Tam 55 yıldır, yani 1964’ten beri BM Güvenlik Konseyi  Kıbrıs’ta görev yapmakta olan ve UNFICYP diye bilinen, “Kıbrıs’taki BM Gücü”nün” adadaki varlığının devamını sağlamak adına her altı ayda bir “uzatma” kararları almaktadır. 4 Mart, 1964 tarihli BMGK kararlarıyla Kıbrıs’ta göreve başlayan BM Gücü,nün bu görevinin devam edebilmesi, yine BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyelerinin hiçbirisinin, her altı bir alınmakta olan bu uzatma kararlarını veto etmemelerine bağlıdır.
16 Ağustos, 1960 yılında ilan edilen iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin daha üç yaşındayken, Rum toplumu tarafından 21 Aralık, 1963 tarihinde saldırıya uğraması ve yerine tek (Rum) toplumlu bir Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ikame edilmesi günümüze kadar, ancak BMGK’nın her altı ayda bir aldığı güzelleme kararları ile sürdürülmüş ve uluslararası antlaşmalar ve anayasaya aykırı bir yapının kök, dal budak salmasını da sağlamıştır.
Doğaldır ki bu yapıyı sahiplenen ve nasiplenen Kıbrıs Rum siyasal liderliği, özellikle de UNFICYP’in adadaki varlığının devamında sorunlar yaratabilecek  veya finansmanında zorluklar çıkarabilecek durumları büyük bir hassasiyetle izlemektedir. Son zamanlarda ABD Başkanı Trump’ın ülkesinin BM faaliyetlerine yaptığı faaliyetler için yapmakta olduğu finansal yardımları keseceği haberlerinin güney komşumuzda bir çeşit alarm yaratmış olması da bu nedenledir.
Adadaki gayrı-meşru tek toplumlu bir uluslararası tanınmışlığın devamlılığında, bir şekilde 55 yıldır güzellemesinde, “belki yarın, belki gelecek hafta, gelecek ay, gelecek yıl siyasal sorun çözülür” diye sürgitler yaşanmakta, statüko ya da sürer duruma bir şekilde yakıt sağlanmaktadır. 
İlginçtir, yıllar içerisinde Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’ne asker veren ülkelerin çoğu Kıbrıs’taki haksız ve yersiz bu güzellemeyi görerek, hem askerlerini hem de finansal katkılarını çekmişlerdir. Bu nedenle günümüzde BM Kıbrıs Gücü’nün finansmanını büyük oranda Kıbrıs Rum hükümeti ve Yunanistan tarafından sağlanmaktadır. Siyasal güzelleme yapmak adına, BMGK’nin altı aylık kararlarının veto yemeden alınması ve sembolik de olsa finansal destek görmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
15 Temmuz, Enosis amaçlı darbenin askeri ve siyasal sonuçlarını, ortadan kaldırmak ve Kıbrıslı Türk Toplumu’nun, güvenliğini sağlamak için Türkiye’nin garantör ülke olarak yaptığı askeri müdahalelerin yapılmasına keşke hiç gerek kalmasaydı. Hatta 1. Harekattan sonra Türkiye’nin yapmış olduğu öneri kabul edilip de, harekatın 2. Bölümüne de hiç gerek kalmamış olsaydı. Ama maalesef 1974 Temmuz’unda Yunanistan’da ve Kıbrıs’ta Enosis hummasına tutulan kafaların mamurlaması hiç de kolay olmadı ve hala da olmuyor. Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi’nin yaptırdığı Enosis referandumunun yıldönümünün Rum okullarında hala daha güzellemesinin yapılması bazı siyasal liderler tarafından uygun bulunabiliyor hala.
Kıbrıslı Türkler önce güvenlik daha sonra da adada bir siyasal denge ve eşitlk kurma adına, bazıları 3. Kez  göçmen olmayı göze alıp, asırlardır yaşadıkları yerlerden topraklardan, evlerden bağlardan bahçelerinden ayrılıp Kıbrıs’ın kuzeyine göç etmek zorunda kaldılar.
1974’ün Temmuz ve Ağustos ayları hiç de kolay olmadı tüm Kıbrıslılar için. Rum toplumundan da binlerce insan istekleri hilafına adanın güneyine göç ettiler. Bir nüfus mübadelesinin yapıldığı da BM kayıtlarında vardır. Neden oldu tüm bunlar? Birbirimize kızarak, bağırarak, çağırarak, aşağılayıcı ve özellikle de tarihsel gerçekleri çarpıtıcı ve de karşı tarafı yaralayıcı sözcükleri bile bile kullanarak bu soruya cevap veremeyiz. Versek bile 55 yıldır yaşanan Kıbrıs sorununun çözülmesine hiçbir faydası olmaz.
Bu nedenle Kıbrıs’ta soruna taraf olanlar, her zamankinden çok daha akıllı hareket ederek, yaşamış olduğumuz olayları ve gerçek nedenlerini unutmadan ileriye bakmaya ileriye doğru hareket etmeye zorunludurlar.
Özellikle medya mecralarında Kıbrıs’ta yaşanmış ve yaşanmakta olayların hikayelerini dillendiren basın mensuplarının, öncelikle kullanmakta oldukları dil ve sözcükleri, kin ve öfke odaklı değil, saygı ve sevgi odaklı seçebilmeleri büyük önem kazanmaktadır. Çünkü yazılan öyküler bağlamında adanın insanları geçmişi aratmayacak olan ortak bir gelecek tasavvur edebileceklerdir.
Gelecekte kurulabilecek ortak bir geleceğin konuşulmasına en uygun psikolojik,  sosyal  ve de siyasal zeminin hazırlanabilmesine yardımcı olabilecek ortak bir basın sözlükçesinin hazırlanarak, nihai değil tartışmaya açık bir belge olarak sunulmuş olması tüm taraflarca iyi değerlendirilmelidir diye düşünüyorum.
Güzel bir teşebbüs olarak takdir ve övgü görmese de böyle bir gelişmenin, siyasal bağnazlıklar nedeniyle  bazı Rum liderlerce itilip kakılmaya çalışılması hiçbir yere sığdırılamaz.
Rum Toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti başkanı Anasatasiades’in, sözlükçede yer alan bazı tanımlamaları “kötünün güzellemesi olarak “ tanımlamadan önce, 55 yıldır Kıbrıslı Türklerin var olmadığı ve temsil edilmediği bir devletin, siyasal, hukuksal ve demokratik meşruiyetinin, her altı ayda bir BMGK’ne yapılmak zorunda olan güzellemesi üzerinde, biraz düşünmesini isterdik. Bu güzellemelere de artık can yürek dayanmıyor be adadaşlar. En son da Crans Montana güzellemesini yaşadık. ANCAK ADAM GİBİ BİTİRECEKSEK BU GÖRÜŞMELER BAŞLASIN. HAÇANABİR!