Plan, program, proje konusunda gündelikçiyiz.
Yarının hesabı yok! Geçmişin kaydı kuydu da yok!
Gün yiyip, gün içiyoruz.
Atalarımızın söyledikleri de çok anlam ifade etmiyor, “Ak akçe kara gün içindir.” Yerine genel olarak “Vur patlasın, çal oynasın, Dünya’ya bir defa geldik…”  havası daha çok hakim ruh halimiz.
Kıbrıs Türk toplumunun, bir “miktar” uluslararası iletişim kurabildiği,  pencere Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Avrupa Birliği’nin hibe ve finans kaynakları da özellikle sivil alan ve mahalli ölçekte müthiş bir can simidi görevi görüyor. 
Alt ve üst yapı dahil, işsizliği azaltan, piyasa hacmini büyüten, iktisadi kalkınmaya yön veren projeler, sadece Kıbrıslı Türkler’in değil, Akdeniz coğrafyasının “kaderini” değiştirir.
Peki, sosyo – ekonomik kalkınma programları için yapılan uluslararası “protokollere”, “taahhütlere”, “imzalara”, “eylem planlarına” karşı yaşanan kabızlık sebebi nedir?
Kıbrıs Türk siyasetinin, söz konusu “antlaşmalar” karşısında iradesi ve sadakati ne derece güçlüdür?
Hükümetler, toplumlarının refahını ve geleceğini ilgilendiren, “eylem planlarını” ne kadar uygulaya biliyor? Ciddiye alıyor mu?
Tüm soruların cevabı aşağı yukarı bellidir:
Yüzde Yirmi.
İmzaya sadakat yüzde yirmi civarı!
Sürdürülebilir anlaşma ve yönetimi anlayışı, yüzde yirmi!
Başarı oranımız?
Haliyle yüzde yirmi bandında!
Toplumun “yeni” ve gerçekten “normal” bir siyasi mücadeleye ihtiyacı var! Var çünkü; “eski – anormal” beklenti ile ancak “Taahhütlü Tahakküm’e” sebep oluyoruz. Sebep olduğumuz bir çok şeyden biri de örgütlü mücadele anlayışına olan inancı azaltmak oluyor!
Türkiye Cumhuriyeti ile imza edilen altı aylık “eylem planı”, Memur ödeme, kamu cari bütçesine katkı sağlama planıdır. 11 Ekim 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimine giden yolda, hükümetin su alan gemiyi limana yerleştirebilmesi için “tıkaçtır.”
Kısacası hiçbir reform yapmayan, finansal sorunlara temel oluşturan tüm yapısal sorunların ellenmediği / ellenemediği bir dönemde, bu kaynak akışı, Bonustur, Bonus!
Bu devlet bir başkasının / başkalarının iki dudağı arasında kararlarla, nereye kadar yaşar?
Buna egemenlik diyebilmek mümkün mü?
Hep berabere cevapları yaşayarak bulacağız.
Cevap ararken, mücadelem;
İhtiyaçlıyı koruyan,
Sosyal adaleti ve demokrasiyi el üstünde tutan, bir devlet yapısına ulaşana kadar sürecek.