Sonbahar ayına özgü yaprak dökümü gibi, satın alma gücümüzün dökülmekte olduğunu, azaldığını yaşıyor ve gözlemliyoruz. Bayram sonrasında yine kullanmakta olduğumuz para biriminin yabancı paralar karşısında azaldığını, güç kaybettiğini yaşadık.
Yaklaşık ellili yaşların üzerinde olanlar ilk kez yaşamıyor yukarıda anlattıklarımı, hele yaşınız altmışın üzerinde ise, bu işlerde bayağı kaşarlanmış olmanız lazım. Yine de özellikle döviz borcu olanlar, çocukların eğitimi için dövizle taksitlendirilen insanlarımızın yaşamakta oldukları zorluk ve sıkıntıları tahmin etmek zor değildir.
Başta zorunlu gıda maddeleri ve giyim için bundan sonra daha fazla saatler çalışarak ayakta kalmak yaşamı sürdürmek zorundayız. Yurt dışından döviz kazancı olup da ülkemizde yaşamakta olanlar için artan satın alma güçleri ile beraber daha yüksek bir yaşam standardı fırsatı doğduğunu da belirmeliyim.
Aslında sadece parasal ve ekonomi anlamında değil siyasi anlamda da, dar bir tünelin içerisinden geçiyoruz. Önümüzdeki haftalar ve aylarda gerek bölgede gerekse doğrudan adamızla ilgili olabilecek gelişmelerle, askersel anlamda bir takım yeni koşulların da ortaya çıkması olasıdır.
Suriye’de İdlib merkezli askeri harekatın bu hafta içerisinde pek ala başlayabileceği görünürdür. Bu durumda, Kıbrısın yakın çevresi dahil tüm bölgede yoğunlaşan askeri hareketlilik daha da tırmanacaktır. Bu tırmanmanın yaratacağı yeni riskler de olacaktır doğal olarak.
Doğu Akdeniz’deki Rus ve ABD donanmalarının da ateş menzilindeki Suriye üzerinde oynanacak olan sıcak satranç oyununda kontrol edilemeyen gelişmelerin olmamasını dilemekten başka elimizden bir şey gelmiyor.
Kıbrıs’a bizlere gelince, taa 1990’lı yıllardan beri Klerides’in geliştirdiği starteji çerçevesinde Kıbrısın Batı dünyasının Doğu Akdeniz’deki ileri karakolu haline getirlimesi, yapılan siyasal ve askersel anlaşmalarla artık ete kemiğe bürünmüş durumdadır.
1963 yılında, iki toplumlu (Türk ve Rum) Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklık devletini Rum toplumunun egemenliğine dönüştüren Rum siyasal liderliği, bu pozisyonundan zerre kadar taviz vermeden, yoluna devam etmek istemektedir. Bu politikalar doğrultusunda, Batılı emperyal devletlerle yakın işbirliğine gönüllü olarak soyunmuş olan Rum adadaşlar, bölgede oluşmakta olan her yeni konjontürden yararlanma peşindedirler.
Nitekim,Crans Montana görüşmelerinden kaçanın Anastasiades olduğunu bilen ve bunu birkaç kez de açıklamış olan AKEL Genel Başkanı Andros Kyprianu bile, Türk lirasının değer kaybından tutun, Türkiye-ABD zıtlaşmasından kendi politikaları leyhine yararlanılabileceğini söylemektedir.
Kıbrıs sorununun yaratıcıları Kıbrıslı Rumlar ve onlara her zaman destek çıkan Yunanistan olduğunu bile bile, Andros Kyprianu, Türkiye’nin Ruslara ve AB’a yaklaşmasından da yararlanmalarını istiyor.
Bunları bir tarafa koyuyoruz. Yine AKEL’in de yakın desteğiyle Rum tarafının tek başına, Rum toplumlu Kıbrıs Cumhuriyetinin, adanın münhasır ekonomik bölgelerinde Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs devletindeki ortaklığı ve siyasal eşitliğini hiç hesaba katmadan gaz ve petrol araştırmalarına gitmesini yarattığı gerginliğin de yakın gelecekte artabileceği beklenmeldir.
Kıbrıs sorunu çözümlenmeden Rum tarafı tüm bunları tek başına yapabiliyorsa, Kıbrıslı Türk toplumu neden yapamasın?  Kıbrıs Türklerinin eşit siyasal toplum olmaktan kaynaklanan, ortaklık hakları çerçevesinde, iki toplumlu bir ortak komitenin oluşturulması, Rum adadaşlarımıza neden bu kadar zor geliyor? İyi niyetli, çözüm yanlısı ve barış yanlısı olmaktaki iyi niyetlerini derinden test eden bir durumdur bu. 
Kıbrıslı Türklerle güç paylaşımına hazır, onların siyasal eşitliklerini hazmedebilmiş olsalardı, gaz ve petrol kaynakları konuları, iki tarafı çatıştıracak değil, daha da yakınlaştıracak fırsatlar olabilirdi ancak.
Bugün T.C ve KKTC Dışişleri bakanlarının Ankara’da gerçekleşecek toplantılarında, Türkiye ve Kıbrıs Türklerinin önceden belirtilen ve çok açık olan ortak tutumları çerçevesinde atılacak ortak adımlar da görüşülecek ve bazıları da açıklanacaktır.
Ortak tutum ve söylemlerden sonra ortak eylemler de pek ala gündemdedir artık. Türkiye ve Kıbrıslı Türk Toplumunun meşru hak ve menfaatlerinin üzerine oturmak, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne el koymak kadar kolay olmayacaktır.
Kıbrıslı Rum adadaşların, bağlaşıkları ve “dostları” görümündeki dış ülkelerin tümünün de Kıbrıstaki 55 yıllık sorunu bilmedikleri varsayılamaz. Biliyorlar hem de çok iyi biliyorlar. Şimdi çok yakından bir kez daha bu ülkelerin gerçekten hak-hukuk dedikleri değerlerin mi peşinde oldukları, yoksa arsızca menfaatlerinin yakın takipçisi ve işbirlikçisi mi oldukları belli olacaktır.
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı’ya ,yaşanacak olan bu nazik dönemde düşen nazik bir görev vardır. Başta ABD olmak üzere, AB’nin ağa babalarına ve modern firavunculuk oynayan komşularımız İsrail ve Mısır taraflarına, bıkmadan usanmadan,  oluşmakta olan yeni resmi göstermek ve anlatmak. Haa  ne kadar anlayacaklar veya ne kadarını anlamak isteyecekler, onlara kalmış bir iş olacaktır.
Her neyse ki, her şeye rağmen, yıllardır ayaktayız ve varız. Kıbrıs’ın kuzeyinde onurlu insanlar ve bir toplum olarak, bir halk olarak da var olmaya devam edeceğiz. Rum komşularımızın ,“yakın destekleriyle” başını döndürenlere önemle duyurulur!