Doksanların ilk günlerine kadar, TRT TV kanalı ne gösterdiyse, onu izledik.

Dallaslar,

Altın Kızlar,

Tele Kutu ile Cenk Koraylar,

“O iki sözcüğü söylemeyecek, kendine güvenen yarışmacı…”arayan Erkan Yolaçlar

Nostalji gibi görünse de, Milenyum da yayın yapan kanallara baktığımızda “Oligarşik İletişimi” gözlemlemek mümkün.

Herşeyden önce günümüzde “izleyiciye” ne gösterilmek istediğini tanımlamak yükümlülüğümüz vardır.

Günden güne, demokrasi ve siyasal – beşeri bilimlerden uzaklaşan ülkelerin sayısının arttığını üzüntü ile gözlemlemekteyiz.

Afganistan’ın 40 yıl önceki fotoğraflarına bakıp, mevcuta nasıl varabildiğini; Veya İran’ın “devrimsel” dönüşümünü tasavvur etmek ürpertici olabiliyor!

Esas göz önünde tutulması gereken nokta, “izlettirilmek” istenilen şeylerin! Zihninizde ve ülkenizde yol açabileceği değişim ve dönüşümlerin varlığıdır.

Kuzey Kıbrıs’ta,

Ticarete,

Sanayiye,

Nüfusa,

Kıyı Şeridine,

Siyasete,

Partilere,

Derneklere,

Kongrelere,

Üniversitelere,

Kurultaylara…

Müdahale vardır!

“Telkini” yapan ile kabul edenlerin avantajları ayrıdır.

Peki murat edilen nedir? Nelerdir?

Neden 1950’li yıllardan günümüze, beş yüz yıllık Kıbrıstaki Türk kültürü ve davranış şekli “despotizim” ve narsizimle yüzleşmek zorunda bırakılıyor.

Kıbrıslı Türkler’in Devlet- yönetim – üretim – egemenlik – özgürlük, hakları zaman zaman, kısmen veya tamamen el konulmak istenilmesi nasıl açıklanabilir?

KKTC’nin kendi ayakları üzerinde durmasını öğretmek için mi?

Daha üretken bir yapıya kavuşturmak için mi?

İstikrar için mi?

Biraz biraz… Az!

Ankara, Lefkoşa “ilişkilerini” koordinasyon ofisi üzerinden tanımlama yöntemini tercih eder:

Rededilir! Redediyoruz… “Ofis değil, devlet!”

Ankara, Protokoller için, muhattap arar:

Ortalama on sekiz ayda bir yeni başbakanın adını ezberlemek zorunda bırakılır.

Kim tarafından zorunda bırakılır? KKTC seçmeni.

Ankara, “İlahiyat Koleji” açılımını yapmak ister:

İstediği karşılığı, heyecanı, birlikteliği göremez!

Kıbrısta’da “gazeteciler yargılansın” orgazmını henüz! Yaşayamaz.

Zaman zaman, yaşananlar Brüksel’e taşınır…

Küçük sinek yine mide bulandırır! Kıbrıs’ın Türkiye için “Kör Bağırsak” olduğu fısıldanıyor kulaklara.

Küçük resime baktığınızda, Ankara istikrarlı hükümet bulamıyor Kıbrıs’ta.

Kıbrıs’ta Çer çöp işleri çevirecek örgüt yok! Vizyon yok! Niyet yok! Ankara sinirli ve bıkkın Kıbrıs’ta.

Ankara, hidrokarbon, Doğu Akdeniz ve Güney sahillerinin güvenliğini şansa bırakmak istemiyor.

Belediyelerini dahi yönetemeyen Kıbrıslı Türklerin, Hidrokarbonu nasıl yönetecek güvensizliği yankılanıyor Çankaya’da.

Son günlerdeki müdahaleci artışlar bu yüzden.

Akdeniz çanağında oluşabilecek yeni denklemlerde söz sahibi olmak isteyen Türkiye;

Hidrokarbon kuyularına olası “Body Guard’lık” opsiyonunu da elinde tutmak istiyor.

Kıbrıs adası “yeni dünya” da, Uluslararası tüm güçler için, gerçek bir batmayan uçak gemisi ve aynı zamanda çok fonksiyonlu bir musluk!

Cennetten parça falan değildir Amerikalı için!

Dillirgadan gece geçmek isteyen tek bir Fransız yoktur!

Türkiye için de böyle! Avantaj vardır dezavantaj vardır, veya potansiyel…

İş bozucular evine! Müzevirler tenefüs yüzü görmeyecek bundan böyle Kıbrıs’ta.

Ankara için,  Kıbrıs’ta “şımarık” çocuklara ve “zaman kaybına” yer yok artık!

“Şımarıklar” ağızlarının payını şak diye alıyor artık, hem de okkalı, hem de AKP’nin birinci ağızlarından.

Uslubunu beğenirsiniz veya beğenmezsiniz…

Seversiniz veya sevmezsiniz…

Kuzeydeki “yapılanma” veya “yapılanmayı tamamlama” yönündeki çalışmaların;

Tek kanallı gösterisini izlemektesiniz!