27-28 Ekim 2018 tarihinde UBP içinde yapılacak başkanlık yarışı elbet bir neticeye varacaktır.  Gittikçe daralan zaman karşısında bu konu, bayağı basına ve kamuoyuna malzeme olacaktır.
Önümüzdeki büyük kurultayda başkanlığa aday dört kişi vardır.
Adaylar şunlardır:
UBP Genel Başkanı ve Lefkoşa Milletvekili Hüseyin Özgürgün, Lefkoşa Milletvekilleri Dr. Faiz Sucuoğlu ile Ersin Tatar ve Gazimağusa Milletvekili Sunat Atun...
Bu görüntü bize, UBP’nin gençleşmekte olduğunu ve demokrasi çarkının gayet sıhhatli döndüğünü veriyor.
Esasında uzun yıllar böyle bir çoğulcu yarış, özlenen bir durumdu.  Bunun nedeni malum...
Eski politikacılar her zaman oturdukları koltuktan kalkmak ve ellerindeki gücü yitirmek istemediklerindendi ki, uzun yıllar parti başkanlık makamını ellerinde tutmuşlardır.  Özellikle eski UBP Genel Başkanı ve üçüncü KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu döneminde kimse onun karşısına çıkmak istemezdi.  Daha doğrusu, onun hışmına uğramak ve siyasi geleceklerini riske atmak istemezlerdi.
Hani bir söz vardır...
“Kılıç kimdeyse Süleyman odur...” diye bir söz.
Güç kimin elindeyse, kendi dönemini korumak için herşeyini ortaya koyar. 
Eroğlu döneminde bunu gördük ve yaşadık.  Veya kendisini eleştirenlerin de siyasi hayata geçişine izin vermedi.
Bu bir taktik ve güç meselesidir.  Kabul etmek lazım ki, Eroğlu da bu siyaset sahnesindeki rolünü çok güzel oynamış deneyimli bir siyasetçiydi.
Bugün hala Eroğlu’nun UBP’de gücü var mı?
Bana ve birçok kişiye göre vardır.  Bu açık ve seçik olan bir durumdur.  Bugün parti genel başkanlığına aday olan kişiler, onun ağzına bakmaktadır.
“Eroğlu kimi işaret edecek?” sorusu kafalarında şekillenmektedir.  Yılların kurt politikacısı ise, sessizliğini korumaktadır.  Belki de onun gönlünde yatan birileri vardır.  Herhalde ikinci turdan sonra Eroğlu harekete geçecektir, diye düşünüyorum.
Yine kabul etmek lazım ki, Eroğlu döneminde ülkede pek çok hizmetler verilmiştir.  İç siyaset başka, dış siyaset başka. 
Madem siyaset kendi kuralları içinde oynanıyor, Eroğlu da siyaseti kendi kuralları içinde uyguladı veya uygulamaya devam ediyor.
Her şey bir yana...  UBP, gelmiş geçmiş partilerin en güçlü ve en büyük partisidir.  Özellikle binlerce güney ve kuzey göçmenlerinin boş Rum evlerine yerleştirilmeleri, rehabilitasyonları, sosyal konutlar, turizm politikaları, doğu-batı, kuzey-güney kara yollarının tamamlanması ve ada genelinde gerçekleşen telefon ağları, tümden UBP zamanında gerçekleşmiştir.  Hatta Türkiye’den gelen suyun projesi de UBP zamanında tasarlanmış ve pişmiş bir yemek haline gelmiştir.
Şehit çocuklarına ve kırsal yöre insanlarına arsa tahsisleri, hatta şehit ve  kayıp aile çocuklarının istihdam edilmesi, bütün kazalara tam donanımlı hastane yapımları da UBP’nin eseridir.  Bunları kim inkar edebilir?
Bugün KKTC’de üniversite sayısı yirmiye yaklaşıyor.   Bu üniversitelerin hayat bulması ve çoğalması da, UBP’nin koymuş olduğu maya ile gerçekleşmiştir.
Türkiye-KKTC ilişkileri de UBP döneminde en üst seviyedeydi.
İnşaat sektörü de UBP döneminde patlamıştır.
Gerek deniz, gerekse hava ulaşımları da UBP döneminde hayat bulmuş, en ucuz biletler onun zamanında satın alınmıştır.
Hala düşünüyorum UBP’nin eserlerini...
Sanayi bölgeleri de UBP döneminde hayat bulmadı mı?
Evet onun döneminde hayat buldu.
Özel bankaların çoğalması da ülke ekonomisi ve para politikası yönünden UBP dönemine rastlamıyor mu?
İşte o anlamda UBP’nin başkanlık yarışının, kesinlikle UBP’nin iç yapısına zarar vermeyeceğini düşünmemek gerek.  Bilakis UBP içindeki bu yarış, tam bir demokrasi ahlakı içinde sergilenip sonlanacaktır.
Şu anda bana sorsanız, “Bu yarışı kim kazanacak veya kim kaybedecek” diye, size şu yanıtı verebilirim:
UBP Parti Başkanlığına aday olan dört kişi de pırlanta gibi politikacılardır.  Şu anda birisini işaret etmek, demokrasiyi hançerlemek anlamına gelir.
Bana göre parti delegeleri bu dört adayın başarı grafiğini enine boyuna inceleyip, birinci turdan sonra iki kişiyi ikinci tura taşıyacaktır.
Gerçekte kim seçilirse seçilsin, neticede halk ve demokrasi kazanacak.  O bağlamda delegelerin vereceği karara da saygılı olmak lazım.
Haydi sıkın dişinizi ve konuyu başka taraflara çekmeyin lütfen.  Tünelin ucunda 27 Ekim ışığı görünüyor bile...