Geçen gün ilginç bir haberle karşılaştık.  Ünlü tiyatro sanatçısı Yaşar Ersoy’un girişimiyle Merkezi Cezaevi’nde 21 yaş ve altınaki mahkumlardan oluşan bir tiyatro ekibi kuruldu ve ilk oyunları “Önyargı”yı oynadılar.  Buna ilaveten de entrüman çalan ve şarkı söyleyen genç mahkumlar tarafından bir de mini konser verildi.
Bu olayın derinliğini ve verilmek istenen mesajı anladınız mı?
Bana göre mahkumların tiyatro çalışmaları ve bir eseri sahneye taşımaları çok önemli ve anlamlıdır.
Burada iki üç hususa parmak basmak lazım...
Birincisi insanlar istemeden veya bazı hatalara kapılarak suç işleseler de, içlerindeki “insan olma” ve bunun yanında “sanata duyulan hayranlık” tutkusu gün ışığına çıkar.    Gerçekte onların yaptıkları, sanat yoluyla acılarını ve dertlerini unutmak ve azaltmaktır.  Bu ikinci husus, çok önemli bence.  Üçüncü husus ise, sanat yoluyla psikolojik tedavi görmeleri.
Unutmayın İkinci Dünya Savaşı sonrasında bütün Almanya yıkılmış, tiyatro ve opera binalarının sadece duvarları kalmıştı.  O bağlamda Hitler diktatoryasının sonlanması ile Almanlar yeni hayatlarına başlarken, ilk işleri opera ve tiytro binalarını tamir edip faaliyete geçirmek oldu.
İnsanlar acılarını ancak bu şekilde unutabilirler.  Özellikle sanat üzerinden hem mesaj vermek, hem iç kavgalarını unutmak, hem de kendilerine yeni hayat yolunda bir mutluluk penceresi açmak vardı.  Nitekim Almanya en erken zamanda kendini toparladı ve yeni bir Almanya yarattılar.
Bir başka örnek...
21 Aralık 1963 olaylarının yazında zamanın ikinci Bayraktarı Kenan Coygun Dr. Küçük’ün vermiş olduğu kokteylde, Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları kurucusu merhum Üner Ulutuğ’la merhum Kemal Tunç ve Tiyatrolar eski müdürü Hilmi Özen’in yanına gitmiş ve “Arkadaşlar siz hemen tiyatro dünyanıza dönmeniz ve tiyartro eseri sahnelemeniz lazım” diyerek onları makamına çağırmıştı.  Onun da amacı aynıydı. Tiyatro ve sanat yoluyla halkı içinde bulunduğu psikolojik yıkımdan kurtarmak ve acılarını gidermekti.
Nitekim öyle olmuştu.  Kenan Paşa derhal Türk Cemaat Meclisi’ne talimatı vermiş ve Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nın kuruluşuna ilişkin yasanın çıkmasını sağlamıştı.
Aradan hayli zaman geçmişti.  K.T. Devlet Tiyatroları faaliyete geçişi, yine Kenan Paşa’nın girişimleri ile gerçekleşmişti.  İlk adım olarak onlara ya iki, ya da üç bin İngiliz sterlini vererek hazırlıklara başlamalarını sağlamıştı.  Bir tiyatro kurumu neler neler istemez ki...
Örneğin onların oyunlarını sahneleyecekleri bir sahneleri yoktu.  Mecburen surlar içindeki Atatürk İlk Okulu oyun salon ve sahnesini onlara tahsis ettirmişti.  Salon temin edildikten sonra ilk oyunları oynamak için elleri kolları sıvamışlardı.  Hani “neler istemezler ki” sorum var ya...  İşte onlar ellerindeki paralarla kostüm diktirdiler, dekor yaptılar, perde hazırlattılar ve dahaları.
O bir başlangıçtı.  Ve bunun da arkası geldi.  Bu arada Lefkoşa Belediye Tiyatrosu kuruldu, bundan  sonra da Yakın Doğu Üniversitesi, Sahne Sanatları Fakültesi kurulmuştu.  Uzun zamandan beri yanmış olan Kıbrıs Türk Devlet Tiyatrosu binası ile Lefkoşa Belediye Tiyatrosu binası hala içimizde bir yara olarak durmaktadır.
Yeniden mahkumların tiyatro eseri sahnelemelerine dönecek olursak, o “suçlu” gibi görünün ama altın gibi yürekleri olan gençlerin nelere muktedir olduklarını görmüş olduk.  Hani adaletin kestiği parmak acımaz deriz ya...  O bağlamda giyilmiş olan hükümlerin cezası çekilecek ama tiyatro ve sanat, hep o mahkumların içlerinde kalacak.
Bundan sonra mahkumların tiyatro çalışmaları sanırım devam edecek.  Çok değerli sanatçı dostum Yaşar Ersoy’u yürekten kutlarım böyle bir girişim başlattığı için.
Ve düşünüyorum...  Belki de o mahkumlardan bazıları ilerinin en ünlü tiyatro ve film sanatçısı olacaktır.  Bu sahnelerden kimler kimler geçmedi ki halen Türk sinemasında yerlerini almışlardır.  Unutmayın...  “Bir işe başlamak, başarmanın yarısıdır.”  Siz elinizden geleni yapacak, kendi ideallerinizle kendinize yeni bir hedef çizecek ve toplumda var olacaksınız.  O bağlamda bu gençlerimizi de yürekten kutluyorum.
Bundan sonraki hayatlarına pozitif bakmaları da çok önemlidir.  Katiyen kötümserliğe kapılmaksızın, toplumun kendilerini dışlamasını da düşünmemelerini diliyorum.  O nedenle önemli olan bu gençlerin kendi özgüvenlerini ve toplum içinde var oluşlarını sağlamak ve halkın da onlara yardımcı olmaları şarttır.