Son yıllarda Türkiye’de yeni tür bir muhalefet şekli gelişti. Gerçi Muhalefet sözcüğü temelde “Karşı olmak” anlamına geliyor; ama gümümüz Batı demokrasilerinde “Opposition” yani muhalefet, seçmenine, iktidardakilerden farklı bir seçenek sunarak güvenini kazanmaya çalışıyor.
Oysa Türkiye demokrasisinde Muhalefet bir türlü kendisine biçilen rolü tam anlayamadı. DP iktidardayken CHP’nin efsanevi lideri İnönü Başbakan Menderes’i Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında hiç dinlemedi. Süleyman Demirel de aynı çizgiyi sürdürmüş, farklı cinsel çağrışımlar yaptıracak şekilde rakibini “Hükümetin Başı” diye adlandırmıştı.
Sayın Erdoğan da Sayın Kılıçdaroğlu hakkında “Bizim Genel Müdür” diye söz ediyor. İnsanların hiçbir zaman aynı yerde saymadığı, kariyer planlamasında toplumsal hiyerşinin daha üst basamaklarına tırmandığı bir gerçek. O bakımdan, bir çeşit aşağılama amacıyla “Bizim Genel Müdür” gibi nitelemeler insanları geriyor.
Öte yandan halktan yeterince oy toplayamayanların, kendi politikalarını gözden geçirecekleri yerde, televizyonlardan da söyledikleri gibi “Amaçlarının “Ne pahasına olursa olsun Erdoğan’ı seçtirtmemek,” temeline oturttuklarından toplumumuzdaki fay hattını çok açık ve seçik bir şekilde gözler önüne seriliyor.

***
O zaman sormak gerekiyor: Peki halk Erdoğan’ı neden seçiyor? İlk başlarda makarna, kurufasulya, kömür ve beyaz eşya gibi promosyanlar belki önemli olabilirdi. Ancak, bunca seçimden sonra promosyanlar da seçmeni kesmiyor. Olsa olsa AK Parti’nin sahip olduğu hizmet anlayışı seçmene daha sıcak ve candan gelmeli ki, AK Parti’nin yıldızı parlamaya devam ediyor.
Ortada iki türlü yaklaşım var. Biri fedakarlık isteyen ve mahalle düzeyinde halka hizmet götürmeyi amaçlıyan bir anlayış. Öteki, iktidar nimetlerinden yararlanma şansını yakaladıklarında bundan nemalanmak isteyenlerin didişmesi.
Aslında her iki seçenekte de parmağa bulaşmış veya avuçlanan balı yemek söz konusu.
Ama bunu yaparken halka karşı dürüst olanlar var, olmayanlar da. Örneğin Erdoğan’ı siyaset sahnesine CHP kurmayları çıkarttı. Şöyle ki:
Yıllar önce İstanbul Belediye Başkanlığına Recep Tayip Erdoğan, Zülfü Livaneli ve İlhan Kesici adaydı. CHP kurmayları, kendi başkan adayları kamuoyu araştırmalarında zayıf olduğunu gördü. Zülfü Livaneli’yi haksız yere öne çıkartıp “Kazanıyoruz” havası estirmeye çalıştılar. Amaçları ANAP seçmenini CHP adayı Livaneli’ye çekmekti. Çünkü gerçek güçleri %15-16 civarındaydı. Seçmeni Recep Tayip Erdoğan’dan uzaklaştırma çabaları, kısmen başarılı oldu. Başkanlık yarışındaki en kuvvetli aday ANAP’lı İlhan Keseci’nin yerine, bir kısım oyların Livaneli’ye gitti. Çünkü sahte kamuoyu araştırması Livaneli’nin kazanacağını gösteriyordu. Böylece ANAP seçmeni kendi partisinin adayı Kesici’nin yerine yerine oylarının bir kısmını Livaneli’ye verdi. ANAP’lı muhafazakar seçmen ise oyunu solcu CHP yerine sağ muhafazakar Erdoğan’a verdi. Böylece Erdoğan %24 ile seçini kazanmış, Livaneli 18, İlhan Kesici ise %22’de kalmıştı.
Zaman içinde Erdoğan belediyeciliği öğrendi. Yerel yönetimlerdeki başarısı Erdoğan’ın AK Partiyi kurmasıyla taçlanmıştı. Kamuoyu yoklamaları Erdoğan’ın partisini gösteriyordu. Ancak kurulu düzenin partileri bu durumu değerlendirmek istedi. Erdoğan ve arkadaşlarının başarısı birtakım yasal engellerle önlenmeye çalışılınca, halk mazlumdan yana oyunu kullandı ve AK Parti’nin 8 seçimlik zafer maratonu başlamış oldu.
Şimdi, AK Parti 9. seçim zaferine adım adım yaklaşıyor. Bu önlenemez yükselişi, adı sanı pek bilinmeyen, kitleleri peşinden sürükleyemeyecek bir ÇATI adayla önleyebilmek hiç de kolay değil. Zaten halktan oy alabilse CHP ve MHP liderleri bu yolu çok evvelden deneyebilirdi. Ama kimse önünü göremeyeceği bir lidere oy vermek istemiyor. Onların da gerçek anlamıyla plan ve projeleri olmadığı için, Kılıçdaroğlu’nun ve Bahçeli’nin işi zor. Hatta zordan da öte…
Efendim, muhalefetin görevi bundan 50 yıl önce “Hayır” diyerek eleştiri yapmak olabilirdi. Oysa günümüzde, sen olsan nasıl yaparsın, projelerini hangi parayla gerçekleştirirsin ve o parayı nereden bulursun soruları yanıtlayamadan politika üretilemiyor.
AK Parti dersini çalışmış ve güçlü. Cumhurbaşkanı seçimleri yıllar önceden belliydi. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceği de bilinen bir gerçekti. Peki o zaman sormazlar mı; “Bu zamana kadar aklınız neredeydi?” diye.
MHP ve CHP “ÇATI” adayı yıllar öncesinden belirlenebilir, Türkiye seçmeninin o adayı çok daha önceden tanıma şansı verilebilirdi. Çünkü Türkiye’de muhalefet sadece bir şeye tepki verebilmeyi biliyor. Politika üretmekten yoksun. O nedenle bu seçimlere de kayıp gözüyle bakıp, eşeğini Niğde’ye sürmesi gerekir, diye düşünüyorum.
Efendim, saygılarımla!..