Koronavirüs hayatımızdan çekip gittiğinde ve hayat normale döndüğünde, kim bilir arkasında ne enkazlar ve ne tortular bırakacaktır.   Her “ah”ın arkasından acılar gelir.  Bu herkes için geçerlidir.

            Bireysel kavgalarımızı bir kenara koyarak şu anda içinde bulunduğumuz psikolojik ortam, birçok insanda panikatağa neden oluyor gördüğümüz kadarı ile.   Hani hastalık hastası denen insanlar var ya...  İşte o bilinmezlikle gelen şey, panikataktır, bana göre.

            Geçen gün bir sağlık emeklisi aile dostumuz bir bayan acı acı dert yanıyordu birşeyim var mı diye.   O “birşey” dediği husus, kendisinin dahi bilemediği ve anlayamadığı prikolojik travmalardır.  O kadın anlatıyor içinde bulunduğu durumu.

            “Nedense bende bir hal var.  Bazı özel hastanelere başvurdum, beni kabul etmediler.  Sonunda birisinin yanına gidebildim.  Doktor gerekli tetkikleri ve muayeneleri yaptıktan sonra bana hiçbirşeyim olmadığını söyledi.  Ben de kendisine sordum.  ‘Bu görünmeyen rahatsızlık koronavirüüsün sinyalleri mi?’ diye.” 

Doktor bana ‘ne koronavirüs, ne grip ne de herhangi bir rahatsılık var sizde’ dedi.  Sonra ilave etti.  ‘Sizin rahatsızlığınız bal gibi de panikataktır’ dedi.

Demek panikatak böyle birşeymiş.

Hani deriz ya...

“Hiçbir şeyi takmayın kafanıza” diye.  Gerçekten hiçbirşeyi kafaya takmamak lazım.  Sanki normal hayatımızı idame ettirir gibi düşünüp kötümser olmamak gerekir.

Halk aasında kullanılan bazı tabirler veya benzetmeler vardır.

“Sen ne pimpirikli insansın yahu?” derler.

Veya yine halk ağzıyla “Vesveseli bir insansın” derler.

Haksız mı insanla vesveseli olmakta veya pimpirikli olmakta?

Ben kendimi anlatarak okurlarıma moral vermeye çalışıyorum...

Kesinlikle koronavirüs haberlerini artık izlemiyorum.  İzlemek de istemiyorum.  Çünkü her haber izleyişimde psikolojim bozuluyor.  Sanırım benim gibi nice insan bu kararı almıştır.  Gerek televizyonlar, gerekse günlük medya hep virüsten, virüs nedeniyle ölümlerden, garantina altına alınan insan sayısından ve günlük ölüm sayısından bahsederler.  Hatta ölüleri gömecek yer kalmadı diyorlar.  Bu ne illetmiş yahu?

İşte o nedenle değil mi insanlar o kadar sağlıklı olmalarına rağmen ruhen hasta oluyorlar. Psikolojileri adeta “Sen normal bir insan değilsin” diyor kendilerine.

Yani günlük virüs haberlerini izlemediğimizde ne kaybedeceğiz?  İşte sokağa çıkma yasağı, eldivenler, maskeler, sosyal mesafeler ve dahalarından söz ederler.

Dedim ya karar aldım diye...

Bundan böyle televizyon kanallarında güzel film yakalamaya çalışarak o filmleri izlemeye çalışıyorum.  Seçtiğim filmlerin özellikle komedi türünden olmasına dikkat ediyorum.

Film çekim ve senaryo kalitesi açısından pek işe yaramasa da Kemal Sunal’ın geçmişte gördüğümüz, hatta ezberlediğimiz filmlerini görmenin ve onları görürken kahkaha atmanın virüs haberlerinden daha iyii olduğunu düşünüyorum.

Madem bu bela başımıza geldi, bize düşen de, kendi kendimizi tedavi edecek psikolojik tedbirleri almamızdır hehalde. Tabii ki yeri geldiğinde korunacağız.  Ama evden çıkmadığımıza göre, yapacak başka birşey yok, komedi filmeri ile gülmektn başka.

Kısacası kendimizi daha fazla harap etmeden dünyayı ve hayatı hafife alarak ve de evlerimizde kalarak yeni doğacak, insanlara umut verecek güneşin doğmasını bekleyeceğiz.  Yeter ki sabırlı olalım, değerli okurlarım.