Güney Kıbrıs’ın Tala köyünde çıkan büyük yangın bayağı insanı düşündürüyor. Verilen haberlere göre Baf’ın Tala köyünde çıkan yangında, çok sayıda ev ve araç yanmış.  Hatta köy tahliye edilmiş.

            Bir köyün yangında tahliye edilmesi demek, bölgenin yanıp kül olduğu anlamına gelir.

            Her yangın sonrasında yangının sorgulanması ve sebepleri araştırılır.  Bu bizde de öyle, Rumlarda da öyle.

            Şayet bu yangın sınır köylerimizden birinde çıksaydı, herhalde bizler de çıra gibi yanacak ve bölgedeki sakinleri tahliye edecektik.

            Bereket versin ki güneydeki yangın bizim sınırlarımızdan çok uzaklarda.

            Tabii ki hiç belli olmaz.  Bugün güneyde, yarın da kuzeyde böyle bir afet gelebilir başımıza.

            Bir an için düşünüverdim...

            Yangının, virüsün ve her türlü afetin ne dini, ne de imanı vardır.

            Gerçek o değil mi?

            Bizim gibi küçük bir adada yaşayan insanların ne kadar zıtlıkları ve uzlaşmazlıkları olsa da, insani konularda dayanışma içinde olmak zorundadırlar, böyle afet durumlarında.

            Bir yerde bu afetler başımıza gelince şöyle düşünesi gelir insanın.

            “Siz Kıbrıslılar size verdiğim nimetlerin ve sağlıklı yaşamın kıymetini bilmiyorsunuz madem, ben de size öyle belalar açarım başınıza ki, nerden geldiğinizi ve ne yapacağınızı şaşırırsınız” der sanki Allah.

            Bu ifadeler, iki halkın uzlaşmazlığını ve Kıbrıs’ın çözümünü anlatır bence.

            Geçmişte yine Rum tarafında çıkan yangına bizim itfaiye araçlarımız da katkıda bulunmuşlardı.  Bizde çıkan yangınlarda da onların itfaiye araçları...

            Larnaka rafinerisinde çıkan yangın sonrasında Rumlar elektriksiz kalınca mecburen bizden elektrik satın almak durumunda kalmışlardı.

            İşin özünde insan olmak vardır. Şayet siz insansanız ve vicdanınız varsa, böyle durumlarda herşeyi bir tarafa bırakır yardıma koşarsınız.

            Mesela bir zamanlar Yunanistan’da düşen Kıbrıs uçağına bizim kurtarma ekiplerimiz de katılmışlardı.  Bir diğer doğal afet de, Yunanistan’da meydana gelen büyük depremdi.  O depremde de Türkiye’nin kurtarma ekibi canla başla çalışmıştı.

            Türkiye’nin çok güçlü ve tam donanımlı bir kurtarma ekibi vardır.  Enternasyonal nitelikteki bu organ, dünyanın neresinde olursa olsun, hemen hazırlanıp uçakla afetin olduğu yere gider.  Hatta Kızılay kamyonları yiyecek ve ilaçlarla beraber acının olduğu bölgeye hızır gibi yetişirler.

            Zaman zaman düşünmüşümdür...

            Şu bizim Kıbrıscığımız, coğrafi konum itibariyle doğal afetler çizgisinin üzerinde değil bereket versin.  Kendimizi bildik bileli sadece insanların ölümüne neden olan Baf’taki büyük deprem olduğunu anımsarız.

            Mesela tropikal bölgelerdeki muson yağmurları, hiç durmamaca yağar babam yağar.  Öylesine sel felaketleri yaşanır ki bu bölgelerde, insanların ne evleri, ne de arabaları kalır.  Selli sular, evlerle arabaları bir oyuncak gibi alıp sürükler götürür.

            Amerika’da meydana gelen büyük hortumlar da bir başka afettir.  Bir an için insan empati yapıp, kendilerini o hortumda mahsur kalan insanların yerine koyunca adeta dehşete kapılır.

            Bulaşıcı hastalık ve virüslerin de dini imanı yoktur.  Yani acılar ve afetler de evrenseldir, sevinçler gibi.

            Şu anda içinde yaşadığımız süreç, bize şu belanında dini ve imanı olmadığını gösterdi.

            Tam birbuçuk yıldan beri bütün dünyanın cebelleştiği  koronavirüs hala hayatımızdan çekip gitmedi.

            Hani deriz ya...

            “Çaresizlik, insanların yaratıcıklarını ortaya koyar” diye...

            Evet koronavirüs, birçok ülke, virüs aşısının bulunması için bilimsel araştırmaya girerek çeşitli aşıları insan hayatına soktu.  Öyle gösteriyor ki, inişlerle çıkışlarla bu virüs, bir yıl daha hayatımızda yaşamaya devam edecek.

            Geçmiş yaşantımızda pek çok virüsle karşılaşmıştık.

            Bunların adları ne olursa olsun, insan hayatını yok etmeyi hedefler.

            Kuş gribi, aids mikrobu, domuz gribi gibi nice virüslerle cebelleşmiştir insanoğlu.  Lakin en uzunu da galiba şu koronavirüs olmuştur.

            Yani diyeceğim şudur:

            “Ne yangınların, ne virüslerin, ne de afetlerin dini imanı vardır.”