Nedense bazı Türk ve Rumlar, hala “Sürdürülebilir bir barışın” peşinde koşuyorlar.  Yılların katmerleşmiş sorunları ve ondan da öte kin ve nefretleri, kesinlikle sürdürülebilir bir barışın kapılarını açamaz.
Biliyorsunuz... Özellikle Annan Planı döneminde, bir küçük grup oluşturan sözde “barışçı” Türk ve Rumlar, her yıl bir araya gelerek, Türk ve Rum tarafında, özellikle sınırlarda müşterek eylem yaparlar ve kendilerince dünyaya “Birleşik Kıbrıs” için mesaj verirler.
“Annan Planı” mitinginde hatırlayacaksınız...  Büyük bir umut pompalanarak meydanları dolduran gençler, toplumu etkilemede hayli başarılı olmuşlardı.  O mitinge katılanların çoğu sol ve sosyal demokrat kanattan olsa da, parmakla sayılacak kadar az sağ kanattan da  vardı.  Gerçekte sağ kanattan katılanlar, hem iç siyasilere, hem de içimizdeki olumsuzluklara, hem de uzayan ikili görüşmelerin sonuçlanmamasına tepki olsun diye bir görüşe sahiptiler.
Tabii ki Annan Planı referandumunda en büyük hayal kırıklığına uğrayanlar, şu “sözde barışçı” kişiler oldu.  Rum tarafından “Hayır” çıkınca, bütün hayalleri yıkıldı.  AB’den verilen sözler, gençlerin Avrupa kapılarında bir gelecek arama hayalleri ve “Birleşik Kıbrıs’ta” yeni bir dünya kurmaları hep kaybolmuştu.
Annan Planı referandumundan sonra ilk 1 Mayıs etkinliklerini anımsıyorum...  O koskoca İnönü Meydanı’nı dolduran “Birleşik Kıbrısçılar” ve Rumların şu minik “Birleşik Kıbrıs” hayali kuran bir kısım Rum, Atatürk Meydanı’nda toplandıklarında tam da rezil olmuşlardı.  Snırım katılımcı sayısı yüzü geçmiyordu.  Artık insanlar inançlarını yitirmişlerdi.  “Birleşik Kıbrıs” martavalı tutmamıştı.
Şimdilerde “Birleşik Kıbrıs” katılımcıları için Rum tarafında bu müşterek katılımcılar için bir vakıf kurulmuş ve ödül dağımı çalışmalarına başlamıştır.  Daha doğrusu bu kurum, 9 yıldan beri bu amaçla ödüller dağıtıyormuş.
Bu vakfın adı, “Stelios Hayırsever Vakfı” imiş.  Bu vakfın ödülü için maalesef katılımcı Türk sayısı müşterek 848 kişilik katılım sayısı içinde yer alıyor.  Bu yılki ödül töreni, 20 Ekim 2017 tarihinde Rumların Filoxenia Konferans Salonu’nda çalışma gruplarına verilecek.
Bir defa şunu bilmeleri lazım.  Gerek Türk, gerekse Rum olsun...Parayla barış olmaz.  Ne de Kıbrıs birleşebilir.  Bu vakfı besleyenler kimlerdir bilemiyoruz.  Belki de AB’nin de katkıları vardır bu vakfa.  Bilemiyoruz...  Gerçek olan şudur ki, Türkler kesinlikle geçmişte yaşadıkları acıları yaşamak istemiyorlar.  Hala daha toprağın altından kayıplarımızın kemikleri çıkıyor.  Rumlara olan güven kökünden sarsılmış ve bir kere daha düzelmesi mümkün değildir.
Biraz geçmişe gidelim...  Mesela müşterek kurulan “Kıbrıs Cumhuriyeti” maskaralığına gidelim... 
O Cumhuriyet’in kuruluş amacı neydi?
O Cumhuriyet’in amacı, yeni bir müşterek gelecek, yeni bir huzur, yeni bir mutluluk ve savaşsız bir dünyaydı.  Şu balligariler şunu anlamalıdırlar.  Rumlar çoktan kaçırdılar bu treni arkadaş.  “Kıbrıs Cumhuriyeti” dönemlerindeki Türk-Rum çatışmalarını müşterek meclis tutanaklarından okuyabilirler.  Londra ve Zürih Anlaşmaları Türk ve Rumlara verdiği siyasi haklar, yine 70:30 esasına dayanıyordu.  Genel anlamda siyasal eşitlik mevcuttu.   Lakin Rumlar, şu “Birleşik Kıbrıs”ı parçalamak için ellerinden geleni yapmışlardır.  İsterseniz son çıkan “Dr. Burhan Nalbantoğlu”nun hayatını anlatan kitabı alın ve okuyun.  O kitapta karma mecliste Rum milletvekillerinin Türk milletvekilleri ile yapmış oldukları haklar çatışmasını görün. 
Bu mesele ne dünküdür, ne de bir asır öncesidir.  Bu mesele Rumların beyinlerinde bir virüs gibi hala yaşamaktadır.  O virüs, “ENOSİS” virüsüdür.  O virüs kendilerini yedi bitirdi, ama hala akıllanmadılar.
Şu “Birleşik Kıbrıs” aktivistleri niye gitmezler Anastasiadis’in sarayına ve niye kendisine, “Akdeniz’de Türklerin olmadığı bir doğalgaz aramasına giremezsiniz” demiyorlar. 
Demezler dostlarım demezler... Sadece bazı aldatılmış Türklerle böyle sınırlarda eylem yaparak dünyaya yanlış mesaj verirler.
Son Crans Montana’da fiyaskoyla neticelenen zirveden herşey belli değil mi?  Rumlar tamamen eskiye dönüş için bu manevraları yapıyorlar.  Türk askerinden tokadı yedikten ve ada ikiye bölündükten sonra Rumların akıllarının başlarına geldiğini sanıyorduk ama hala akılları başlarına gelmemiş ki, hala adamlar tribünlere oynuyorlar.  Hala zamana oynuyorlar hatta.
O halde yaşanan gerçekleri bir çırpıda hayatımızdan atamayacağımıza göre, şu minicik “barış ve birleşik Kıbrıslılar”ın ödül dağıtarak yeni bir gelecek kurmaları mümkün olamayacağını da anlamamız lazım.
Arkadaş... Biz geçek mutluluğu ve gerçek huzuru, 20 Temmuz 1974 sonrasında tattık ve Türkiye’nin etkin garantisinde ve de Türk askerinin bekçiliğinde rahat bir uyku uyumaya başladık.  Artık geçtiğimiz sokaklarda, çiftçinin tarlasında, yollarda ve her yerde güven vardır.  Tek bir Türkün içinde artık öldürülme ve alınıp götürülerek meçhul bir yerde katledilme endişesi yoktur.
Hayatın gerçeği, özgürlük ve güvendir arkadaş.  Siz istediğiniz kadar “Birleşik Kıbrıs” için ödül ve para dağıtın, şu Kıbrıs, kesinlikle birleşemez ve geçmişi de hayatından fırlatıp atamaz. Bu da böyle bilinmelidir.