Şu anda yaşadığımız süreci herkes eleştiriyor da, kimse de “toplumsal barışa ihtiyacımız var” demiyor.

            Bu birkaç kelimeciğin derinliğinde “insanlık” ifadesi yatar esasında.  O bağlamda herkesin elini bu taşın altına koyması ve “ne yapılacaksa halkımız ve insanlık için yapılmalıdır” demesi gerekir diye düşünüyorum.

            Mesela bazı insanlar Sağlık Bakanı Ali Pilli’yi eleştirip duruyor.  Kabul etmek lazım.  Ali Pilli’nin elinde sihirli değnek yoktur ki, bir dokunuşta şu belayı hayatımızdan defedelim.  Yine de ben Ali Pilli’ye takdir ediyor ve ona  teşekkür duygularımı ifade etmek istiyorum.

            Adam canını yiyor bu süreci en az zararla atlatabilmemiz için.  Gecesi ile gündüzü karıştı Pilli’nin bana göre.  Lakin hani deriz ya, “Ağzı olan konuşuyor” diye.  Gerçekten de ağzı olan konuşuyor.

            Genel dünya salgınına baktığımızda yine de şanslı olduğumuzu düşünürüm.  Hangi yönden?  Bir defa nüfusumuz çok yoğun ve kabarık değildir.  Herkes birbiri ile dayanışma içinde. Oranlara vurduğumuzda belki son bir hafta içinde virüs belası yüksek seyrediyor ama, unutmayalım ki, dünya virüsten patır patır dökülürken, bizler burada sıfır vaka ile iyi zamanlar geçirmişiz.  Umutlarımızı yitirmemişiz.

            Bu durum “Kötünün iyisi mi?”

            Bana göre de kötünün iyisidir durumumuz. Fakat ben şuna inanıyorum.  Bu zorlukları yaşayarak ve birlikte azmederek bunun da üstesinden geleceğiz, geçmişte yaşadığımız acıların üstesinden geldiğimiz gibi.

            Belki diyeceksiniz ki...

            “Bu savaş, diğer savaşlara benzemez.”

            Bu da doğru bir söz.  Bu savaş diğer savaşlara benzemez.  İnsanlar fikirsel ve ideolojik bağlamda lime lime olsalar da, bilmelidirler ki karşılarında bütün insanlığın tek bir düşmanı var. O da kendini göstermeden sinsice hayatımıza giren, ölüm kapılarını açan, bize çıkış yolları aratan, bizi bize şikayet ettiren bir virüs var.

            Bütün bunları kafamda analiz ettiğimde şu ifadeler geçiyor kafamdan:

            “Toplumsal barışa ihtiyacımız vardır.”

            Gerçekten de toplumsal barışa ihtiyacımız vardır.  Bizi bitirmek için her türlü şekil ve biçime giren virüsle mücadele edeceğimiz yerde, durmaksınız birbirimizi eleştirip eleştirip dururuz.

            Siyasetin belli kuralları ve oluşumları vardır.   Toplum içinden bazı beyler televizyonlara çıkarak bombaları durmaksızın atarlar.  Durmaksızın eleştiri makinasını eleştirirler.

            Keşke öyle bir gücümüz olsa da, süreci acımasızca eleştiren insanları birer haftalığına Başbakan, Sağlık Bakanı veya daha da etkin görevlere getirsek ve öylesine bir sınava tabi tutsak.  O sınav esasında bir ayna gibi toplumun ve halkın önünde sanırım kendini gösterecek ve o acımasız eleştirileri yapanlara, “Gördünüz mü ya beyefendi, gördünüz mü ya hanımefendi bu süreçte iş yapmanın ne kadar zor olduğunu?” diyebilsek.

            Herşey bir yana...  Bu dönemi atlatana kadar herkesin kucaklayıcı ve birleştirici olması gerektiğini de düşünüyorum.

            Bir muhalefet grubu veya toplum içinde ağır eleştiriler yapan medya grubu bir yerde kümelense ve “Sayın Başbakan, sizinle bu süreci görüşerek, bu beladan nasıl kurtulabiliriz, bunun muhasebesini ve tedbirlerini birlikte konuşalım.  Bizim amacımız sizi eleştirmek veya sınava tabi tutmak değil, bilakis halkımızın sağlığı içn size katkı koymaya geldik” dese, olmaz mı?

            Herkes şu fikirleri iyi düşünsün. Herkes geligüzel konumasın.

            Kimse dört dörtlük değildir.  Kimse peygamber değildir. 

İşbaşındaki siyasilerin sihirli değneği de yoktur. 

“İşte geçirdiğimiz bu süreci en az zararla nasıl atlatabilir ve halkımızı nasıl ölümden kurtarıp, düzlüğe çıkartabiliriz” hesabıdır yapılanlar.

            Kısaca özetlemek gerekirse, şu aşamada toplumsal barışa ihtiyacımız vardır. Kimsenin de tribünlere oynama lüksü de olamaz.

            Gördüğümüz gibi herşey halkın gözü önünde seyrediyor ve iktidar çok büyük bir sınav veriyor.

            Tabii ki günü geldiğinde de halk, şapkasını önüne koyarak sandığa gidecek.  Bu da böyle biline...

            Şayet el ele vermez ve toplumsal barışı sağlayamazsak, bizi daha kötü günler bekleyebilir.  Bir diğer deyişle, “ ya birlikte yok olacağız, ya da birlikte var olacağız.”

            Daha ne diyelim ki...

            “Toplumsal barış” kardeşim, toplumsal barış....