ABD’nin gidici dışişleri bakanı Pompeo, kısa süre önce bölgeye gerçekleştirmiş olduğu gezide Türkiye’nin askeri yeteneklerini geliştirmiş olmasından endişe duyduğunu açıklamıştı. Geçtiğimiz gün yapılan Nato Dışişleri bakanları toplantısında Pompeo bu kez daha da ileri giderek Frans meslektaşı ile beraber özellikle de Türkiye’nin artmakta olan askeri gücü ve yeteneklerini hedef alan eleştirilerin daha da tırmandırarak sürdürdü.

ABD ve Fransa Türkiye’nin de bir Nato üyesi olduğunu adeta unutarak Ankara’nın doğuakdeniz başta olmak üzere, Suriye, ve Libya’da yürüttüğü politikaları çok temelsiz bir şekilde eleştirdiler. Şimdi sıkı durun. Ne demekmiş  aynı ittifakta yer alan bir müttefikinizin askeri yeteneklerinin ve etkinliğinin sizleri rahatsız etmesi? Normalde beklenen müttefiklerin birbirlerinin güçlerinin artmasından mutlu ve memnun olmalarıdır. Ekonomik, siyasi veya askeri olsun. O zaman neler oluyor bu ABD ve Fransa’ya?

Neyse ki Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Fransız ve ABD’l bakanların eleştirilerine karşı çok yerinde ve etkili karşı yanıtları verdi. Çavuşoğlu, esas sorgulanması gerekenin, bu iki ülkenin Doğuakdeniz, Suriye, Libya ve Ermenistan’daki tavırları ve faaliyetlerin basiretsizliği, tutarsız ve haksızlığı olduğunu çok somut örnekler vererek anlattı.

Çok iyi hatırlıyorum 1974 yılında Türkiye Enosis’i önleyebilmek ve Kıbrıs Türklerin varlığının yok olmaktan korumak amacıyla Kıbrıs’a müdahale ettiğinde de BM Güvenlik Konseyi’ndeki Fransız temsilci Türkiye’nin bu askeri harekatını gerçek perspektifinden tamamen çıkararak eleştirmişti. Bu saçma ve derin düşmanlık barındıran eleştiriler konusunda Türkiye’nin BM temsilcisi Olcay, rahmetli dışişler bakanı Turan Guneş’i bilgilendirmişti. Güneş Olcay’a “adamın ağzına bol hoşaf” diye talimat vermişti. Baş delege Olcay da BMGK kürsüsünden Fransa’nın maksadını çok aşan eleştirilerine hak ettiği cevabı vermişti. Hatırımda şu sözleri kaldı sadece Olcay’ın söylediklerinin-“ Paraşütçülerin, lejyonerlerin Fransa’sı, Afrika’da şu kadar insanın canını alan kanını döken Fransa’sı Türkiye’ye ders verecek durumda değildir” diye

Nereden nerelere geldik. Tabii ABD de 1974 yılında önce  müdahaleyi önlemeye çalışmış ama başaramamıştı. Ancak daha sonra Türkiye gibi bir Nato müttefikine karşı silah ambargosu uygulamıştı yıllarca.

Şimdilerde de görüyor, duyuyor ve yaşıyoruz. Türkiye kendi bağımsızlığı için, uygulamakta olduğu askeri ve siyasal politikalar nedeniyle yine başta ABD olmak üzere Nato müttefiki bazı ülkelerce çeşitli ambargolara tabi tutulmakta, önü kesilmeye çalışılmaktadır. Özellikle de Doğu akdeniz’de Türkiye’nin çok barışçı, uzlaşmacı ve adil paylaşıma yönelik politikaları bile görmemezlikten görülerek, karşısına saldırgan niyetler içeren ittifaklaşmalar örgülenmektedir başmüttefiki ABD tarafından.

Şunu ortaya koymak gerekir sonuçta. Bir ülke ancak kendi ekonomi ve askeri gücüne güvenerek, her yönü ile kendi ayakları üzerinde durarak bağımsız politikaların hayata geçirebilir. Özellike 1974 Kıbrıs savaşları sonrasında T.C bunu çok iyi anlamış ve askeri imkan ve kabiliyetlerini tamamen kendi ayakları üzerinde durarak geliştirebilmenin yollarını açmıştır açmaya devam etmektedir.

Bir de şunları eklemeliyim  ülkeler için bu kendi ayakları üzerinde durma konusunda; bizzat bir İngiliz bir de İsrail’li subay arkadaşlarımdan duyduklarıma dayanarak . 1960’lı yılların sonlarında Yaklaşık bir yıl İngiliz askeri üslerinde çalıştım. Comcen yani kısaltılmış adı ile “İletişim Merkezi’nde”. O döneme göre en üst teknolojili askeri teleks ve haberleşme cihazlarının olduğu ve 7/24 şifreli askeri haberlerin akmakta olduğu İngiliz Hava Kuvvet’lerine ait bir yerdi. İşçi olarak çalıştığım bu yerde sadece 3 Kıbrıslı Türk çalışıyorduk. Ana bina içerisinde öyle her zaman her saatte her odaya da giremezdik. İşe alınırken de ordan ayrılırken de ağzımı sıkı tutacağıma ve orda gördüklerim ve duyduklarım konusunda kimseye bir şey söylemeyeceğime dair belge bile imzalamıştım.

Orda teknik düzeyde çalışanlar yanında bazı İngiliz subaylarla da az da olsa samimiyet kurmuştum. Bazan Kıbrıs konusunda da konuşup özellikle  müttefik ABD’nin Türkiye’yi adaya müdahalede neden önlemekte olduğu konusunda eleştirilerimi de yaptığım bir sırada Yüzbaşı Bailey bana “Mustafa  Türkiye ABD’ye özellikle de askeri araç ve teçhizat konularında çok bağımlı ABD önleme gücünü burdan alıyor. Türkiye kendi ayakları üzerinde durursa burda bir mesele kalmaz” dedi ve ekledi de..”Ben birçok Nato ortak askeri üslerinde Amerikalılarla çok çalıştım. Dışarıdan ABD ve İngiltere çok yakın dost görünüyorlar ama ABD’li subaylar biz İngiliz subaylar görmesin öğrenmesin diye bazı cihazlarının yanına bile, bizleri yaklaştırmıyorlardı.”

1970’li yıllarda israil’de tanıdığım İsrailli subay’a sormuştum. Demiştim ki O’na “ hemen her ay nerede ise bir İsrailli’nin ABD’de askeri casusluk suçundan yakalandığını Jarusalem Post gazetesinde okuyorum. Siz çok sıkı-fıkı değilmisiniz istediğiniz herşeyi zaten size veriyorlar. O zaman niye çalmaya çalışıyorsunuz yine de?”

İsraill’li subay’ın cevabı çok net olmuştu..”Doğrudur istediğimiz birçok askeri malzemeyi veriyorlar ama daha az gelişmiş olanlarını, bu açığı kapatmaya çalışıyoruz herhalde”.

Özetleyelim o zaman. Herşeyden önce çağdaş teknolojiyi her alanda yakalamak ve kendi öz gücünüzü yaratmak, kurmak zorundasınız. Bu dur- durak bilmez yarışta bilim ve teknoloji hep vazgeçilmezdir. ABD de Fransa da rahatsız olmuşlarsa demek ki övünülecek işler de yapmıştır Türkiye; onun için. Sonunda karşılıklı işbirliğiyle ve karşılıklı eşit bağımlılıkla bu işler tatlıya bağlanır. Yeter ki bağımsızlık kararlılığından taviz verilmesin hiçbir zaman. Büyük ve güçlü bir devlet olmanın bir başka yolu  yoktur.