Kıbrıs Türk Vakıflar İdaresi’nin kuruluşunu görebilmek ve belleklere kazımak için, bu kurumun tarihçesine bakmak lazım.  O geçmişe bakarken de Vakıflar İdaresi’nin ta kuruluşundan günümüze kadar uzanan yolculuğunu izlemek için isterseniz internete girerek pek çok veriye ve malzemeye erişin.  Teknoloji ve veriler çok büyük bir avantaj sağlıyor, her alanda..  Vakıfların geçmişi de internet ortamında taranabiliyor.

            Bir gazeteci ve köşe yazarı olarak hangi alanda bilgiye ihtiyacım olursa olsun, hemen internet sitelerine girerek istediğim bilgileri alabiliyorum.  Esasında arzu edilen bilgiler, tam bir araştırma malzemesidir.  İster dünyanın değişen değerleri üzerine olsun, ister savaşların insan hayatını nasıl mahvettiğine dair olsun, isterse Osmanlı’nın Kıbrıs’ı nasıl fethettiğine dair olsun, hemen hemen herşeyi bulabiliyoruz.

            Bugüne kadar Vakıflar üzerine kaç tane yazı yazdığımı hatırlamıyorum.  Herhalde tümünü bir araya getirsem kocaman bir kitap olur.

            8 Mart Emekçi Kadınlar Günü kutlaması münasebetiyle ve Vakıflar İdaresi’nin 450’nci kuruluş yaşı itibariyle Vakıflar İdaresi Genel Müdürü İbrahim Benter, geçmişte bazı kadınlarımız tarafından kurulan vakfiyelerin yeni cenerasyonlarına, kurucu kadınların hatıralarına atfen anlamlı bir gün düzenledi.    Böyle bir düzenlemede bir de hatırlatma yaparak, bugüne kadar kurulmuş olan 2200 vakfın yarısını kadınların ihtiva ettiğine değinerek, Vakıflar İdaresi’nin fonksiyonlarını bir kez daha gündeme getirdi.

            İbrahim Benter’in verdiği bilgiye göre, Kıbrıs’ta  kurulan ilk ve son vakfı kadınlar kurmuştur.

            Vakıfların fonsiyonlarına da değinen İbrahim Benter, Vakıflar yönünden geçmiş atalarımızın hayır işlerinde ve iyilik yapma heyecanlarında çok büyük hassasiyet gösterildiğine değinerek, Kıbrıs Türk halkının ve ihtiyaçlı vatandaşlarına maddi destek sağlanarak ne büyük hizmetler verdiğine vurgu yapmıştır.

            Osmanlı’nın adadan gidişi sonrasında 1878 yılında İngiliz’in adaya gelişi ile bu kurumun İngilizler tarafından idare edilmeye başlaması ve bazı vakıf mallarının kiliseye ve Rumlara dağıtılması somut ve acı veren bir durumdur.  Bütün bunlar tümden Vakıflar İdaresi’nin arşivlerinde mevcuttur.

            Vakıfların Türk İdaresi’ne devredilmesi mücadelesinin en büyük mimarı hiç şüphe yok ki, Ulusal Lider Dr. Küçük’tür.

            Bu dönemler gerçekten acı dönemlerdir.  Şayet Dr. Küçük’ün kendi gazetesi olan Halkın Sesi’nde kaleme almış olduğu yazılarını okursanız, adeta ölümüne büyük bir savaş verdiğini görürsünüz.  O bağlamda Vakıfların 1956 yılında Türklere devredilmesi gerçekten politik bir zaferdi Türkler için.

            1956 günü o töreni ben de henüz ortaokul talebesi iken ağabeyimle birlikte gitmiştik Vakıflar İdaresi binasının avlusuna.  Kocaman bir bayrak direği vardı başucumuzda.  Dr. Küçük, binanın kemerli giriş kapısında anlamlı konuşmasını yapıyordu.  Gönderdeki İngiliz bayrağı indirilerek Türk bayrağının çekilmesi, bizler için çok büyük bir heyecan kasırgası olmuştu.

            Zaman zaman o mahşeri kalabalıkta kendimi aradığımı ama bulma şansım olmadığını anladım.  Belki çok uzun bir çalışma ile başka başka resimlere bakarsam kendimi bulabilirim.  Hatta henüz uzamayan boyumdan ötürü o fotoğraf karelerinde yer alamadığımı dahi düşünmüşümdür.

            Esasında vurgu yapmak istediğim şey, bir tarihi yaşamanın onuru ve gururudur, bendeki duygular. Ben ve ağabeyim heykeltraş ve ressam Mehmet Erdel Ziya onun gururunu yaşıyoruz hala.

            Şu pandemi dönemi insanlara neler yaptırmadı ki...

            Uzun süre kendinizi izole eder ve evlere kapatırsanız, mutlaka birşeylerle uğraşmak için kendinize yeni meşgaleler yaratırsınız.  Şu pandemi döneminde naçizane bir ifade ile tamı tamına iki roman ve bir de Rauf Denktaş’ın “VAR OLMA SAVAŞIM” adlı tarihsel, siyasi ve sosyal içerikli kitabını tamamlayıp piyasaya sokmam olmuştur.

            Hani meşgale deriz ya...  Şöyle geçmiş çalışmalarımı taradığımda yarım kalmış bir romanım olduğunu fark ettim.  Yani beşinci romanım olarak sarılabileceğim yeni bir hamur ve yeni bir malzeme...

            Bu romanın içeriği, Osmanlı’nın adadan gidişi ile arkada kalan Türklerin psikolojik yıkımları, sırası geldiğinde Osmanlı’ya, sırası geldiğinde de İngiliz’e karşı olan isyanları ile kültürel çatışmaları ve Vakıf mallarını, vakfeden insanların o başkalaşım sürecindeki sosyo ekonomik yapılaşmasını ve isyanlarını kapsar.

            Özellikle Vakıf mallarının kilise ve Rumlara peşkeş çekilmesi ile meydana gelen sosyal ve kültürel tezatlar, bir maya olarak önüme çıkmıştır.  O bağlamda malzeme elde etmek için interneti taradığımda, İbrahim Benter’in vurgu yaptığı 2200 vakıfın kurulduğunu, en büyük ve en anlamlı vakfın, Kıbrıs’ın fethini gerçekleştiren II. Selim vakfiyesi olduğunu gördüm.

            Bence bu konuda tematik olarak edebiyat ve yazın dünyasında herhangi bir romanın kaleme alınmadığını anladım ve dört elle bu belgesel, tarihsel ve kültürel tezatları ile arkada kalan Türklerin gelişle gidişlerindeki travmalarını yazmaya başladım.

            Mesela Menteşzade Vakfiyesi’nin varisi olan İsmail Hakkı Efendi’nin İngiliz’in adaya gelişi ile adadan ayrılması ve 52 yıl sonra adaya dönüşü, ekonomik, sosyal ve kültürel başkalaşımada yılların ne kadar acımasız olduğu gerçeğini ortaya koyar.

            Tabii ki Vakıflar İdaresi, en büyük yarayı 21 Aralık 1963 olaylarından 1974 Mutlu Barış Harekatı’na kadar olan dönemde aldı.  1974 Mutlu Barış Harekatı ile bölünen ada genelinde, gerek güneyde gerekse kuzeydeki Vakıf Malları birer belge olarak önümüze çıktı.

            Vakıflar İdaresi Genel Müdürü merhum Turgut Bey bir gün beni İskan dairesindeki odamdan aradığında birlikte bir çalışma yapmamızı rica etmiş ve Vakıf mallarınn korunması için Rumlardan kalan bazı malların Vakıflar İdaresi’ne kaydolmasını sağlamamızı istemişti.  Ben de o çalışmayı kendisi ile yapmıştım.  Ortaya çıkan listeyi Bakanlar Kurulu’na bir önerge sunarak bu görevi tamamlamıştık.

            Şartların değişmesi ile bizlerin de görevleri değişmişti.  Lakin Vakıflar İdaresi ondan sonra da elleri kolları sıvamıştı Vakıfların korunması için.

            Sanırım Vakıflar İdaresi’nin Rumlardan alacağı pek çok mal vardır.  Maraş’taki Vakıf malları en büyük potansiyel kaynaktır Vakıflar’ın hakkının korunması adına.

            Belki bana gazetenin bütün sayfalarını Vakıf malları ve Vakıflar İdaresi ile doldur deseler, herhalde bir gazete değil, on gazetelik bir malzemeyi kaleme alır halkın önüne koyarım.

            Lakin yine de takdir ediyorum Vakıflar İdaresini ve bu kurumun Genel Müdürü İbrahim Benter’i, Yönetim Kurulu Başkanı ve Üyelerini, konuyu canlı tuttukları ve geleceğe ışık yaktıkları için.

            Kestirmeden söylemek gerekirse, Kıbrıs’taki Vakıflar İdaresi, vakfiye paralarını sadece Türklere harcamadı.  Bazı ihtiyaçlı Rumlara dahi yardımda bulundu.  Rumlar ne yaptılar?  Bütün Vakıf mallarını yaktılar yıktılar, üstüne üstlük bir asırdan fazla bir zaman diliminde, Vakıfların haklarını yediler.

            O halde her Türkün bir görevi olmalıdır Vakıfları yaşatmak ve geleceğe daha kapsamlı yelken açmak.  Vakıflar İdaresi ile yani...