Geçen gün yağan selli yağmur ve ceviz büyüklüğündeki dolular, Lefke Bölgesi’ni kırıp geçirmiş.  Narenciye, asma, ve daha nice ürünü mahvetmiş.  Bunun yanında o ceviz büyüklüğündeki dolular, hem araba camlarını kırmış, hem de seraları paramparça etmiş.  Bu arada meteoroloji uyarmış.  
“Bugün yine sağanak yağmur var, tedbirli olunuz.”
Bazen söyleriz ya...
“Allah’ın gazabına uğradık” diye.
Bu selli yağmurlar ve büyük zarar veren dolular, galiba Allah’ın gazabıdır.
Bu yıl gerçekten yağmursuz ve verimsiz geçti.  Tarladaki ürün nerdeyse köreldi, yağmursuzluktan.   Doğa, yağmura doyamadı.  
Şimdi soruyoruz...
“Doğadaki ne bu şiddet, bu celal” diye.
Hep şikayet ettik mevsim yağmursuz geçti ve kuraklık geldi diye.  Bu kez geldi ama pir geldi.  En önemlisi bu zararlı yağmur ve dolular kimseye kar etmedi.
Zaman zaman mevsim açısından şöyle deriz:
“Biz Kıbrıslılar çok şanslı insanlarız.  Çünkü ülkemiz, doğal afetler kuşağının üzerinde değil.”
Bu doğru bir teşhis.  Kıbrıs doğal afetler kuşağının üstünde değil.  Yazımız sıcak olsa da, masmavi denizimiz ve sıcacık kumlarımız vardır.  Muson yağmurları bizde yoktur.  Buna ilaveten tropikal ülkelerdeki gibi gerçek anlamda ülkemizi büyük seller ve yağmurlar tutmuyor.  Onun yanında Volkan kuşağının üzerinde de değiliz.
Bazen televizyondan izlemişsinizdir...
Tropikal bölge ülkelerinde sürekli yağmurlar nedeniyle selli yağmurlar evleri, arabaları ve önüne kattığı herşeyi alır götürür.  Veya volkan patlamasından lavlar bir dere gibi akar gider insanların hayatına.
Ankara’yı seller aldı.  Televizyonda izlediğimiz görüntü, hepimizin nefesini kesti.  Türkiye’nin çeşitli çeşitli yerlerinde meydana gelen tabii afetler insanların hayatlarını felç ediyor maalesef.  Hatta bazı bodrum katında oturan insanların evlerini sular basar.  Bazı gençler de bu işin muhabbetinde.  O selli suların içine bir bot atıp, kürek çekerler.  Yani bu da işin trajikomik yanı.
Mesela İngiltere’ye gittiğinizde bütün taşrayı, parkları, gözünüzün gördüğü yere kadar uzanan ovaların yeşilliğini görürsünüz.  Niçin?  Ülkenin mevsim yağmurlarının kuşağı üzerindedir de ondan.  Bir de fazla güneş görmemesinden İngiltere’nin yeşiline doyarsınız.  Hatta, “Keşke bizde de böyle istikrarlı yağmrular olsa” deriz.
Siz onu veya ötekini bir tarafa koyun. Ülkemiz yine de bize yeten ve üç beş yılda bir meydana gelen selli yağmurlar, her zaman olucu değildir.  O bakımdan şükredelim Kıbrıs gibi bir adada yaşadığımız için.
İlkebahar bizi terketmeye başladığı zaman, doğadaki yeşil de sararmaya başlar.  Sürekli yağmur olmadığı için tüm tarlalarımız kurur ve kuru bir toprak girer hayatımıza.  Yani doğanın yapısı...
Bizde yağmurlar ve dolular düştü de güney Kıbrıs’ta neler oldu, pek takip edemedim.  Lakin onların da şu veya bu şekilde selli yağmurlardan ve dolulardan nasiplerini aldığını düşünüyorum.
Yağmurların, mevsimlerin, zararlı sel sularının dini ve milleti yoktur.  Kimin gücü yeter selli suları veya zararlı yağışları önlesin?  Kimsenin.
Bir ara kuş nezlesi ülkede baş gösterince insanlar tavuk yemez oldu.  Rumlar da kendi insanlarına sınırlardan geçmeyi yasakladı.  Türklerin güneye geçişini de geçici olarak yasaklamışlardı.  Niçin?  Efendim kuzeyden güneye kuş nezlesi gelmesin diye.
Lakin kuş gribi taşıyan milyarlarca kuş vardı. O kuşlara kuzeye geçmeyin diyebildi mi Rumlar?  
O çocukluk yıllarımızı hatırlıyorum...  Kanlıdere’nin suyu hiç eksilmezdi.  Yaz kış akar, derenin geçtiği bazı köylerin ziraatçıları sulu ziraat yaparlardı.  Sonra birden bire dereler kurudu.  Kuzeye bir damla su gelmez oldu.  Meğer Rumlar Trodos’tan dökülen veya karların erimesi ile oluşan selli suları muhafaza etmek ve kullanmak için barajlar yapmışlar.  Bizim yaşadığımız pek çok kurak yıllarımıza inat, onlar sulu ziraatlarını sürdürdüler.  Biz de bu duruma hayli sinirlenir ve “Bu alçak Gavur bize bir damla suyu bile mehel görmediler” dedik.
Barajlar dolunca ancak o zaman bizim topraklarımıza da sular gelir. Rumlar dolan barajın kapaklarını açarlar ve o dengeyi koruyarak, ellerinde olmadan fazla suyu Kanlıdere yatağına verirler.
Her zaman söylediğim birşey vardır...
Mevsimler, yağmurlar, sevinçler ve kederler evrensel değerlerdir.  Acıların ve afetlerin de milliyeti yoktur.  
O bağlamda dünya üzerindeki büyük afetlere maruz kalmadığımız için şükretmeliyiz.  Kimse üzülmesin.  Zarar görecek olan görecek.  Zarar tespitinden sonra da devlet onları tazmin edecek.  Şimdi zarar tespit çalışmaları başladığına göre, hayata bıraktığımız yerden devam edeceğiz vesselam.
Yani tabii afetler sevgili okurlarım...