Yaz mevsiminde sıcakların zirve yaptığı Temmuz ayına dün giriş yaptık. Gerçi son bir haftadır dağınık parçalı bulutlu halleriyle zaman zaman hafif yağışlı ve esintili havalar da yaşamadık değil; yaşadık da, dün Kıbrıs’ın her iki yanından gelen yangın haberleri bize, Kıbrıslılara sıcak yaz ayları “geldik, tedbirli olun” dediler. Yanmış gri-siyaha bürünmüş yeşil alanların hazin görüntüleri, ekranlardan, gazetelerdeki, bilgisayar ekranlarındaki görüntülerden evlerimize yansıdı. Tek bir ağacın bile yetişmesinin yıllar aldığını bilirsek, yanan 150 dönümlük orman alanın ne demek olduğunu bir de böyle değerlendirin. Bu görüntüleri görüp de etkilenmemek sızlamamak hiç de kolay olmuyor. Eğer yaşadığımız bu toprakları biraz olsun seviyorsak, ve de yeşil alanlarımızın, ormanlarımızın kıt olduğunu da biliyorsak, var olan yaşların da kuru, kupkuru “gara-muzalli”ye çevrilmesine seyirci kalmamız lakayıt kalmamız olsı değil. Yaz ayları özellikle okullarımız ve öğrenciler için tatil ayları dinlenme aylarıdır. Bu nedenle, ister kentlerde, ister köylerde olsun aileler yaz aylarında çok daha sıklıkla ormanlık bir alanda havalanmak, soluk almak, yada deniz kenarında serinlemek isterler. Kıbrısımızda özellikle Mağusa bölgesinde hem deni kıyısı hem de yeşil alan olan bölgeler her iki imkanı da sağlıyor inşalarımıza. Mangal yakmak, kebab çevirmek en köklü yaşam biçimlerimizden, yeme-içme alışkanlıklarımızdan birisi olarak,  özellikle piknik alanlarının da süsüdür kokusudur. Büyükler, çoluk-çocuk, genç yaşlı ailece geçirilen kaliteli ve güzel zamanları kebab çeşitlerimizle de güzelleştirmeyi, lezzetlendirmeyi ve süslemeyi çok iyi bilen bir toplumuz. Yanında da bizi neşelendiren içkilerimiz olunca, yarasın! Sağlıklar, sıhhatler olsun hepimize de..Ancaaaakk. Tüm bu neşelerimizi ısıtan kebaplarımızı pişiren ateş, eğer ihmale gelir de iyice söndürülmeden terk edilirse, hafif esintilerin bile dürtmesiyle canlanır, kıvılcımlanır ve etrafa sıçrayarak, çevredeki otları çok kolay tutuşturabilir. O zaman tut tutabilirsen, çıkan, şıkabilecek yangınları söndürebilmek için, yangın arabalarının su tankerleri  bile yetmez olur, yangın helikopterlerinin denizden çektikleri suyla müdahale etmeleri gerekir. Son haftalarda güney Kıbrıs’ta da yaşanmış yangınları hesaba katarsak, sadece çıkan yangınların söndürülmesinin, sebep olduğu maddi kayıplar nerelere harcanmazdı ki?  Yagınların çok değişik çıkış nedenleri vardır elbette. Ormanlık alanlarda terk edilen veya kırılan cam şişeler yaz aylarında mercek görevi yaparak  yangın çıkarabilirler. Bu nedenle yaz kış, her mevsimde çöplerimizi, ya bırakılması gereken yerlere koyalım, eğer böyle yerler yoksa kendi plastik torbalarımıza koyarak, ortada kalmasını önleyelim. Sigara içicilerin, içtikleri sigaraların yanan izmaritlerini, gerek seyrüsefer halinde gerekse de dinlenme halinde etrafa atılmaması en klasikleşmiş hatırlatmadır ve bugün de geçerlidir. Sonuçta en iyi yöntem hepimizin de yangın konusunda daha da bilinçlenerek ve duyarlılık kazanarak birbirimizi uyarmamızdır. Yine hepimizin de diyorum, yurdumuzu ve yurdumuzun her parçasını ve de ormanlarımızı daha fazla sevmemiz sevebilmemizi sağlayacak yaygın aydınlatma programlarının, Tarım ve Orman Bakanlığı ile Eğitim Bakanlığımız işbirliğinde yılın her gününde uygulanması, görülebilir de duyulabilir kılınması gerekmektedir Özelikle 6 yaşından 106 yaşına kadar herkesin ellerinde tuttuğu kullandığı akıllı telefonların da akıllıca kullanılarak, yurttaşların ve telefon şirketlerinin de katkılarıyla, 7/24 yaygın bir aydınlatma kampanyasının yürütülebileceğini düşünüyorum. Kış mevsiminde halkın, yaygın her yaştan katılımın sağlayacak ağaç dikme girişimlerine de yer verilebilir. İnsanların diktikleri ağaçlara istedikleri adları verip onlarla daha derin psikolojik bağlar kurması da düşünülebilir. Çok yaygın ağaçlandırma programları uygulayan ülkelerden de örnekler alınarak, deneyimlerinden neden yararlanılmasın? Ülkemizde ağaçlara, yeşile sevginin de ötesinde aşık olmuş birçok insanımız var, onların da güzelliğinden ve model olarak tanıtılmasından yararlanılabilir. Sonuçta soru şudur. Daha güzel ,daha yeşil, her bakımdan daha yaşanılası bir ülkede yaşamak istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Yangınlara karşı daha duyarlı ve daha tedbirli olalım ve bunu birbirimizden isteyelim çekinmeden uyaralım. Soluduğumuz ve bize yediğimiz yiyecekler kadar, içtiğimiz su kadar hatta ondan da öte yaşam sağlayan oksijenin bir kısmı belki de az önce, bir bitki bir ağaç tarafından karbon dioksit olarak alınıp havaya oskijen olarak salgılanan yaşam öpücüğüdür. Doğa’ya, yeşile duyarlı davranarak bu öpücüğün karşılığını vermeyi, ormanlarımızı korumayı gözetlemeyi kendi yaşamımızla özdeş kılalım. İstersek olur. İsteyelim o zaman.