Sorum şudur.

Sekiz milyon işsizin yaşadığı devlette ekmek- elma çalmak suç mudur.

Demem o ki.

Hukuk ve adalet kanunlardan ibaret olmaz olmamalıdır, olabilemez.

Bir yerlerde devlet garantisi ile ( kanun garantisi diye de okuyabilirsiniz ) köprüler inşa edenler, o köprülerden sıfır araç geçse de seksen milyon araç geçmiş gibi ödeniyorsa, insanların işsiz, aşsız kalma sebeplerini nerde aramalıyız.

Kanunlar ve devletin gücü ve dahi devletin zor kullanma gücü az sayıda insana tonlarca lira- dolar kazandırırken milyonlarca insana ekmek, elma parası anlamına gelecek olan istihdamı yaratamıyor da o milyonları işsiz aşsız, geleceksiz umutsuz bırakıyorsa,  devletin kendisi ve kanunlar hukuksuzluğun adaletsizliğin ta kendisi olmaz mı.

Yüzeyden bakınca çalmak çalmaktır, ekmek çalınmış da olsa açlık nedeniyle, buna hırsızlık diyebilir kanun.

Sorun şu ki kanunun paçasını kim ve nasıl yakalayıp da onu – onları hukuka, adalete uyumlu hale getirecektir.

Yazılı metinler ki onları da seçilmiş olmaktan başka hiçbir imtiyazları olmayanlar yazmıştır, yazılı metinler – kanunlar adaleti sağlayabilecek olsaydı avukatlara – savcılara – yargıçlara, mahkemelere hele de yargıçların vicdanına  gerek kalmazdı.

Aç birinin yemek maksadı ile ekmek – süt – et – elma çalması karşısında yargıçlar kanunlara mi boyun eğecekler yoksa vicdanlarında bir durum değerlendirmesi yaparak kanunu mahkûm edip,  hukuki bir bakışla adaleti mi gerçekleştirecekler.

Zor değil bu soru.

Vicdan ve hakikat, bin yıllardan süzülüp gelen vicdan ve hakikat dün yazılmış yarın da değiştirilmesi olası olan ( hangi kanun var ki değişmemiş – değiştirilmemiş ) kanunlar karşısında teslim olmamalıdır.

Adalet mülkün temeli ise  mülk adaletli olmaya hükümlüdür.

İnsaniyetlik ve adalet at başı gider ve demokrasi insaniyetlikten, adaletten, vicdandan ayrıldı mı yanar gülüm keten helva ki o yangın her şeyi yakar yıkar, yangından geriye

de çağın bin yıl gerisinde otağ kurmak, saray yapmak kalır.

Devletlerinde yurttaşlar aç kalıyorsa devlet niçindir kim içindir