Artık koskoca yaz tatili bitti ve sonbaharla beraber kışa merhaba demeye hazırlanıyoruz.  Şu bizim Kıbrıs’ımızın yazı ne kışı ne?  Öyle demeyin, kendimize göre yazımız da çok sıcak, kışımız da çok soğuk olur.
Şu “Kışımız da çok soğuk geçer” ifadesini sakın Karslı veya Erzurumlu birisinin yanında söylemeyiniz.  Çünkü size, “Siz gerçek kışın nasıl olduğunu görmediniz ve bilmediniz” diyecek.
Gerçekten biz Kıbrıslılar olarak çok şanslı bir coğrafyanın üzerinde yer alıyoruz.  Dünya üzerinde olagelen doğal afetler, çok şükür bizi etkilemiyor.  Sadece yazın kavurucu sıcaklarından şikayet ederiz, terlerimiz sırtımızdan süzülür gider ama yine de bu küçük ve sevimli ülkede onun da çaresine klimalarla bakarız.
Bu bağlamda mevsim dönerken yaza da veda ediyoruz.  
Zannedersem biz Kıbrıslıların en sevdiği iki mevsim vardır.  Bunlardan birisi ilkbahar, diğeri de sonbahardır.  Hakikaten bu iki mevsimde ne sıcaktan, ne de soğuktan etkileniriz.  Klimalarımızı da nerdeyse beş altı ay kadar yakmayız.  Geceleyin yattığımızda penceremizden püfür püfür esen serin akşam rüzgarı bütün benliğimizi sarar ve tatlı bir uykuya dalarız.
Biz ada insanları yaza veda ediyoruz da, turistler henüz yazın ve ülkemizin sıcak kumuyla güneşinden istifade ederek tatillerine devam ederler.  Etsinler canım.  Hepimizin de istediği bu değil mi?
Ne yani Eylül’ün ortasına geldik diğe keskin bir bıçak gibi bütün turistlerin yollarını kesip, kapılarımızı kapatacak mıyız?
Hele bir düşünün bakalım...
Özellikle eski otel işletmecileri ve eski acente sahipleri, bu günleri görmek için kaç yıl beklediklerini bir düşünsünler.
Eskiden, yani otuz otuz  yıl öncesinin turizmcileri daha iyi anlayacaklar veya anımsayacaklar.  Nerdeyse bayram ederdik Eylül’in ilk haftasına girildiğinde otellerdeki doluluk oranı %60’larda seyrettiğinde.  Lakin şimdi, hala daha yüksek sezondaymışız gibi bütün dört ve beş yıldızlı otellerin doluluk orayı yüzde seksen doksanlarda seyrediyor.  Bu çok güzel birşey.
Soğuk ülkelerden gelen turistler için bir cennettir Kıbrıs.  Özellikle güneşe hasret ülke insanları ne kadar mutlu olurlar sıcacık ülkemizde.  
Mesela kışın en koyu günlerinde soğuk ülkelerde yaşayan insanlar, özellikle yaşlı insanlar Kıbrıs rezervasyonlarını ya ilkbaharda, ya da sonbaharda yaparlar.  Niçin?  Çünkü bizim sıcağımız onlar için çok fazla sıcaktır.  Onların bembeyaz tenlerini yakar kavurur ve perişan olurlar.  Lakin soğuk ülkelerin genç turistleri için mesele yok.
Herhalde çoğu insanımız çok soğuk memleketlerde bulunmuştur kışın ortasında.  Mesela İskandinav ülke insanlarının evleri hamam gibi olsa da, dışarısı buz gibidir.  Hatta kaldırımlarda camlaşmış buzul parçalarına bile rastlamanız mümkün.
Ya Rusya’dan gelen turistler.  Rusya, mevsim yapısı itibariyle kışın en daniskasını yaşar.  Hiç durmamaca dört ay kar yağar oralarda.  Biz sıcak ülke insanlarına çok tuhaf gelir Rusların külk palto ve kalpak giymeleri.  Başka türlü ısınamazlar ki...
Tabii ki biz sıcak kumlarımız ve güneşimizle iftihar ederiz de, bizler de kış turizminden mahrumuz.  Mesela kış sporlarında yapılan yarışmalarda ve sporun yapıldığı ülke dağlarını ve o kat kat içiçe geçmiş karlı yamaçlarını görünce, işte o zaman bizlerin de kar özlemleri başlar.
Kışın en soğuk günlerinde birkaç tane kar serpiştirince çocuklar bayram ederler.  Veya bakışlarımızı Beşparmaklara çevirdiğimizde dağşarom doruklarındaki karları görebiliyoruz.  Hatta aileler küçük çocuklarını alıp doğru Girne Boğazı’nın yolunu tutarlar beyaz karları görmek için.
Bazen “Her yaşın bir güzelliği vardır” deriz ya...  Bana göre her mevsimin de bir başka güzelliği vardır.  Kimi insan yazın kavurucu sıcaklarından bezince kışın serin ve soğuk havasını arar.  Kimi insan da kışın evlerde kapalı oturmaktan, her gün soba yakmaktan, hastalıklardan ve fazla fazla giyinmekten bezince, “Nerde bizim yazımız?  Şöyle şortumuzu giyip bahçemizde balkonumuzda oturup ailece muhabbet yapalım, denizimize gidelim, bol bol piknik yapalım” derler.
Dedik ya her mevsimin bir başka güzelliği vardır diye.  Önemli olan hayatı bütün çehresi ve evresi ile dolu dolu yaşamak ve mevsimleri sevmektir.
Daha da kestirmeden hayatı sevmektir önemli olan.