Görüşme sürecinde sürekli dile getirilen kelimelerden biri de “barış”tır.  Kırık bir plak gibi mütemadiyen “barışı sağlayalım, Kıbrıs’ı birleştirelim, tek egemenliği sağlayalım” gibi ifadeler içinde yer alır “barış” kelimeciği, adeta anlamını yitirmiş gibi.

         Halbuki elli sekiz yıllık kavgada Rumlardan medet umdukça, kalıcı “barışın” sağlanamadığını gördük ve yaşadık.  Özellikle gettolara kapatıldığımız o zor günlerde Rumlar “barış” kelimeciğini dahi ağızlarına almamışlar ve hep zamana oynamışlardı.

         “Zaman bazı şeylerin ilacıdır” deriz vakit vakit.  Adadaki gerçek barış ve huzurun da bir gün geleceğini hep umut etmiştik.  O umut dediğimiz şey, o zaman; Türk askerinin adaya gelmesi, Rumların acımasız vurgunlarını ve kıyımlarını bitirmesi, iki halkın da adada gerçek barışı yaşaması ve  insan gibi yan yana hayatlarını idame ettirmesiydi..   Nitekim Türk askeri, 15 Temmuz 1974 Makarios darbesi ile harekete geçmiş, Rumların Rumları dahi doğramaya başladığı bir zamanı görmüş ve adaya, anlaşmalardan doğan hakkını kullanarak askeri operasyon düzenlemişti.

       O günlerde bazı aklı başında Rumlar şöyle derdi:

      “Keşke Türk askeri bütün adayı alsaydı da şu bizim terbiyesizlerden ve katillerden, bizi kurtarsaydı.”

      Katil ve terbiyesiz dedikleri kimdi? 15 Temmuz darbesinde masum Rumları öldüren azılı EOKA’cılarından başkası değildi.  Türkleri değil, ilk etapta Rumları ölden EOKA’cılar...

     Ve Rumlar, hala adadaki Türk askerinin gitmesini istiyorlar. Kim istiyor?  Bütün Rumların hayatını altüst eden Rum siyasiler.  Masum ve kendini bilen Rumlar, adadaki Türk askerinin varlığından rahatsız değillerdir.  Yani Türk askerinin adadan gidişi demek, adada yeniden kan akması demektir.

       “Türk askerinin adadaki önemi büyüktür. Anlaşma olmadan Türk askerinin adada çekilmesi durumunda, Rum yönetimi, egemenliğini kuzeye de yayma girişiminde bulunacaktır.  Böyle bir durumda adada yine kan akacaktır.”

       Kim ne derse desin.  İster Rumlar yeni silahlar alsın, isterlerse yeni askeri operasyonlara niyet salsın.  Türk askeri buradadır ya.  Gece başımızı yastığa koyduğumuzda uykularımız huzurludur ya.  Başımızda kendi bayrağımız dalgalanmaktadır ya.  Hayatımızın güçlü ve inançlı  bekçileri kahraman Mehmetçik, en modern silahları ile sınırlarımızda ufukları taramaktadır ya...

       Ben neylerim Rumlarla “barış”ı?  Barış, tam 47 yıl önce bu adaya gelmiş ve huzur bulunmuştur.  Hem Türkler huzur buldular, hem de Rumlar.  Son kez vurguluyoruz.

       “TÜRK ASKERİ GERÇEK BARIŞIN GERÇEK BEKÇİLERİDİR.”

       Bundan ötesini düşünmek istemeyiz.  Bizler burada, Beşparmakların doruklarından duygularımıza ve özümüze akan o iki bayrağın ışığı ile yaşıyor ve huzur buluyoruz.  Ve o bayraklar orada, Eğlence tepelerinde Rumların gözlerine diken olmaya devam etmektedir.  Biz burada, Rumlar da orada, bir nefeslik sınırın ötesinde.  O bir nefeslik sınır, bizim hayat damarımızdır.  Kimin sayesinde?  KAHRAMAN TÜRK ASKERİ SAYESİNDE...

      Öyleyse özgür bir KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’NİN YAŞATILMASI İÇİN YOLA DEVAM...

            Son Cenevre görüşmeleri de göstermiştir ki, Rumlar gerçek barış ve huzur için masaya oturmayacaklar.

            Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın devamlı vurguladığı temel nokta, yan yana iki eşit egemen devletçikteki çözümdür.  Bunun başka izahı yok.

            TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu gelişinde ne diyecek, göreceğiz.  Kesinlikle Kıbrıs Türkü’nün mutlu geleceği için güzel sözler edecek ve güçlü mesajlar verecektir.

            Kısacası bizim huzur ve mutluluğumuz, kahraman Türk askeri sayesindedir, sağ olsunlar.