Gerek dünya basınında, gerekse yerel basında kabul edebileceğiniz ve kabul edemeyeceğiniz hususlar çıkar karşımıza.  O bağlamda ilginç bir haber vardı şu “Özgür Kıbrıs” üzerine, dünkü gazetelerde...

                “Özgür Kıbrıs” denince ne gelir aklınıza bilmem.  Ama bana “İki Kıbrıs”ın iki özgürlüğü gelir nedense.  Özellikle Kıbrıs Türklerinin ta 1955’lerden başlayan EOKA ile olan kavgaları ve acıları, 20 Temmuz 1974’e kadar sürmüş acılardır.

                Bakıyoruz CTP Gençlik Örgütü ile Rumların EDON Kongesi buluşmasında adeta bir muhabbet yumağı gibi kendilerince “Kıbrıs’ı birleştirecek kahramanlar” geliyor insanın aklına.

                Bu gençleri iki türlü analiz etmek lazım. 

                Kıbrıs gerçeklerinde Türklerin  yaşadıkları ve neden yaşadıkları büyük acılar ve büyük mücadele yılları vardır, bunu irdelemek lazım.  CTP’nin gençleri ille de tutturdular “Özgür bir Kıbrıs için yeniden ortak mücadele önemlidir” diye...

                Türk gençliği açısından olaya baktığımızda, CTP’li gençlerin bazı eksiklikleri olduğu kanaatine varıyor insan.  On bir yıllık getto hayatımızı pek irdelemediklerini ve mücahit ruhunun bu toplumda nasıl gelişip mücahitin bir kurtarıcı haline geldiğini kavrayamadıklarını düşünüyorum.  Hiç bir toplum durduk yerde savaşır mı?  Durduk yerde cephelere koşar mı?

                Koşar arkadaşım koşar.   Çünkü, şu anda özlemini çektikleri veya bir ideal olarak gördükleri “Özgür Kıbrıs” Londra ve Zürih Anlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinde mevcuttu.  Ama Rumlar o Cumhuriyeti bozmak ve bölünmüş bir Kıbrıs yaratmak için ellerinden gelen her türü mezalimi yapmışlardır.  Önce yapılan anlaşmalara saygılı olmadıkları gibi Anayasa’nın maddelerini değiştirmeye kalktılar. Niçin?  ENOSİS için.

                Sonra?  Sonrası da 21 Aralık 1963 olayları ile ve katliamlarla gelişti. Niçin?  ENOSİS için.  Yüzlerce Türkü ölüm çukurlarında yok ettikleri gibi, yine yüzlerce kardeşimizi sokaklardan ve evlerden alıp meçhul yerlerde kurşunlayarak öldürdüler.  Ve o ortadan varlığı kaldırılan masum kardeşlerimizin kemikleri, tam 50 yıl sonra toprak altından çıkartılıp kemikleri ailelerine teslim edildi.  Bu gençler babaları kaybolan çocukların yerine koymuşlar mı kendilerini?  Şayet empati yapsalar ve onların acılarını yüreklerinde duysalardı, herhalde sözde özgür bir Kıbrıs için böyle bir mücadele sürecine girmezlerdi.

                Bu noktada soluklandığımızda, CTP’li gençlerin ideallerinden öte bir eksiklikleri olduğu kanaatine varıyoruz.  O gençlere anneleri, babaları, nine ve dedeleri, demek Kıbrıs Türklerinin çektikleri acıları anlatamamışlar.  Şayet bilinçlenmiş olsalardı, böyle saçma bir hayalin peşinden koşmazlardı.

                Tabii ben bunları bu şekilde yorumladığım ve CTP’li gençlerin tutumlarına kendi yaşadıklarımı da ekleyerek yorum yaptığım için ben, onların gözünde faşist, insan kıymeti bilmez ve bölünmüş bir Kıbrıs’ı benimseyen bir insanım herhalde.  Olsun canım.  Bu gerçekler, bize faşist deseler de, kendilerine kendi gerçeklerimizi bildirmek veya kendilerini bilinçlendirmek de bizim görevimizdir diye düşünüyorum.

                EDON Kurultayında söylenenleri hiç duymamayı veya işitmemeyi yeğlerdim.  O yeğlemede, “Biz bunun için mi yıllarca savaş verdik cephelerde?  Bunlar için mi öldü kardeşlerimiz?” sorusu vardır.

                Rumlar veya Rum gençleri niçin “Özgür bir Kıbrıs için mücadele ederler” bunu düşündünüz mü?  Düşünmemişseniz düşünün kardeşim.

                Rumlar yıllarca anamızı ağlattılar bu topraklarda.  Göçmen çadırlarının altından bu akşamki gibi kırıcı soğuklar ve yağmurlarının akıp geçtiği o soğuk gecelerde zavallı çocuklarımız yağ varillerine attıkları tahta ve kütüklerle ısındılar Hamitköy tepelerinde.  Ve bu insanlar açlıkla, evsizlikle, işsizlikle, göçle ve acılarla yaşadılar yıllarca.  Ama Türk göçmenler o acılarla yaşarlarken, Rumlar yıldızlar altında NOEL bayramı yapıyorlardı.

                Lakin Rumların ve Rum gençliğinin bildiği ama bilmez göründüğü bir gerçek vardı.  O gerçek de Türk askerinin bir gün gelebileceği korkusuydu.  Ruımlar hiçbir zaman Türkiye’nin anlaşmalardan doğan askeri müdahale hakkını kullanmayacağı hayal ve düşünceleri ile eylem ve acımasızlıklarını sürdürdüler.  O hayal  ve o büyü, 20 Temmuz sabahı bozuldu.

                Bozulan hayaller neyi getirdi?

                Adanın bölünmüşlüğünü.  Güneydeki Türklerin kuzeye, kuzeydeki Rumların güneye geçişini sağladı.  Mübadele anlaşmaları bu gerçeği de ortaya koydu.  O anlaşmada Glafkos Kleridis’in de imzası vardır.

                Sanki Türkler güneydeki bütün mallarını bırakmamışlar gibi Rumlar şimdi figan ediyorlar kuzeydeki malları ve eski günlerinin geri gelmesi için.  Ama bu artık mümkün değil.  Çünkü yaşanmış gerçekler ve acılar vardır. Ve haliyle büyük ve bitmeyen bir güvensizlik vardır Rumlara karşı.

                Şimdi Rum gençlerinin ve EDON’cuların neden “Özgür Kıbrıs için mücadele” başlattıklarını anladınız mı? 

                İşte bu gerçekler doğrultusunda CTP gençleri ile EDON gençlerinin teranelerini okurken, ben ve benim gibiler de kendi yaşadıklarını ve bir kere daha o acı dolu günlere dönmeme kararlılığımızı koyuyoruz ortaya.

                Şayet bu gençler gerçek anlamda huzurlu bir Kıbrıs isterlerse, birlikte bir açıklama yapsınlar da görelim kahramanlıklarını.

                “Bu adanın huzuru, ancak iki yan yana küçük devletçiğin birbirini tanıması ile mümkündür” açıklamasıdır önemli olan.

                Bu gençler hayalden çıkıp gerçeklere döndükleri zaman, sanırım bir kez daha “Özgür Kıbrıs” kelimeciklerini kullanmayacaklardır.

                Şimdi anladınız mı neden reaksiyon gösterdiğimizi?   Demek bir yerlerede bazı eksiklikler ve aksaklıklar, hatta ihmaller vardır ki bu gençler “Özgür Kıbrıs” için o şarkıyı söylüyorlar.

                Lütfen bu davaya can ve kan vermiş şehitlerimizin ve dava adamlarımızın kemiklerini sızlatmayalım beyler.

                Diyeceklerim şimdilik bu kadar.