(Bu yazım: KKTC’de ecdadının tarihini görmezden gelenlere ders olması için kaleme alınmış olup; Kıbrıs Türk’ünün tarih boyunca adadaki var oluş mücadelesi ve şanlı direnişinde görev alan ‘Kahraman Kıbrıs Türk Mücahide’lerine’ ithaf edilmiştir.)
 "Düşünüyorum da, bu çilekeş Kıbrıs Türk’ünün mücadelesiz geçen gününün bulunmadığı kanısına varıyorum. Özgürce, insanca yaşama hakkını koruması mücadelesi, ta 1878’lerde; anasından koparılarak, şanlı bayrağımızı taşıyan son kadırganın ufukta kayboluşunu boynu bükük, yaşlı gözlerle izlediği anda başlamıştı…’’(Mücahide ve Mücahit Anası: E. Öğretmen Hatice Tahsin - Kod Adı: Lale)
Onlar hem eş oldular, hem ana…
Onlar an geldi, hamur açan elleri ile silah, an geldi yeminli bedenlerini; düşmana siper ettiler.
Onlar; Çatık silahların gölgesinde, ‘Kuran’a, Bayrağa ve Silaha el basıp, dava için ant içtiler.’ Tıpkı erleri gibi gerekirse vatan uğruna öleceğiz dediler; ‘’Mücahide’’ oldular…
Onlar gün geldi; yavukluları, babaları, evlatları cephedeyken, kendilerine emanet edilen vatan topraklarının hem anası, hem babası, hem de o topraklar uğruna, ‘’Şehidi’’ oldular…
Onlar, Kıbrıs Türk’ünün Kadını, Kıbrıs Mücahidinin Anasıydılar; Kıbrıs Türk Tarihine, adlarını,‘’Kahraman Kıbrıs Türk Mücahidesi’’ olarak yazdırdılar…
Kıbrıs Türk Mücahidelerinin, 1950 yıllardan itibaren, Kıbrıs Türk’ünün adada ki var oluş mücadelesinde, direnişinde çok önemli görevleri, çok büyük katkıları olmuştur…
Özellikle, Rumların 1 Nisan 1955 tarihinde kurmuş oldukları E.O.K.A Terör örgütünün acımasız saldırılarına, işlemiş olduğu cinayetlere karşı koymak, emniyetlerini sağlamak için geceleri evinin çevresinde, kritik Türk bölgelerinde nöbet tutan Türk Mücahitleri, en büyük desteği; Kahraman Kıbrıs Türk kadınından, Kıbrıs Türk Mücahidelerinden almıştır…
Kıbrıs Türk Halkının özgürlüğüne kavuştuğu, 20 Temmuz 1974 tarihine kadar geçen o acılı yıllarda; Kıbrıs Türk Mücahideleri de, tıpkı anavatan Türkiye’nin milli mücadele yıllarına fedakârlığı, cefakârlığı, yiğitliği, kahramanlığı ile damgasını vuran Türk Kadınları gibi onlarda erkeklerinin yanında yer almışlar, Kıbrıs Türk Kadınının simgesi olmuşlardır.
Aslında, Türk’ün yaşam mücadelesi verdiği her coğrafyada vatan, bayrak ve millet sevgisinin erkek, kadın ayrımına; tarihimizin hiçbir döneminde rastlamak mümkün değildir. Türk kadını, düşmana karşı verdiğimiz her mücadelede, her şanlı direnişte atalarımızdan kendisine miras kalan o yiğit yüreği, vatanperverliği ile daima en ön saflarda, vatan görevinin içerisinde olmuştur…
İşte Kıbrıs’ta da, Türk kadınları; gerektiğinde cephede elinde silah, düşmanla savaşmış. Gerektiğinde sırtında bebesiyle evinde yemek yapıp, cepheye aş taşıyarak, cephane taşıyarak, vatan görevini yerine getirmişlerdir…
Özellikle Rumların, Türkleri adadan tamamen yok etmek maksadıyla, 21 Aralık 1963 tarihinde yürürlüğe koydukları, ‘Acritas planı’ çerçevesinde başlayan Kanlı Noel olayları ve 103 Türk köyünün yakılıp, yıkılması ile canlarını kurtarabilmek için Rum çetelerinden kaçan binlerce Türk’ün; göç ederek, daha emniyetli Türk bölgelerine sığınması ile başlayan o yokluklar, açlıklar, hastalıklar, insanlık dışı ambargolarla dolu acılı yıllarda:
Kıbrıs Türk Kadınları aç kaldılar, susuz kaldılar, analar; bebeklerine gün geldi süt dahi bulamadılar! Anavatan Türkiye’den gönderilen Kızılay çadırlarında, Kızılay’ın yardımları ile tam 11 yıl yaşadılar…
Ama yılmadılar, direndiler. Ne İngiliz’e, ne Rum’a, ne de Yunan’a asla diz çökmediler, Kıbrıs Türk Mücahitlerinin yanında, yanı başında dimdik durdular. Yalnızca Anavatan Türkiye’ye güvendiler, Torosları aşıp gelecek, özgürlüğü getirecek Mehmetçikleri beklediler…
Kıbrıs Türk’ünün adada ki var oluş mücadelesinde, direnişinde; ailenin en önemli direnç kaynağı, ‘Kıbrıs Türk Kadını’ olmuştur…
Kocaları cephedeyken, aile birlikteliğini sağlayan, çocuklarını koruyan ve kollayan, ‘Kıbrıs Türk Kadınıydı, Kıbrıs Türk Anasıydı.’ Onların her birisi Hatice Tahsin’di, Dr. Ayten Berkalp’ti, Çavuş Cahide, Onbaşı Macide idi… 
Her birisinin ailesinin kökü, İzmir’den, Konya’dan, Karaman oğullarındandı. Kökleri Anadolu’dan, anayurdundandı.
Onlar; aşağıdaki tarihi gerçekleri yaşayarak büyüdüler; vatan sevdası uğruna, Mücahide olmanın onurunu ve gururunu taşıdılar…
Şimdi o tarihi gerçeklere kısaca bir göz atalım:
Pek çoğu, 1’nci Dünya Savaşının, acı ve karanlık günlerinde doğmuştu… O dönemde mütevazı evlerinde, Anadolu ve Türk Ordusu hiç dillerinden düşmezdi. Allahın, Türk askerine kuvvet vermesi için hep dualar okunur, adaklar adanırdı…
Osmanlı İmparatorluğu’nun, 1’nci Dünya Savaşı’na Almanya’nın yanında katılmasını gerekçe olarak göstererek, 5 Kasım 1914’te Kıbrıs’ı tek yanlı bir kararla ilhak eden İngiltere, 16 Kasım 1915’te Kıbrıs’ı Yunanistan’a teklif ediyordu. Bu durum, asırlardan beri Kıbrıs’ı vatan bilen Kıbrıs Türklerinin yüreğinde, büyük bir öfke, büyük bir endişe ve mücadele azmi yaratıyordu…
İzmir’in, 15 Mayıs 1919 günü, Yunanlılar tarafından işgali, Anadolu’da tarihte görülmemiş Yunan mezalimi, Kıbrıs Türklerinin tamamının yüreğini bir kor ateş gibi dağlamıştı…
Onların çocukluk yılları, Anadolu’yu, Mustafa Kemal’i, Türk’ün kurtuluş savaşını dinleyerek geçti.
Kulaklarına söylenen Anadolu, Mustafa Kemal, Türklük sevgisi, küçücük yüreklerinde, ömür boyunca silinmeyecek izler bıraktı…
Anavatan’ları istiklal savaşı mücadelesinin içindeyken, Kıbrıslı Türk direnişçiler, Akdeniz’in karanlık ve azgın dalgaları ile boğuşarak, Anadolu’ya ulaşmanın çabası içindeydiler…
Adanın dört bir yanında, Anadolu’da Türklüğün onuru ve bağımsızlığı için savaşan Mustafa Kemal’in ordularına yardımlar topladılar. 
İngiliz ajanlarının ihbarları sonucunda, Kıbrıs’ta ki Türklük hareketinin öncüleri yakalanarak, Girne kalesinin karanlık zindanlarına kapatılırken, Mustafa Kemal’in ordularına yardım toplayanlar arasında; yedi yaşında ki Hatice Tahsin de vardı… 
Ve o cesur yürekli küçücük Türk Kızı, yıllar sonra 1963’te; vatanı için savaşmaya yemin eden ilk Kıbrıs Türk Mücahidesi olacaktı…
Kıbrıs’ta soğuk bir sonbahar günü, satılan haber telgrafları; ‘’İzmir’in kurtulduğunu’’ müjdeliyordu. Bu haber, Kıbrıs Türkleri arasında, büyük bir bayram sevinci oluşturmuştu. İngiliz askerlerinin müdahalesine rağmen, kurbanlar kesilirken, halk ozanı, Aynalı Dede; Mustafa Kemal’e ve ordularına destanlar okuyarak, şöyle sesleniyordu:
‘’Anadolu’yu kurtardın, bizleri de kurtar Mustafa Kemal Paşa…’’
 Anavatan Türkiye’nin düşman işgalinden kurtulmasıyla birlikte, Kıbrıs Türk’ü; günün birinde anavatan Türkiye’nin onları da kurtaracağına, bağımsızlıklarına kavuşacaklarına canı gönülden inanmış, özlenen o zafer günü için Rum’un tüm baskılarına, tüm acımasızlıklarına, kahramanca direnmiş, can vermiş, Rum’a diz çökmemiş, daima Anavatan Türkiye’ye bağlı kalmışlardır.
    İşte bu büyük özlemin içerisinde olan Kıbrıs Türk Halkı; Atatürk’ün, genç Türkiye Cumhuriyetinde gerçekleştirdiği tüm devrimlerini anında benimsemiş ve uygulamışlardır.
    Onlar, Türklüklerine, Anavatan Türkiye’ye öylesine bağlıydılar ki, Türk olmanın gururundan, Ay Yıldızlı Bayrağımızdan, İstiklal Marşımızı söylemekten, Türk’ün örf ve adetlerinden asla vazgeçmediler…
   O yıllarda Kıbrıs’ta İngiliz sömürge yasaları geçerlidir! 
  Ada da ki İngiliz Vali Sir Ronald Storss, Kıbrıs’ta Atatürk ile Türkiye sevgisinin ve Türklük hareketinin büyük bir ivme kazandığı gerekçesi ile çok sert tedbirler aldı!
    Ancak Kıbrıs Türk Mücahitlerini, Mücahidelerini hiçbir tedbir ve hiçbir güç yıldıramadı…
   İlkokullarda Türk çocuklarına okutulan kitaplar, Türkiye’den geliyordu. Birinci Dünya Savaşından, İstiklal savaşından sonra İngiliz Müstemleke Hükümeti, Türkiye’den gelen kitaplardan Atatürk’ün resimlerini, milli his aşılayan şiir ve yazıların sayfalarını kopartarak çocuklarımıza vermeye başladılar…
    Ama Hatice Tahsin Öğretmenler, yürekleri vatan sevgisi ile dopdolu olan Kıbrıs Türk’ü analar, babalar; evlatlarının, Türk Oğlu Türk olarak kalabilmeleri için her türlü mücadeleyi verdiler…
     Yılmadılar, Ay Yıldızlı Bayraklarımızı, evlerinde dikip çocuklarına öğrettiler. Ant içtiler, istiklal marşının dizelerini hep birlikte ezberlediler ve haykırarak söylediler…
    İngilizlerin onca baskısına rağmen, 29. Ekim Cumhuriyet Bayramını ilk kez büyük bir heyecan ve coşku ile kutladılar.
    O gün; Lefkoşa’nın tüm dükkânlarını, evlerini, Türk Bayraklarıyla süslediler. Lise öğrencileri, yollara dökülmüş marşlar söylüyorlardı, ağlayanlarda vardı… Bir ara İngiliz askerleri geldiler. Silahlarının uçlarındaki uzun süngülerle, Türk Bayraklarını parçalamaya başladılar, lise öğrencileri bu duruma göğüslerini siper ettiler…
    Ve sonrası mücadele yıllarında bu gençler; Kıbrıs Türk Mücahidi, Kıbrıs Türk Mücahidesi oldular…
    Tarih sayfaları, Kıbrıs Türk Halkının adada ki var oluş mücadelesini ve şanlı direnişini anlatırken işte bu vatanseverliklere tanıklık ettiler…
   Onlar, Kıbrıs’ta; Anadolu’nun o yiğit kadınları, o cefakâr anaları gibi direndi, evlatlarının yaşam gelecekleri için mücadele ettiler…
   Her birisi; Kurtuluş savaşımızda göstermiş oldukları kahramanlıklarla simgeleşmiş olan Kara Fatma’dan, Tayyar Rahmiye’den, Kılavuz Hatice’den, Nene Hatun’dan, Nezahat Onbaşı’dan, Şerife Bacı’dan, Yirik Fatma’dan ve Onbaşı Halide’den farksız savaştı…
   Onlar; gün geldi, öğretmen oldular. Vatanperver gençler yetiştirerek, milletine hizmet ettiler…
    Onlar; gün geldi, eş oldular. Özgürlükleri uğruna, sevdalılarını vatan için seve, seve ölüme gönderdiler…
    Onlar, gün geldi: ana oldular. Vatan toprağımız Kıbrıs uğruna, nice kınalı kuzularını feda ettiler…
    Ve tüm bu fedakârlıkları da yetmedi!
    Onlar; gün geldi, ‘Kıbrıs Türk Mücahidesi’ oldular. Vatan ve vazife için yemin ettiler.
    Gün geldi; bu yeminlerine sadakatle bağlı kaldılar, ata yadigârı vatan toprağımız, Kıbrıs uğruna Şehit oldular…
     Vatan onlara minnettardır…
    (Kıbrıs Türk Halkının, adada ki var oluş mücadelesi ve şanlı direnişinde; vatan, millet, ay yıldızlı bayrağımız uğruna hayatlarını seve, seve feda eden, ‘’Kıbrıs Türk Mücahideleri’’ başta olmak üzere tüm ‘’Şehitlerimizi’’, nice isimsiz kahramanlarımızı; minnet ve şükran duygularımla selamlıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Vatan onlara minnettardır.