Yıllardan beri yazıp çizmekten, konuşmaktan ve vurgu yapmaktan dilimizde tüy bitmiştir.  Memleketin hali, sosyal açıdan berbat.  Elini kolunu sallayarak ülkeye gelen beş parasız insanlar, maalesef çeşitli kabul edilmez yollara saparak, geçim elde etmeye çalışıyorlar.

            O “geçimini elde etme”nin içinde fuhuş var, hırsızlık var, uyuşturucu var, kaçakçılık ve daha bir sürü şey var.

            Hükümet bütün bunlara son vermek için elleri kolları sıvadı, sağ olsunlar ve giriş çıkışlarla ilgili tüzüğü hayata geçiriyorlar.  Bu konuda verilen haber başlığı şöyle:

            Gelenlerin cebinde kaç para var? diye sorulacak.

            “İkamet ve Vizeler Tüzüğü, ülkeye girişlere sıkı denetim getirmesini hedefliyor. Ayrıca ülkeye çalışma izni ile gelen kişilerin 18 altındaki çocukların kayıt altına alınması,  yabancıların ülkeye ne amaçla geldiklerini, nerede ve ne kadar süre kalacaklarını,  ülkede kalacağı süre zarfında yanında yeterli para olup olmadığını,muhaceret memurlarının denetlemesini öngörüyor tüzük.”

            Bunun yanında tüzüğün yürürlüğe girmesi ile KKTC’de elçilik, konsolosluk veya temsilciliği olmayan ülke yürttaşları ile AB ülkeleri dışındaki  ve ülke dışındaki yurttaşlara vize verilmesi de ayrı bir konu.

            Geçmişte yasaklı olan ve ülkeye giriş talebinde bulunan kişilerin de girişleri men edilecek.

            Verilen habere göre tüzük, 23 Ekim 2019’da yürürlüğe girecek.  Yani çok az bir zaman kaldı herşeyin kontrol altına alınması için.

            Bu tüzük, sanırım ülkeye sosyal açıdan çok büyük bir rahatlık sağlayacak.  Tüzüğün öngörüleri doğrultusunda resmi organlar kimseye göz açtırmayacak ve öyle de olması gerekir.

            Mesela cebinde üç kuruşu olmayan kişiler, sağdan soldan temin ettikleri paralarla deniz veya hava limanlarından içeriye girmek için pasaport kontroluna geldiklerinde, kural dışı durumları nedeniyle hemen gerisin geri gönderilecekler.

            Bu uygulama başlayınca, sanırım artık üç kağıtçılar, caydırıcılık kapsamında bir kere daha elinl kolunu sallayarak KKTC’ye gelemeyecekler.

            Zaman zaman ülkede çoğalan zencilerden de halkımız adeta ürker oldular.   Onun  yanında davranış biçimleri ile sağa sola mesaj veren olumsuz insanlar da ada dışında kalmak zorunda kalacaklar.

            Herhalde bu uygulama başlayınca muhceret dairesi memurlarına ve polis muhacerete çok büyük görevler düşecek.

            Tüzüğün faydalarını zaman içinde görecek ve o faydaları yine zaman içinde hissedeceğiz.

            Geçmişte bakanlıktaki görevimin başındayken başıma gelen bir olayı burada anlatmakta yarar görüyorum.

            Odamda çalışırken bir odacı içeriye girerek, “Efendim parasız pulsun, aç birisi geldi, bakanlığımızdan yardım istiyor.”

            Bu olay, anımsadığım kadarı ile harekattan on yıl sonraydı.

            Adam, yüzündeki beş karış sakalı, ve pejmurde kıyafeti ile karşımda duruyordu.

            “Söyle oğlum bakalım bizden ne istiyorsun?”

            O da bize aç olduğunu, Girne limanına gitmeye parası da olmadığını söyleyince hem karnını doyurduk, hem de dairenin arabası ile onu çıkış için Girne Limanına gönderdik.  Ayrıca cebine harçlık da koyduk.  Bundan başka deniz ulaşımı yapan şirkete telefon ederek ona bedaba bilet de temin etti.

Bütün bu davranışlarımızın  amacı, hem insanlık adına, hem de Anavatan’a karşı bir saygıdan kaynaklanıyordu.

Bu vatandaş gibi binlercesini gördük ve karınlarını doyurup, ceplerine de para koyarak yolcu ettik.

Lakin gerçek olan oydu ki, Türkiye kamuoyunda yerleşen “Kıbrıslılar Türkiyelileri sevmez” söylemi, gerçek anlamda biz Kıbrıslıları müthiş rahatsız ediyordu.  Hatta Türk siyasileri bile KKTC idarsine göndermeler yapıyorlardı, TC vatandaşlarına ayrıcalık yapıldığı için.  Halbuki Kıbrıs’a yerleşmiş nice yüksek kütltürlü orta sınıf insanlar bile bu durumdaki kendi vatandaşlarından bezmişlerdir.

İşte o bağlamda yıllarca bu ve buna benzer binlerce olayı yaşayan bir birey olarak kendime sordum:

“Türkiye’den gelen kişilerin sosyal ve ekonomik yapısı bizim yapımıza uyrgun değilse, elbette biz de tedbir alırız” demiştim geçmişte.

Biz Kıbrıslılar Türkiyeli vatandaşları sevmezmişiz...

Ne tuhaf bir teşhis...

Halbuki ben ve benim gibi nice insanın pek çok pırlanta gibi TC vatandaşı dostlarımız var.

Bu durumu iskan uygulamasında da gördük...

“Tarım İşgücü” statüsünde Kıbrıs’a toplu halde gönderilen ve Karpaz’ın bir köyüne yerleştirilmesi tasarlanan TC vatandaşları köye varınca, hemen tabancaları çekmişler ve “Biz Maraş’ı isteriz ve bunda da ısrarlıyız” deyivermişlerdi.

İşte aynı anlamda iskan memurları, kurtarıcımız Anavatan’a olan saygılarından, teksas kovboyları gibi tabanca çeken efendileri Maraş’a yerleştirdiler.  Tarım işçisinin Maraş’ta işi neydi?

Bütün mesele, savaşın ganimetinden nemalanmak.

Ve o dönemde de çok sıkıntılar yaşamıştık.  Vapurdan inen yüzlerce kişi, KKTC’deki bazı boş evleri işgal etmişler, iskan planlarını bozmuşlar ve mahkemelere sevkedilmişlerdi.

Bütün mesele adam olmak ve insan gibi yaşamak.  Lakin siz, parasız pulsuz Kıbrıs’a gelerek idareyi ve tüm çalışanları rahatsız edemezsiniz.  Buna da hakkınız yoktur.  O nedenle bu tüzük hazırlanmış oluyor.  Bir diğer deyişle, tüzük , geç de olsa hayata geçiriliyor.

Haydi bakalım, görelim sizi....