İktidar...

Hükümet yani ve dahi bağlaşıkları ile devlet, hep var olacaksa ya da sadece varsa, var olacaksa, kimi partilerin iktidar ve seçime giren diğer kimi partilerin de iktidar adayı(müstakbel iktidar) olması kaçınılmazdır.

Parlâmenter sistemin, kendisine muhalif düşüncelerin örgütlenmesine izin verdiği, vereceği pek görülen görülebilecek bir şey olmadığından hareketle ve herhangi bir devletin, kendisine muhalif düşünceler ve eylemin eline geçmesine izin veremiyeceğini de asla akıldan çıkarmadan ve fakat parlâmenter sistemin, modern padişahlık, krallık gibi olduğunu söyleyerek; konuyu kendi serüvenine bırakıp günümüzden söz edecek bu yazı.

Zenginlerin iktidarı sanki kadermiş, kadim bir kadermiş ve ezele kadar yolu varmış gibi kabul edilmiş olsa da; bu satırların yazarı, zenginlerin iktidarı ile cebelleşerek ömür tüketmektedir ki; bu onun boyun borcu iken, zenginlerin de, yoksullar iktidarından öcüden korkan çocuklar gibi korkuyor olması ve daha da kötüsü, yoksulların da yoksullar iktidarından beter ölçüde korkuyor olması onların eşyasının tabiatıdır.

Her iktidar, iktidarda olmayan partiler, yandaşları ve oy vericileri için tu kakadır ve fakat hiçbir iktidar, herkes için,cehaletin iktidarı kadar  "dehşet verici ve korkunç"  bir tehlikeyi bünyesinde barındıramaz.

Cehaletin iktidarı olur mu diye soracaksınız, sormayın.

Siyasi tarih, defalarca ve yıllarca, çeşitli devletlerde cehaletin iktidarına tanıklık etmiş ve çanak tutmuştur.

Bilimsel çağlar öncesinden söz edecek değilim.

Cehaletin ne olduğu üzerine düşünmek şart olmuştur.

Şart olmuştur, çünkü sözlük anlamı ile cahaleti bilmekle yetindiğimiz sürece, cehaletin iktidarı hükmünü artırarak sürdürecektir.

1930'lu yıllarda Almanya'da başlayan cehaletin iktidarı döneminde, bilimsel bilginin olmadığı söylenemez ve fakat dünyanın diğer bölgelerinden ve devletlerinden halklarından burjuvalarından daha fazla bilgi birikimine sahip olan Almanya'da, cehaletin iktidar olması şaşılacak bir şey değildir; çünkü siyaset ve devlet elbette ki ideoloji,  önemli anlamda cehalet üzre inşa edilen kurumlardır.

Seçmenleri cahil olmayan bir topluluğa, örneğin paralı eğitim ve paralı sağlık hizmetini kabul ettirebilmek olası mıdır? Hele de bunu yaparken, sosyal devlet anlayışı ile de bağlantı kuruyor ve mutlu yarınlara ulaşmak için herkesin aldığı sağlık ve eğitim hızmetinin karşılığını, mutlaka ödemesi gereğini argüman olarak kabul ettirebilir misiniz?

7'yi 8'e çarparsanız,aritmetikte 56 eder, sonracığıma dünya yuvarlaktır ve e=mc² ve atom da parçalanmıştır ve daha niceleri bilinince, cehaletin ortadan kalkacağını sanmak, cehaletin daniskasıdır ki;  buna da toplumsal yaşam içinde çoğunluğa uymak denir.

Çoğunluğa uymanın çekirdeğinde,  güce tapınmak vardır.

Bila istisna, bütün çoğunluklar başlangıç noktasında azınlıktır hatta tekliktir.

Gücün karşısında, tekliğinden korkanların biraraya gelmesi ile oluşur çoğunluk ve çoğunluğun aidiyeti içinde, özünü kaybeden insan, artık kendisi olmaktan çok, çoğunluğun bir parçası olmanın albenisi içinde rahatlar.  

Ve rahatlığın arkasından hatta rahatlıkla beraber gelen şey,  cehalettir.

Aynı çoğunluklar ne yapmıştı yakın tarihde döne döne tıokısının aynsı icraatları olan hükümetleri- partileri seçerek iktidara getirmiş tapınmış,

Ve bunu 1974 ten beri ‘ ben zaten her acının tiryakisi olmuşum’ güftesi ile şıkıdım şıkıdım oynamıştır.

Ben de  Can Yücel'in muhteşem şiiri ile biraz oynayarak

İktidardaki muktedir güce bir bak

Vasat akıl yatmakta derinde

Diyorum.  Ve devamla, azınlıkta kalmak toplumsal düzene karşı, genel kabul gören doğrulardan şüphe duymak ve genelin, çoğunluğun düşüncelerinden farklı düşünmek, aykırı düşmek, vasatla, cehaletle mücadelede ilk ve en önemli adımdır. Bu yol yürünecek yoldur.