Elazığ ve Malatya depremleri, bütün Türk milletini acılara, dayanışmaya ve yardımlaşmaya endeksledi.  Keşke bu dayanışma her zaman olsa.  Bütün siyasi partiler seçim zamanlarında veya seçim dışında adeta “birbirlerinin kuyularını kazarlar” ama böyle afet ve acı dolu zamanlarda herkes yakasındaki rozeti bir tarafa fırlatıp atar ve acı yaşayan vatandaşları için bir bütün olurlar.

                Türk insanının en büyük asaleti ve en büyük hasleti bundan gelir esasında.  İlle de milletin birbirini kucaklayabilmesi için böyle acılar yaşanmasını mı gerektirir?

                Hayat defterinde herşey yazılıdır.  İnsanlar kavga ederler, birbirlerine şiddet uygularlar, kurşun sıkarlar ama böyle hallerde bütün dünyaya karşı bir bütün olurlar gerçekten.

                Bu ifadelerim bütün dünya ülkeleri için de geçerlidir.  Nitekim Türk insanı bu felaketi yaşayınca, bütün dünya ülkeleri el ele vereerek Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a taziye mesajları göndererek yardım için yanında olduklarını beyan ettiler.

                Bazen insanın sorası gelir...

                “Bütün insanlar akraba değiller mi?”

                Veya “Bütün insanlar kardeş değiller mi?”

                Adem’le Havva varsayımını düşündüğümüzde bütün insanların bir anneden ve bir babadan oluştuğunu bir kez daha düşünürüz.

                Lakin dinler, diller ve milliyetler bu “kardeşlik” yapısını maalesef dünyadan silip attılar.  O zaman milletlerin çıkarları, bireysellikle bütünsellik arasında bir başka şekle dönüştü.

                Yeniden o felaket anlarına ve felaket olaylarına dönecek olursak, acıların evrenselliğinde duygular ve hayat gerçekleri çıkar önümüze.

                Birkaç gün önceki yazımda temas ettiğim deprem felaketzedelerine ilişkin değindiğim bir husus bardı.  O da, hırsız müteahhitlerin çaldıkları demirin, çimentonun ve diğer inşaaat malzemelerinin hesabıydı.

                Gerçekten devlet şimdi bu üç kağıtçı müteahhitlerden hesap sormayacak mı?  Bence sorması lazım.   Mimarından  mühendisine, kontrolöründen, müteahhidine, hatta bölge siyasilerine kadar herkesten hesap sormalıdır şu anda iş başında olan AKP hükümeti.

                Bence artık Türkiye bir an evvel ağır hapis ve para cezaları ile bu işi sonlandırmalıdır diye düşünüyorum.  Bu yıkılan binaları yapan hırsız müteahhitlerin vicdanları şimdi sızlıyor mu?  Yoksa , “Sin de gulle geçiyor” misali sessizliğe mi gömülecekler.

                Şayet AKP ortaya koyduğu vizyonunu bu yönde de kullanırsa, şu yıkılan binaların ve giden canların hesabını sormak zorundadır.

                Yazık değil mi hayata doyamadan çocuk ve genç yaşta ölen insanlara?

                Geçmişte de bunların hesabının sorulacağı söylenmişti ama maalesef kimse de şu hırsız müteahhitlerin başını ezamemişti, o günlerin mevcut iktidarı.

                Lakin bir kez daha bu deprem, insanlara Türk milletinin büyüklüğünü ve yardımsevereliğini gösterdi.

                Acun Ilıcalı’nın organize ettiği yardım kampanyasını, nefeslerimizi tutarak izledik.  Demek birilerinin bu işi ele alması ve insanların duygularını kaşıyarak birşeyler yaratması lazım.  Nitekim pek çok büyük işletmeler, çok büyük rakamlarla katılmış oldu bu kampanyaya.  Hatta bir mobilyacı da, “Biz bütün kazazedelerin mobilyalarını yapmaya hazırız” demişti.  Ne büyük kadirşinaslık değil mi?

                Acun Ilıcalı’nın dediği gibi, “Türk olmak onur vericidir.”  Gerçekten insan Türklüğü ile iftihar edebiliyor şu yardım kampanyasını görünce.

                Şimdilik ufak ufak artçı deperemler devam etse de, büyük yıkımlar şidilik son bulmuş gibi.  Tabii ki doğal afetlerin nasıl geleceği ve insanları nasıl vuracağı belli olmaz.

                Sanırım Türk milleti bu yaşananlardan çok büyük bir ders almış ve özellikle hırsız müteahhitlere yakalanmamak için gözünü dört açmıştır.

                Depremde çöken binalar kaç yıllıktır, onun statistiğini çıkarmak lazım.  Kaldı ki, deprem bölgesinde uzmanların yapmış olduğu bazı binalarda çökme tehlikesi görülünce, onları da yıkmaya başlamış ekipler.  Genel görünüme baktığımızda imar konusunda Türkiye’de çok ciddi bir uyanışın başladığını görürüz.  Öyle görülüyor ki devlet bu işin peşini bırakmayacak.  Bundan sonra devlet eliyle yapılacak binalar küçük olsun, sağlıklı olsun ki sokakta kalan zavallı depremzedeler başlarını sıcak bir yuvaya sokabilsinler.