Kim nasıl düşünürse düşünsün, bana göre pek de zor olmadı koalisyonun kurulması.   İşin temelinde karşılıklı güven ve hassasiyet olduktan sonra bu koalisyonun yürümemesine bir neden yok.  O bağlamda koalsiyonun temel unsurlarını gözden geçirmek ve geleceğe öyle bakmak lazım.

            Koalisyonun kurulmasında sürecin hiç de kolay olmadığını ifade eden Başbakan Yardımıcısı ve Dışişleri Bakanı Özersay’ın o söylemlerinde şu ifadeler yer aldı.

            “Ülkede bir hükümet kurulmasının hem siyasi, hem ekonomik, hem de Kıbrıs sorunu bağlamında son derece kritik bir süreçten geçilmektedir.”

            Özersay’ın sözleri doğru bana göre.  Lakin siyasetin inişli çıkışlı yolunda yürürken, yeni hükümet kurmanın da bir gül bahçesi olmadığını söylemek gerek.

            Esas olan nedir bilir misiniz?

            İç siyaset, alışılagelmiş bir yapı içinde sürüp gidecektir, ta ki karşılıklı güven ve hassasiyet sarsılıncaya kadar.

            Türkiye ile olan ilişkilerde de bir sorun olacağına pek ihtimal vermemek gerek.  Aynı frekanstan ses veren iki ortak arasındaki birliktelik, herhalde genel seçimlere kadar sürecektir.

            Şimdi gelelim Özersay’ın ifade ettiği Kıbrıs sorununun kritik dönemden geçişine.

            Evet.  Gerçekten Kıbrıs sorunu her zamankinden daha kritik bir dönemden geçiyor.

            Bir türlü egolarına gem vuramayan Rumlar, Kıbrıs’ın tek sahibi imiş gibi bir davranış içinde Kıbrıs sularında doğal gaz aramaya devam ediyorlar.  Doğal gaz aramasındaki davranış biçimi, Türkiye ve Kıbrıs Türklerini yok saymalarıdır.

            Şu anda Rumların bir “nemelazımcı” tutum içindeki gidişatları, 20 Temmuz 1974 öncesindeki davranışa benzer.  O benzeyişin ardındaki Rum düşüncesi, “Türkiye, Rumların ve sondaj ortaklarının Akdenizdeki çalışmalarını katiyen engelleyemez” düşüncesidir.

            İşte o bağlamda Özersay’a hak veriyorum.  O “kritik süreç” Rumların Türkiye’yi yok saymalarıdır gerçekten.

            Yıllarca yenen Türk haklarının yenmişler ötesinde, petrol kaynaklarında da Türklerin hakları yeneceği kesindir.

            Şimdilerde Türk gemileri Türk karasularında petrol ve doğal gaz arama çalışmalarına başlama eşiğinde.  Lakin gelin görün ki, Rumlar Akdeniz’de tarama yapacak Türk gemi mürettebatını tutuklayacağını beyan ediyorlar.

            Bir yerde benim malımı hem çalacaksın, hem de beni tutuklayacaksın.  Böyle maskaralık olmaz.

            Rumların bu balligariliği nereye kadar gidecek?

            Rumlar bilmezler mi ki, Türk ordusu Ortadoğu’da pek çok askeri operasyonlar düzenlemiş ve gözünü budaktan sakınmamıştır.  Rumların sondaj çalışmalarını Türk askerinn engelleyemeyeceğini düşünmeleri, resmen aptallıktan başka birşey değildir.

            Yeni “kritik süreçte” Akdeniz’deki gelişmeler hangi noktaya varacak tahmin edebiliyoruz.  Rumlar kazılara devam edecek, Türk uçakları da sondaj gemilerinin bacalarına bombayı bırakıverecek.  Bu kadar basit.  Sonra ne olacak?  Kıbrıs yeni bir sıcak çatışma yaşayacak.  Sonra...

            Sonra da Rumlar yaygarayı basacak.

            “Bakınız Türkiye bizim kara sularımıza ve sondaj çalışmalarımıza mani oluyor” diyecekler.

            Bütün mesele Türkiye’nin başına çorap örmek.  Tahriklerle büyük güçleri harekete geçirmek ve olası bir köşeye sıkıştırma durumunda Türkiye’yi adadaki askerlerini çekmeye zorlamak.

            Türkiye öyle bir oyuna gelir mi?

            Amerika hariciyesi Türkiye’ye “bu operasyonu yapma” diyor.  Bu kez AB’den de çatlak sesler geliyor.  Ve dahaları.

            Bütün bu olasılıklar ortada varken, koasliyon ortaklarının da aynı telden ses vereceğini tahmin edebiliyoruz.

            Gerek Başbakan Ersin Tatar’ın, gerekse Başbakan Yardımcısı Kudret Özersay’ın dile getirdiği dış politikaya ilişkin görüşleri örtüşüyor.  O bağlamda Türk siyaseti ile de örtüşen bu anlayış ve görüş, bir bütünlüğü de beraberinde getiriyor.  Her şeyin ötesinde Türkiye’nin etkin garantisi ve o garanti gerçeğinde kuzeyde özgür topraklarımızda özgür yaşamaktır.

            Kısacası dış politika yanında koalisyonun karşılıklı güven ve hassasiyete dayandığına da vurgu yapıyoruz.