Çok değerli dostum gazeteci yazar Erten Kasımoğlu’nun başlatmış olduğu yazı dizisi, eminim çok ilgi görmekte ve geçmiş günler teker teker hatırlanmaktadır.

                Esasında “Unutulmaz O Günler” yazı dizisini her gün okurken, adeta geçmişi yeniden yaşar gibi oluyorum.  Öğrencilik yıllarımızdaki nümayişlerimiz, liderlerin ateşli nutukları ve omuzlarda taşınmaları, gerçek anlamda yeni gençler için ibret vericidir diye düşünüyorum.

                Düşünürken de şu sorular geliyor aklıma:

  1. Özgürlük ve  Mücadele Lideri Dr. Küçük’ün Kıbrıs Türkü’nün davasını tanıtmada verdiği kavga, sürdürdüğü mücadelenin anlamını ve derinliğini kavrayabiliyor muyuz?
  2. 1950’li yıllar Kıbrıs Türkü’nün uyanış ve diriliş yıllarıdır.  Bu yılların petek gözeneklerinde neler varmış bunu da düşündünüz mü?
  3. 14 Mart 1942 yılında yayına geçen 78 yaşındaki Halkın Sesi Gazetesi’nin misyonu neydi?
  4. Dr. Küçük tıp adamlığı yanında, uzman bir yazar gibi ulusal ideallerini gazetesinin sayfalarına dökerken Kıbrıs Türkü’nün geleceğini nasıl görüyordu?

Ve daha nice sorular...

                O zor günleri yaşamayan şimdiki gençlik, buralara nasıl gelindiğinin muhasebesini yapmalıdır bence.  İşte o muhasebeyi yapmadıklarındandır ki, dava yolunda stratejik hedef çalışmalarına tepkili oluyorlar ve sözde “Birleşik Kıbrıs” martavalı ile kendilerini avutuyorlar.  Halbuki umut ettikleri Rumların değişmezliğini göremiyorlar.

                Dr. Küçük ilk kez ulusal dava yolunda yola çıktığında uyandırması gerek iki güç olduğunun farkına varmıştır.

                Bunlardan birincisi, Türkiye’nin Kıbrıs davasında uyandırılması ve verilen veya verilecek mücadelenin içine “Kurtarıcı” olarak çekilmesi, ikincisi de halkının uyandırılmasıydı.

                Bu iki unsur çok önemliydi.

                Kendi dava arkadaşları ile çıktığı yolda oluşturdukları heyetlerle pek çok kez Ankara’ya gitmişler ve davayı enine boyuna anlatmışlardı.  İşte o anlatılar, uyanışın veya uyandırılışın bir parçasıydı.

                Dr. Küçük, yanına aldığı dava arkadaşları Rauf Denktaş, Osman Örek, Faiz Kaymak, Fadıl Korkut, Ahmet Midhat Berberoğlu ve dahaları ile köy köy gezerek halkına ateşli konuşmalar yapmışlar ve Rumların ENOSİS ideallerini anlatmışlardı.  Bunlar yeterli miydi?  Değildi elbette.

                Dr. Küçük haftanın bir günü hastalarına bedava bakması ve onlara şifa dağıtması da o milli ideallerin bir parçasıydı.

                Yukarıda Halkın Sesi’nin ömür yolunu 78 yıl olarak verirken, halkı uyandırma adına, her gün Halkın Sesi Gazetesini köy otobüslerine vererek, gazetenin gece köy kahvehanelerinde okunarak bilinçlenmesi de o hedefin bir başka noktasıydı.

                Şimdiki gençlik merhum Ahmet Midhat Berberoğlu’nun da bu ulusal mücadelenin bir parçası olduğunu bilmiyor.  Berberoğlu zamanında CTP’yi kurduğunda, onun da kafasında Kıbrıs Türkü’nün onuruyla ve haysiyeti ile var olması idealleri vardı.  Kendisi ile zaman yapmış olduğum sohbetlerde de bunu gördüm.  Lakin zaman içinde CTP, ünivesitedeki sol görüşlü talebelerin eline geçince ülkede sağ-sol çatışması da kendini gösterdi.

                Gerçekte CTP, ülkedeki siyasi güçlere muhalefet etmek için kurulmuş ve kısmen de başarılı olmuştur.

                Kıbıs Cumhuriyeti’nin kuruluş öncesinde 1950’li yıllarda halkımızın Selimiye Camii meydanında yapmış olduğu mitingte Berberoğlu’nun ateşli ve milli bir konuşma yaptığını da biliyoruz.

                Evet, artık Türkiye ve Kıbrıs Türk halkı uyanmış ve ulusal davada bir bütünlüklü strateji belirlemişlerdi.  Belirlenen stratejide iki slogan vardı.  Bunlardan birincisi “Taksim”, diğeri da “Kıbrıs Türktür Türk Kalacaktır” sloganlarıydı.

                Dr. Küçük ölmeden 1974 Mutlu Barış harekatını ve KKTC’nin kuruluşunu görerek mutlu ölmüştür.  “TAKSİM” tezimiz 1974 Mutlu Barış Harekatı ile gerçekleşti ve KKTC kuruldu.  Artık küçücük bu adada yine küçücük bir Türk Devleti var olmuştur.  “Kıbrıs Türktür Türk kalacaktır” sloganı, kendi ideallerimizle ancak kuzey topraklarımızda gerçek oldu.  Kıbıs Türkü’nün davası ilk kez ele alındığında adanın yeniden Türkiye’ye iade edilmesi savunulamazken, Rumlerın ENOSİS hayallerini yıkan “TAKSİM” tezi kabul gördü. 

                O’nun en zor yılları, 1963 Aralığında Rumların başlatmış oldukları silahlı saldırılarının ve binlerce göçmenin acılar içinde bir girdaba sokulmduğu, katliamların yaşandığı yıllardı.

                İşte Erten Kasımoğlu kardeşim “Unutulmayan O Günler” yazı serisini gazetemiz VATAN’da belgelerken, bütün bu anlatılan ve yorumlanan günleri ve hayatımızın çok büyük zorluklarla buralara geldiğimizin anlatılması gerektiği düşüncesi ile o garihi gözlerimizin önüne seriyor, eline sağlık.