YDP’nin kurultayından başlayan çatlak, giderek büyüyor ve adeta TC’ler arasında bir depreme dönüşüyor.  Böyle bir bölünme beklenir miydi?  Bence beklenmezdi.  Lakin siyasetin iki yüzü vardır.  Biri kara, diğeri de beyaz.

            Siyaset her zaman beyaz olmaz.  Bazen de siyah olur.  Fakat siyasette durum griye çalınca, o zaman tehlike çanları da çalmaya başlıyor demektir.  Tabii ki bu bir benzetme...

            Oldum olası ekonomiyi hep iskambil kağıtlarına benzetmişimdir.  Zaman içinde siyasetin de iskambil kağıtlarına benzediğini gördüm diyebilirim.

            Hani bazı çevreler “parti içi çözülmeler yaşanıyor” derler ya...  Şu andaki TC’li siyasiler için de aynı ifadeyi kullanabiliriz.  Yani kendi içinde çözülmeler.  İskambil kağıtlarına dokundun mu, birbiri üzerine devrilirler...

            Siyaset yelpazesinde iktidarla muhalefet çatışsa da, belli bir yerden sonra yeniden işbirliği yapma ihtiyacı duyarlar.  Bu, siyasetin cilveli yapısıdır.  Mecliste birbirinizi yer bitirirsiniz, dışarıya çıkınca da sarma dolması gibi sarılırsınız.

            O nedenle siyasetin çeşitli yüzü olduğunu ifade ediyoruz.

            TC’li kardeşlerimizin durumuna şöyle bir panoramik açıdan bakalım diyorum.  Geçmişte ifade ettiğim gibi zaman zaman toplumda sivrilmiş bazı TC kökenli kardeşlerimiz özellikle TC’li seçmenleri bir şemsiye altında toplamaya çalışmış ama bunda pek başarılı olamamışlardır.

            O süreci anımsıyorum...  TC kökenliler parti kurmaya kalkınca, “Kıbrıslı-Türkiyeli ayırımı başlıyor” ifadeleri kullanılırdı.  Bence bu doğru bir teşhisti.  Madem bu toprakları hepimiz de vatan bildik, madem tırnaklarımızı bu topraklara geçirdik, kavgaya ve bölünmeye gerek yok herhalde.

            Sanırım bugüne kadar en dengeli politikayı Ulusal Birlik Partisi uygulamıştır.  Özellikle aday belirlemede aday listesine şöyle serpiştirme bazı TC’li kardeşlerimizi de aday yapıp meclise sokmuş, hatta seçilenlerden bakan dahi yapmıştır.

            Ulusal Birlik Partisi’nden sonra en önemli atılımı, rahmetlik Aytaç Beşeşler yapmış ve “Yeni Doğuş Partisi” adında bir parti kurarak siyasete tutunabilmiştir.  Tabii ki zaman içinde hükümet etmede sıkıntı yaşanınca, bazı YDP’liler bir gecede UBP’li olmuşlar ve meclisteki aritmetiği düzeltmişlerdi.  Ömer Demir’le Emin Uzun’un istifalarını hatırlayınız bakalım.

            Ondan sonraki süreçte YDP dikiş tutabildi mi?  Tutamadı.  Rahmetik Aytaç Beşeşler de iç kavgalardan ve bölünmelerden bunalınca adadan çekip gitmiş ve kendine yeni bir hayat kurmuştu.

            Bence Erhan Arıklı, Aytaç Beşeşler’den sonra iş başına gelen ikinci TC’li bir partiyi meclise sokmayı başarmış ve hükümette de söz sahibi olmuştur.

            Bununla bitti mi?  Bitmedi.

            Yeni YDP’nin büyük kurultayı gündeme gelince ortaya iki başkan adayı çıkmıştı.  Birisi Erhan Arıklı, diğeri de  Bertan Zaroğlu...

            Her zaman olduğu gibi parti genel başkanları köprü başlarını çok iyi tutarlar.  Herhalde Erhan Arıklı şu siyaset satrancını iyi oynamış ki, yeniden parti genel başkanı seçilmiştir.  Bu durumu hazmedemeyen Zartoğlu ise kendine yeni yollar aramaya başlamış ve hükümette görev almak için uğraşlar vermiştir ve hala veriyor.

            DP Girne Milletvekili, Çalışma Bakanı Dr. Koral Çağman görevinden istifa edince, “Bu koltuğa kim oturacak?” sorusu sorulmaya başladı.

            Bir süre için Çalışma Bakanlık görevini de üstlenen Fikri Ataoğlu ötesinde DP kanadından, özellikle eski DP Genel Başkanı Serdar Denktaş’tan bir  öneri yapılmış ve bu bakanlığın Zaroğlu’na verilmesi yönünde ortaya  görüşler konmuştur.

            Henüz YDP’den istifa etmeyen ve MYK’nın aldığı kararla “Zaroğlu bir an evvel partiden istifa etmelidir” çağrısı çıkınca iç çekişme ve çatışmalar da tavan yaptı. Zaroğlu’nun DP kontenjanından bakanlık alması siyasi etiğe sığar mı, sığmaz mı, bu da ayrı bir konu.  Lakin gelen tepkiler, böyle bir uygulamanın siyasi etiğe uymadığı mesajını veriyor.

            Herhalde yakında bu işin kokusu çıkacaktır.  Belki de hükümet krizi de olacaktır.

            Kıbrıs kamuoyunda var olan düşünceye de temas etmekte yarar vardır.

            Türk kamuoyunda oluşan eski ve yeni düşünce şuydu:

            “Önümüzdeki 20-30 yıllık süre zarfında Meclis, TC milletvekilleri ile yarı yarıya şekillenecektir.”

            Şayet TC’li politikacılar ve partiler bölünmezse bu mümkün.  Ama fotoğraf o görüntüyü vermiyor.

            Parçalanmaya meyleden TC siyasilerinin gidişatından pek çok değişik mesajlar alabiliriz.

            Kısacası TC’li siyasiler erken çözüldüler ve bölündüler.  Toparlanmaları kolay olacak mı?

            Şayet “Sen benim adamım, ben senin adamın” teraneleri ile akıntıda sürüklenip giderlerse, işleri gerçekten çok zor.

            Demek siyasetin çeşitli renkleri varmış.