Cemal Abdül Nasır ve Muammer Kaddafi.
Bu iki isim, neyi, neleri hatırlatır, çağrıştırır.
Bedevi toplumundan, aşiret, kabile düzeninden, ümmi yaşama biçeminden, yerleşik topluma, aşiret, kabile düzeninden devlet düzenine geçebilmek için Ortadoğu diye adlandırılan bölgenin bu yolda mücadele veren iki büyük lideri. Nasır ve Kaddafi.
Önceleri sadece ticaret yolları için stratejik öneme sahip olan Ortadoğu bölgesi, petrol kaynaklarının keşfi ile bu önemini hayati ölçüde artırınca, emperyal güçler bölgede hakimiyetlerinin devamını ve pekiştirilmesini sağlamak peşindeydiler.
Bölge halklarının gelişme yollarını ardına kadar açan ulus devlet oluşumlarının, Ortadoğu da bölge halklarının da uyanacağına ve kendi bağımsızlıklarına sahip çıkarak emperyal güçlere kafa tutacaklarına emindiler.
Bölge halklarının önünde Mustafa Kemal Atatürk Türkiyesi ve İstiklâl harbi ile ‘istiklâl-i tam ‘ şiarı gibi muhteşem bir örnek vardı.
Mısır ordusunda bir subay olan Cemal Abdül Nasır, 1949'da Hür Subaylar Hareketi'nin kurucu üyeleri arasında yer aldı, dünya, savaş sonrası bir bunalım döneminden geçerken, Mustafa Kemal Atatürk adı bölgedeki yurtseverler için bir kılavuz rölü oynuyordu, Nasır ve arkadaşları Mısır’ın bağımsız ve yurtsever bir politika izlemesini istiyorlardı. Hür subaylar hareketi 1949 da emperyalizmin dümen suyunda bir politika izleyen yönetime karşı bir darbe ile yönetime el koydular.
İktidar, Nasır'ın denetimindeki Devrimci Komuta Konseyi'nin eline geçti. Ocak 1953'te geçmişin gerici siyasi partiler kapatıldı ve Özgürlük birliği adlı yeni bir part,i devlet içinde çekirdek örgütler kurdu. Haziran 1953'te Cumhuriyet ilan edildi ve İngilizlerle Süveyş Kanalı bölgesinin boşaltılmasını öngören bir antlaşma imzalandı. 1954 ilkbaharında Necib'in görevden alınmasına yol açan iç çekişmelerden sonra perde arkasındaki konumundan çıkarak başbakanlık görevini üstlenen Nasır, Yurtsever iktidara karşı en güçlü muhalefet odağı olan Müslüman Kardeşler’i sindirerek konumunu pekiştirdi.
İşte bu, emperyal güçler tarafından affedilemez hoş karşılanamazdı. Çünkü Müslüman Kardeşler örgütü, ümmet toplumunun emperyalizmin güdümünde kalması için ABD ve İngiltere’nin vaz geçilmez teşkilatıydı.
Benzeri gelişmeler bir süre sonra Libya’da, Albay Muammer Kaddafi ve arkadaşları tarafından da gerçekleştirilmiş ve bölge petrolü bölge halklarının yararına kullanılmaya başlanmıştı.
Başını Nasır’ın çektiği Bağlantısızlar hareketi, emperyalizmin bölgedeki etkinliğini neredeyse sıfırlamış, Müslüman Kardeşler örgütü etkisizleşmişti ki..
Emperyalizmin, ılımlı islam, ulus devletler çağı bitmiştir safsataları ile başlayarak ve önce BOP ve giderek Genişletilmiş Ortadoğu Projeleri (GOP ) devreye sokulması ile, Müslüman Kardeşler Örgütü, CİA işbirliğ ile hortlatılmış, Nasır’ın Mısır’ı ile, Kıbrıs savaşı sırasında Türkiye’ye büyük yardımları olmuş Kaddafi’nin Libya’sı, hem de aralarında ne yazık ki Türkiye’nin de bulunduğu NATO marifetleri ile tahrip edilmiştir.
Emperyalizmin Ortadoğu’daki en büyük korkusu, ümmet toplumundan millet toplumuna geçmiş, göçebe, bedevi, kabile, aşiret ümmi topluluklardan modern ve yerleşik düzene geçmiş ve ulus devlet olarak örgütlenmektir.
Ulus devletler, emperyalizmin en büyük korkusudur.