onun gibi birşey olsa gerek cinayetlerin kökündeki iç ve dış çatışmalar.

            Gerek resmi, gerekse sivil hayattaki beklenti, günlük yaşantımızın normale dönmesidir.  Bu normalleşmeyi hepimiz de bekliyoruz.  Hele bir aşılama işi yaygınlaşsın, siz göreceksiniz kantarın topu nasıl yukarıya kalkacak.  Yani normalleşme ile gelecek olan psikolojik, sosyal ve ekonomik düzelme...

            Önemli olan bu olumsuz ortamda bile pozitif düşünmek ve geleceğe umutla bakmaktır.  Öyle değil mi?