Pek çok Lefkoşalı’nın görüp tanıdığı duayen kahramanlarından Mehmet Şevket Mertkan da hayatını kaybetti.  Ne kadar iyi bir insan, ne kadar cesur ve ne kadar mükemmel bir eğitimciydi, Mehmet dostum.

            Kıbrıs Türkü’nün ilk mücadele yıllarını düşündüğümde aklıma “KARA ÇETE ve VOLKAN” gibi küçük mücadele gruplar gelir.

            Bir dönemin insanları EOKA’nın acımasızlıklarına karşı örgütlenmeye başlamışlar ve duvarlara ilk mesajları, yani “Kara Çete” ve “VOLKAN” gibi örgütlerin isimlerinin yazılarak Rumlara korku salmak amacını taşıyordu.

            KKTC’nin Soyadı Kanunu geçmeden önce halkımız üç tane kahraman “Şevket” soyadlı insan tanıdı.  Bunlardan birisi dün toprağa verdiğiimiz Mehmet Şevket, ortancası Hilmi Şevket ve diğeri de Salahi Şevket’ti.

            Bu üç kahramanın ta başından mücadelenin içinde olduğunu biliyordum.   İlk örgütlenmelerle son örgütlenme, kocaman bir zincirin halkalarını oluşturur.  O zincirin son halkaları, Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT)’de görev alan, gizli bölmelerde Kuran, bayrak ve tabancaya el koyarak TMT Yemini’ni yapanlardır.

            Bu üç kahraman kardeşimiz de TMT’nin en önemli elemanlarıydılar.  Mesela 21 Aralık 1963 olaylarının başlaması ile bir pasta gibi bölünen Lefkoşa surlarının bir kısmına mücahitlerimiz kum torbalarından ve kum varillerinden meziler yaparak, karşı cephedeki EOKA’cılara karşı ölümüne savaşmışlar ve çarpışmışlardır.

            Çetinkaya Kulübü’nün bulunduğu tabyaya da kum torbalarından meziler yapılmıştı. Yağmurun sırtları kamçıladığı o soğuk kış günlerinde ve kış gecelerinde mevzilerden çıkan silahın kıvılcımı, göze çarpardı.  İşte 21 Aralık çarpışlarında karşı cepeheden gelen kurşunlarla vurulup şehit olan kardeşlerimizden birisi demirci Salahi Şevket’ti.  Ne kadar üzülmüştüm Salahi’nin şehit olmasına da.  Onunla ilkokul çağlarımızda mahallede top oynardık.  Cesur ve gözüpek bir çocuktu Salahi...

            İngiliz’in adaya geldiği günlerde Arabahmet Camii kavşağından Baf Kapısı kavşağına kadar uzanan sokağa Viktorya Sokağı ismi konmuştu.  Yani 1878’in sonlarından 21 Aralık 1963 tarihine, yani Salahi’nin şehit olduğu güne kadar o isim öyle olmuştu.  Cesur Salahi Şevket şehit olunca o sokağın ismi de değiştirilerek Şehit Salahi Şevket Sokağı olmuştu.

            Onun ismi hala şehitler kitabında vardır.

            Hilmi Şevket mi?

            Çok değerli bir dost, çok cesur ve kahraman bir TMT’ciydi Hilmi Şevket.  Allah ona uzun ömür versin.  O hala hayattadır. 

            Esasında bu üç kardeşi TMT’ye yazdıran merhum Denktaş’tı. Henüz TMT’nin kurulmadığı zamanlarda Denktaş’ın gizli yollardan silah temin ettiği çoğu insan tarafından bilinmez.  Denktaş, Vakıflar İdaresi’nin arkasındaki daracık sokaktaki avukatlık yazıhanesinde hem avukatlık yapıyor, hem de TMT’yi genişletiyordu. 

İşte o dönemlerdi ki, Koopertif Merkez Bankası veznedarlarından Fikri Kâtipoğlu’nun evine dünya kadar silah götürmüş, sonra Rumlar, buz fabrikası yanındaki Fikri Bey’i gözetime alınca Denktaş o silahları bir başka yere aktarma kararı almış ve nakil için Hilmi Şevket’i (Mertkan) görevlendirmişti. 

Hilmi o silah yüklü araçla kaza yapınca ağır şekilde yaralanmış ve ayağı sakat kalmıştı o kazada.  Bereket versin ki silahları kurtarmışlardı.

Anımsadığım kadarı ile bu iki gencin ağabeyi Mehmet Şevket Mertkan Lefkoşa Sancağına bağlı bir mücahitti.

Olaylar sonrasında epey zaman geçmiş, Kıbrıs Türkü idari, sosyal ve kültürel anlamda yapılanmaya başlayınca ve eski mücahitler terhis olup bağlı oldukları bakanlıklara verilince Mehmet Şevket Mertkan da Eğitim Bakanlığı’nda bir müdür olarak görev almıştı.

Denktaş Bey’in 1973’te Dr. Küçük’ten sonra Cumhurbaşkan Yardımcısı seçilmesi ile TCM lağvedilmiş ve TCM ile Cumhurbaşkan Yardımcılığı arşiv ve yazışma birimleri birleştirilmişti.

İşte o günlerdi ki, Hilmi Şevket’le aynı odada, aynı mekanda uzun zaman çalışma şansımız olmuştu.

Hilmi Şevket hiçbir zaman nasıl yaralandığını, neden kaza yaptığını bana anlatmamıştı, TMT sırlarını açığa vurmamak için.  Lakin Denktaş Bey’in “VAR OLMA SAVAŞIM” adını verdiğim hayat kitabını yazmaya başladığımda o düğümü çözmüştüm.

1995 yılında emekli olunca merkez postahanenin arkasındaki Ontaş İş Hanı’nda kendi şirketimi kurmuştum.  Mehmet Şevket Arabahmet Camii civarında ikamet ettiği için sık sık bana uğrar, eski mücadele günlerimizi, Denktaş Bey’in operasyonlarını ve var olmak için verilen mücadeleyi anlatırdı.

Epeyce zamandan beri göremediğim kadim dostum Mehmet Şevket Mertkan’ın ölüm haberi gerçekten beni derinden üzmüştür.

Uzun zaman görüşemememizin bir nedeni de artık yaşımızın kemale ermesi ve sağlık sorunlarımızla cebelleşmemize dayanırdı.  Ben de ağrı bir bel fıtığı ameliyatı geçirmiştim.  Onun da epey sağlık sorunları vardı.

Şuydu, buydu derken bir hayat sona erdi.  Ve düşünüyorum...

“Bu Kıbrıs Türkü buralara nasıl geldi?” sorusunu sorarım.

Bu sorunun cevabı, “İşte böyle kahraman mücahitler sayesinde bu günleri görebildi halkımız” derim.

Denktaş’ın tabiri ile, “Millet ganimetten deli divane oldu ve bu toprak altına giren kahramanlar unutuldu” diyorum geçmişi anımsatma adına.

Sevgili dostum, kahraman mücahit, mükemmel eğitimci ve mükemmel baba Mehmet Şevket Merkan dostuma gani gani rahmet, yaslı ailesine ve tüm TMT camiasına bağsağlığı dilerim.

Özetle...  Kıbrıs Türkü bir kahramanını daha yitirdi!