24 Haziran 2018 tarihli Türkiye Genel Seçimleri ve Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile şekillenen Türk siyaset tablosu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı birinci turdan yeniden Cumhurbaşkanı oluşuyla, Türkiye’de başkanlık sisteminin de resmen başlamasını getirdi.
Nitekim bu yeni süreçte Erdoğan, resmen hem hükümetin başkanı, hem de Cumhur’un Başkanı olarak 9 Temmuz 2018’de gerek kendisinin yemin etmesi, gerekse yeni kabinenin açıklanması ile süreç de başlamış oldu.
Bütün dünyanın nazarlarını çevirdiği BÜYÜK TÜRKİYE’yi izlemelerini, adeta nefeslerini tutarak izlediklerini gördük ve gururlandık.
Kimilerine göre Başkanlık sistemi, “Tekelci bir sistemdir” şeklinde yorumlandı ama, gerçekten Türkiye’nin  geçmişte yaşadıkları hatırlandığında, bu sistemin daha sağlıklı çalışacağını anlıyoruz.
Hele bir hatırlayın bakalım...  Geçmişte Meclisteki siyasal hizipleşmeler ve partiler arası kavgalar, Cumhurbaşkanı seçilmesini engellemişti.  Aylarca sürüp gitmişti o kavgalar.  Rüşvetler de başını alıp gitmişti.  Özellikle ANAP döneminde pek çok yolsuzluklar ve hayali ticaret senaryoları yaşanmış ve pek çok da siyasal skandallar olmuştu.  Buna ilaveten darbeler olmuş ve pek çok insanın canı yanmıştı.
Terör mü?  Evet, bana göre Recep Tayyip Erdoğan, terörün de hakkından gelmiş bir devlet başkanıdır.
Merhum Özel’ın reformist yapı ve uygulamaları gerçekten çok önemliydi.  O bağlamda çoğu insan, Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık görevleri ve atılımları ile, “Recep Tayyip Erdoğan, Özal’dan sonra gelen en büyük girişimcidir” yorumunu yapmışlardı.
Ben de diyorum ki Recep Tayyip Erdoğan’ın vizyon ve girişimleri ile Özal, Onun tırnağına gelememiştir.  Türkiye gerçekten Erdoğan sayesinde  BÜYÜK TÜRKİYE konumuna geldi ve yükselen değerleri ile dünyadaki yerini aldı.
Recep Tayyip Erdoğan’ı, cesur çıkış ve tavırları ile tanıdık.  Mesela Davos’taki “One minute” ifadesi, hem o zirveye, hem de dünya siyasetine damgasını vurmuştur.  Sanırım Erdoğan ilelebet o “One minute” kelimecikleri ile tarih boyunca anılacak ve “En Büyük Devlet Adamı” ünvanını koruyacaktır.
Gerçekten bu sistem, pek çok olumsuzlukları da geride bıraktı.  Bu sistemde bilmem farkıda mısınız...
Görüntü yetki paylaşımları ve sağlam halkalar şeklinde bir piramiti oluşturuyor.  Özellikle yeni oluşan kabinede sadece 4 milletvekilinin yer alması yanında, diğer bakanlar, hem teknokrat, hem de Erdoğan’la geçmişte çok yakın çalışmış başarılı insanlardan oluşuyor.  Bu yeni kabinede yer alan iki başarılı bakana sevindim diyebilirim.  Bunlardan birisi Berat Albayrak, diğeri de Mevlût Çavuşoğlu’dur.
Daha da önemlisi, bu yeni uygulamada, kimsenin kalıcı bir konumda olamayacağıdır.
Cumhurbaşkanı bir bakanı, bir üst düzey görevlisini veya onların altındaki görevlileri beğenmedi mi, hemen görevden alma yetkisini kullanacak.
Bir bakan veya üst düzey görevlisi işbitirici değilse, kamuoyuna ters yansıyacak ve kötü imaj yaratmışsa, onun gözünün yaşına bakmayacak.
Bazı görevlilerin de sürelerini uzatıp kısaltabilecek.  Veya birimler arasındaki yetki paylaşımlarını azaltıp artırabilecek.
Yani bir diğer deyişle, bu çöplükte çok horoz olmayacak ironik bir tabirle, eskisi gibi.  O bakımdan kendiliğinden oluşan bir otokontrol sistemi oluşturulmuş olacak.
Kabine açıklandığında en merak ettiğim bakan, Berat Albayraktı.  Berat Albayrak müthiş dinamik ve akademik kariyerini Amerika’da tamamlamış, süper İngilizce diline vakıf çok başarılı bir bakandır.  Genç ve dinamik olması bir yana, üretkenliği ve insanlara güven veren duruşu, hakikaten önemliydi.  Onun kabinede yer alıp almayacağını merak ediyordum.   Nitekim  onu, “Ekonominin patronu” haline getirerek, yeni kabinede  Hazine ve Maliye Bakanı yaptı.  En isabetli kararlardan birisiydi o.
Bir sistem oluşurken, mutlaka uyum ve ahenk çok önemlidir.  Erdoğan kabinesini oluştururken, çoğu bakanları dışarıdan aldığı gibi, tümü de hem yabancı dile vakıf, hem de çok büyük deneyim yaşamış başarılı iş insanları olmasına özen gösterdi.
Bu son gelişmeyi ve süreci değerlendirdiğimde, Türkiye’nin Amerika veya İngiltere gibi çok gelişmiş ülkelerden ne farkı vardır idari ve siyasi bakımdan, o soruyu soruyorum kendime.  Ayrıca büyüyen ekonomisi ve devasa yatırımları ile...
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, her seçim sonrasında bir siyasi adet haline getirdiği üzere ilk resmi ziyaretini KKTC ve Azerbaycan’a yaptı.  Bu da neyi gösteriyor?  Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın KKTC’ye ve Kıbrıs Türk halkına ne kadar değer ve önem verdiğini gösteriyor.
O’na “hoş geldin” demeye fırsat kalmadan uçtu gitti Brüksel toplantısına. Kapımız ve kucağımız her zaman ona açlık olacağı gibi, gönlümüz de ona açık olacaktır.
Kıbrıs Türkü her zaman şunu söylemiştir:
“Türkiye grip olur, biz Kıbrıslılar ansırmaya başlarız.”
Yani bir diğer deyişle, Anavatan Türkiye büyürse, itibarı artarsa, büyük başaşrılara imza atarsa ve güçlenirse, biz de onunla beraber büyür ve güçleniriz.
Son söz...
Anavatan Türkiye ve onun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la gurur ve onur duyar, başarılarının daim olmasını dileriz.