24 Haziran, Pazar gün Türkiye’de yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri, aynı gün bizde, Kıbrıs’ın kuzeyinde yapılacak olan yerel seçimleri gölgede bıraktı. Seçimler nasıl gidiyor diye konu açıldığı zaman, insanlarımızın çoğunluğu bunu Türkiye’deki seçimler diye anlıyor. Yorum ve değerlendirmeler T.C seçimleri üzerinden geliyor. Ben bunun nedenini, Türkiye’deki seçim sonuçlarının getirebileceği değişikliklerin, KKTC’de yaşamı da etkileyeceği düşüncesinin varlığı ve derinliğinde görüyorum.
Doğaldır ki Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasındaki ilişkilerin yoğunluğu, karşılıklı bağımlılığı bir yana , Türk televizyonları ve diğer medya organlarının adanın kuzeyinde yakından izlenmekte olması da, Kıbrıs Türk insanını geleceği düşünürken, hesaplarken, planlamayı yaparken, Türkiye seçim sonuçlarının ortaya çıkaracağı yeni değişkenleri ve siyasal olasılıkları öngörmeye zorlamaktadır. Özellikle Türk lirasının yabancı paralar karşısında, son aylarda yaşadığı değer kayıpları, yabancı finansal reyting kuruluşlarının Türkiye ekonomisinin kredibiletisi ve görünümü konusunda not düşürmeleri, Türkiye’deki olası sonuçları ve buradaki seçim tahminlerini de etkilemeye devam etmektedir. Sonuçta yurttaşlar hangi siyasal görüşe sahip olurlarsa olsunlar, daha sağlam ve iyiye giden bir ekonomi içerisinde refah paylarının artmasını istemekte, gelecek kuşaklara istihdam alanları yaratacak yatırımların yapıldığını görmeyi duymayı arzulamaktadırlar.
2002 yılından beri iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi, karizmatik lideri Recep Tayyip Erdoğan’nın liderliğinde, 5 yıllık bir dönem için daha, ve de başkanlık sistemi altında Türkiye’yi yönetmek istiyor. Eğer AKP bu seçimlerde başarılı olursa 2023’e kadar iktidarını sürdürecektir. Bu da toplam 21 yıllık bir süreye tekabül edecektir.
Kıbrıs Türkleri , AKP diye bir partinin sadece iktidarda görünmeyip iktidarda olduğunu, 2000’i yıllardan sonra Türkiye’nin Kıbrıs politikalarındaki somut değişiklerle deneyimledi ve bu farklılığın  rüzgarlarıyla 24 Nisan, 2004 referandumlarına gidilebildi. Eğer Kıbrıs sorunu yine çözülememişse bunun suçu başka yerlerde aranmalıdır. Bu referandumların öncesinde ve sonrasında edinilen deneyimlerle sadece AKP değil ama Kıbrıslı Türkler de sorunun çözümlenmesinin, sadece Türkiye ve Kıbrıslı Türklerin istemlerine ve samimiyetlerine bağı olmadığını yaşayarak, görerek, duyarak iyice öğrendi.
Kıbrıs referandumları ve sonrasındaki gelişmeler AKP’li Türkiye’nin dış politikada, aldığı ilk derslerden biriydi.  AB üyesi Kıbrıs’ın kendisine karşı nasıl kullanıldığını 2004’ü takip eden yıllarda Türkiye hep gördü. Batı’nın ve Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye vermiş olduğu sözlerin nasıl havaya uçtuğuna tanık oldu AKP iktidarları.
Geride kalan 16 yılın ardından, sonuçta 2018’lere gelindi. 24 Haziran seçimleri Türkiye’de yeni bir iktidara yol açar mı? Polarize olmamış ancak iktidarı belirleyecek olan seçmen kitleleri, bu son ki günde vereceği kararlarla Türkiye’nin gelecek 5 yıllık kaderini belirleyecek gibi. 1.5- 2 milyon dolaylarında bir seçmen kitlesinin terazinin halen ortasında duran ibreyi ya AKP’den ya da yeni bir iktidardan yana kaydıracaktır.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2. Tura kalma olasılığı da yüksek. Kalması sürpriz olmaz. Kalmaması da.
Eğer Cumhurbaşkanlığı seçimleri 2. Tura kalırsa, parlamento seçim sonuçlarının,  Cumhurbaşkanlığı 2. turun sonuçlarını da rüzgarına alacağını kuvvetle tahmin ediyorum.
16 yıl iktidarda kalmak her iktidarı yıpratır. Türkiye daha önce sağ muhafazakar bir Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Anavatan Partilerini gördü diğer partilere nazaran uzun yıllar iktidarda kalmış olan. Toptancı bir anlayışla olsa da bu partiler yerlerini bugünün AKP’sine bıraktılar. 
Şimdi 21 yüzyılda, iktidarının 16. yılındaki AKP, Türkiye’deki seçmen çoğunluğunun oylarını alıp, cumhurbaşkanlığı sistemi içerisinde iktidarını sürdürebilecek mi? Yoksa Türkiye demokrasisi, AKP’ne, bir hayli fazla, ama iktidar olmaya yetmeyen bir oy sayısıyla “teşekkür” mü edecektir?
Günümüz dünyasında yaşanmakta olan birçok siyasal ve ekonomik sorunların, sıcak iç çatışmaların, kanlı ve acımasız yıkımların ortaya çıkardığı tartışmasız bir gerçek vardır: Ülkelerin, halkların en büyük gücü, sorunlarını çözebilme, refaha ve mutluluğa erişebilme gücü sahip olabildikleri demokrasilerinde gizlidir.
Ülke sorunlarını her düzeyde  ve açıkça tartışmak, karşılıklı saygı ve sevgiyi elden bırakmadan, muhalefette kalacak olanların da iktidarı olmayı başarabilmek, demokrasinin altın anahtarıdır. İşte ancak o zaman Zümrüt’ü Anka kuşu küllerinden, zerrelerinden yeniden doğabilir.
Seçim sonuçları henüz ortada yoktur ama, 24 Haziran sonrasında iktidara kim gelirse gelsin, ülke seçmenlerinin yarısına yakın kısmının, muhalefette kaldığını görecekleri kesindir. İşte önemli olan da yaklaşık bu yüzde ellinin, özlemlerine, yaşam biçimlerine ve isteklerine de duyarlı olabilmeyi, olumlu yanıt vermeyi becerebilmektir.
24 Haziran sabahında, demokrasisi ile daha da güçlenmiş bir Türkiye’nin başta kendisine, bölgemiz ve dünya barışına yapacağı pozitif katkıları merakla bekliyoruz. 
Türkiye’ye yenilik, bir iktidar değişikliğiyle de gelebilir, mevcut iktidarın geçmişten ders alarak kendisini yenilemesi ile de gelebilir. Buna Türkiye semenleri oylarıyla karar vereceklerdir. İngilizcede bir özdeyiş  vardır:
“Halkın sesi, Tanrı’nın sesidir” (The voice of peple, is the voice of God). Peygamberlik ve vahiy devirlerinin çoktan geride kalmış olduğunu da herkes bilir. Öyle değil mi?