Sorunsuz yıl, mevsim, ay, gün olmaz ve sorunla karşılaşan insan ya da insanlar sorunu, sorunları çözmeye uğraşır.

Bizde durum nedir diye bakarsak, on yıl önceki sorunumuz, sorunlarımız neydi diye hatırlarsak hayretle göreceğiz ki 10 yıl önceki sorunlarımızı çözmemiş, çözememişiz. Çözememiş olmakla kalsak yine de iyi ama biz on yıl, on yıllar boyunca sorunu, sorunları habire tartışmışız tartışmayı hazla sürdürüyoruz hâlâ...

Eğitimde kalite sorununu örnek alırsak, 1983 yılında kurulan ilk hükümet ve hükmedecek kadar oy almadığı için muhalefet adı ile anılan partilerin ve hatta meslek örgütleri ile ilgili bakanlığın 1983 yılından beridir gündemlerinden düşmeyen bir kavramdır 'eğitimde kalite' sorunu.

İktidar ve yandaşları olsun, muhalefet ve yandaşları olsun eğitimde kalite sorununu 83'ten beri tartışıyorlar ama sorun olduğu gibi ve hatta çetrefilleşerek artarak kendini var etmeye devam ediyor. Niye?

1983'ten beri belki de 20'den fazla sağlık bakanı gördük, meslek örgütleri de bir o kadar, başkan değişti ve bakan, müsteşar, örgütler sağlık sorunlarımızı tartışıp durdu, onlar ve biz tartıştık sağlık sorunlarımız bu tartışmalarımıza kulak mı tıkadı ne, sürüp gidiyor.

Sürekli tartıştığımız bir sorun da trafiktir. KKTC'nin kurulduğu yıl olması itibarı ile baz aldığım 1983 yılından beridir trafik konusunda yaptığımız tartışmaları yan yana, alt alta dizsek 100 ciltlik tuğla kitaplar ortaya çıkar da çözümü için aldığımız yol bir arpa kadar bile olmaması bir yana can kayıpları dikkate alındığında çok daha vahim duruma gelmiş olduğumuz görülür.

İşsizlik ve istihdam konuları da hepimizin sürekli tartıştığı, birbirimizi nakavt ettiğimiz sorunlar ama biz birbirimizi nakavt ederken, işsizlik özellikle gençlerimizi kroke duruma düşürmüş artarak sürüyor.

Sorununu karşımıza-gündemimize alıp da tartışmaya başladığımızda ' kalkınmanın-gelişmenin motor gücü' diye söze girdiğimiz turizm, kendi halinde, kendini otelden kumarhaneye oradan uçaklara, gemilere vururken bizler de birbirimize vurup duruyor dinleniyor sonra yine vuruşuyoruz.

Beşparmak dağlarının, asfalt ve apartman ya da villa inşaatları için dinamitlerle, dozerlerle tahrip edilmesini biz tartışırken Beşparmaklar'ın beşi de geri dönmemek üzre yıkılıyor yok oluyor, bu denize batası da bir daha çıkmayası adada.

Sorunlar olmasın mı? Olmasın desek de olacak.

Hayat sorunsuz olmaz ve insanları sorunlar karşısında da ikiye ayırmak olası.

Kıbrıslı Türkler sorunları çözmeyi değil tartışmayı, tartışa tartışa içinden çıkılamaz hale getirmeyi sevenler, tercih edenler sınıfına giriyor. Kıbrıs Türkleri ise ne yazık ki hayatta ve coğrafyada yerlerini aramakla meşguller, bulabilecekler mi, Kıbrıslı Türklerin buna asla izin vermeyeceğinden eminim.

Baksanıza ağzını her açtığında 'cefakâr Kıbrıs Türkleri' diye söze başlayan rahmetli Dr Fazıl Küçük'ü bile Kıbrıslı Türk diye kabul ve ilân ediyorlar.

Sorunlar başka halklar için çözülsün diye var, bizim içinse sorun tartışılsın tartışılsın, yine ve yine tartışılsın diye var.

Tartışın...