Son zamanlarda inşaat sektörü ile ilgili pek çok haber yayınlanmıştır.  Bunların en önemlisi, hiç şüphe yok ki, ülkemize ithal edilen bir kısım standart dışı demir meselesidir.  Bu husustaki yorumumuza geçmeden önce İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Gürkan Yağcıoğlu’nun yapmış olduğu çok önemli açıklamaya bakalım...
Bakınız ülkemizi tehdit eden standart dışı demirle ilgili oda başkanı Gürkan ne demiş:
“TS-708 Betonarme İçin Donatı Çeliği standartına göre, nervürlü  S420 sınıfına ait betonarme çeliğinin akma dayanımı alt sınır değerinin  (420 MPs) çok altında olduğu tespit edilmiştir.  Dolayısı ile standarda uygun olmadığı gibi, yapı güvenliği ciddi riskler altındadır.”
İşin teknik terimler bölümüne girmeyeceğim.  Hayat ve bilgi birikimimizle hatta gözlemlerimizle yorumumuzu yapacağız.
Ta İngiliz döneminden kalma bir kültürel, teknik ve bürokrasi avantajımız vardır.  Zaman zaman kullandığımız bir söz vardır hatta.
“Biz Kıbrıslılar, halis Türk ve katıksız Atatürkçü’yüz ama İngiliz kültürü ile yetişmiş ve hayatımızı ona göre idame ettirmişiz” diyoruz.
İngiliz bu adaya geldiğinde ilk baştan uygulamaya koyduğu şey, sağlıklı bir imar yasa va çalışmasıydı.  Geçmişte fakirliğin kol gezdiği, savaşların yaşandığı hatta kırsal yöre insanlarının kerpiçten ev yaptığı zamanlarda bile binalarda kısmi de olsa bir güvenli duruş ve duygu vardı.
Tabii ki gelişen teknoloji ve dünya görüşleri, adadaki sağlıklı beton ve sarı taştan binalar yapımını getirdi.  “Sarı taş” dediğimiz şey, Kıbrıslıların “buri taşı” dedikleri köpük taşıdır.
Osmanlı döneminde yapılan ve İngiliz dönemine kadar uzanan süreçten günümüze kadar ayakta kalan ne kadar konak, ne kadar beton binalar vardır hiç düşündünüz mü?
Bir zamanlar Bafta bir deprem olmuştu.  Bizler o günlerde henüz ilkokul talebesiydik.  Hatırlıyorum bazı insanlar ölmüştü.  Neden depremde yıkılmıştı binalar?
Çünkü binalar yığma taş usulüne göre inşa ediliyordu.  Kırsal yöre insanları hayatlarını idame ettirmek için dağdan taştan taşıdıkları taşlarla yaparlardı evlerini.  Veya kerpiçten.
Beton bina yapımı sanırım 1950’lerden sonra yaygın hale gelmiştir.
Gerçekte Kıbrıs’ın imar ve inşa profiline baktığımızda, yine de çok sağlıklı denetim ve kontroller olduğunu görürüz.
Oda başkanının yapmış olduğu açıklamalar bana Yalova depremini çağrıştırdı. O depremde ne kadar çok bina yıkılmıştı.  Ayakta kalan beton binalar, sahibi tarafından kendi canı için yapılan, bütün harcını ve demirlerini imar uygulamasına göre olan binalardı.
Doğrusu o depremden kurtulanlar şanslı insanlardı.  Çünkü üç kağıtçı müteahhitlerin bütün binaları imara uygun değildi.
 Bir diğer deyişle müteahhitler yapmış oldukları apartmanları çok ucuza mal etmek için malzemeden çalıyorlardı.
Gazeteler uzun uzun o depremde can veren insanlarla, üç kağıtçı müteahhitlerin yapmış oldukları “kâğıttan” binaları yazmıştı.  Ben ve benim gibi milyonlarca insan o seri yazıları merakla  okumuşlar ve çok etkilenmişlerdi.
Şimdi bakıyorum bizim Kıbrıs’ta alışık olmadığımız standartlara uygun olmayan demirler kullanılıyor veya kullanılmaya doğru gidiyor.  O bakımdan oda başkanını yapmış olduğu cesur ve yürekli açıklamadan ötürü kutluyorum.
Hala daha Türkiye televizyonları geçmişte üç kâğıtçı müteahhitlerin yapmış oldukları sağlıksız binaların nasıl yıkılmakla yüzyüze kaldıklarına da tanık oluyoruz.
Hepimiz de biliyoruz Türkiye’de gecekonduları da, kaçak inşaatları  da.  Yani Türkiye’de sağlam ve kontrollü bir İmar Yasası yoktu, ta ki AKP gelinceye kadar.  AKP’li belediyeler kimsenin gözünün yaşına bakmadan kaçak villaları ve inşaatları yıkıp yıkıp yürüyor.  Sahilleri de doldurmak suretiyle devlet malına tecavüz edenlerlerin de gözünün yaşına bakmıyorlar.  Aferin adamlara...
Ne yani şimdi biz de mi o üç kağıtçı müteahhitler gibi standard dışı demir v.s. malzeme kullanalım?
Göreceğiz bakalım standard dışılığın önüne ne dereceye kadar geçecek ilgililer.  Lakin KKTC yasaları, uygulandığı zaman, kesinlikle böyle hırsızlık ve kaçakçılığa fırsat verilmez.
Standard dışılık yani...