Bu yazıda, sağlık ya da diğer sosyal konuları konusunu bütüncül bir bakış açısıyla ele almak değil amacım. Zaten bir gazete yazısında bunu ele almak da olanaklı değil! Yalnızca ülkenin gündeminden hiç düşmeyen sağlıkla ilgili bir konuya değineceğim.  

Sağlıkla ilgili ciddî adımlar atan ya da atmaya hazırlanan bakanlar elbette ki oldu ama sonuç değişmedi. Süreç içinde rezalet sözcüğünün bile hafif kaldığı uygulamalar görüldü. Hasta bakımı bile bir anlamda özelleştirildi. Bunu kim yaptı ya da öyle olmasına göz yumdu bilemem ama hastahane koridorları, hatta hasta koğuşları, bu işi para için yapan eğitimsiz refakatçıların gereksinimlerini giderdikleri yerler oldu. Yerlere serilen bir şeyler üzerinde uyudu bu insanlar!  Bu durumu, kendi gözlerimle gördüm ve yaşadım. Yani kulaktan dolma değil.

Bu uygulama iki yönden kabul edilemez:

  • Hasta bakımı kavramı, hastanın tüm gereksinmelerini kapsar, hastahanenin ve personelinin asli görevidir, öyle olmalıdır. Yıllarca İngiliz ve Rus hastahaneleri ile muhatap olmuş bir kişiyim. Bunu hep öyle gördüm.
  • Hasta refakatçılığı, bir çok yerde vardır ama kuralları vardır. Körlemesine ya da refakatçının keyfine göre yapılmaz.      

       Bizde ne biri yapıldı, ne diğeri! Kuralsız, gelişigüzel bir kirlilik yaratıldı.

       Derken, dörtlü koalisyon hükümetinin sağlık bakanı, Filiz Besim, 2008’de, bu duruma bir çözüm getirme girişimi başlattı. Bu bağlamda “Devlet istihdamlı hastabakıcı ve refakatçı eğitim projesi” ile Lefkoşa ve Gazimağusa’da üç haftalık bir eğitim programı uygulandı ve eğitim sonunda yapılan yazılı ve uygulamalı sınavda başarılı olan 80 eleman devreye sokuldu.   

       Öngörülen düzenlemeye göre, iki yıllık süreyle; eğitilip de refakatçı olarak çalıştırılan elemanların sosyal sigorta ile ihtiyat sandığı ve refakatçıların ücretinin yarısı devlet; diğer yarısı hastanın ailesi/ yakınları tarafından tarafından karşılanacaktı. Bu arada Ortopedik Özürlüler Derneği de projeye dahil edilmiş, ailelerinin katkısını bu dernek aracılığıyla yapmasını öngören bir düzenek oluşturulmuştu.   

       Benim üzerinde durmak istediğim konu, öngörülen düzenek değil; çok yönlü bir kirlilik yaratan, gelişigüzel, kuralsız, düzensiz uygulama yerine bir düzen getirilmeye çalışılmış olmasıdır.     

       Ne oldu peki?

Şubat 2019’da düzenek çalışmaya başladı ancak Mayıs 2019’de yeni hükümetle gelen yeni Sağlık Bakanı uygulamayı durdurdu. Gerekçe düzeneğin yasal dayanağın olmaması biçiminde açıklandı.

Gerçekten de öyle midir? Onu bilmiyorum, araştırmadım. Çünkü benim anlatmaya çalıştığım konu bu değil! Ortada ciddî boyutta bir devlet ciddiyetsizliği ve de devletin devamlılığı ilkesinin ayaklar altına alınışı vardır. Sayalım:

  • Çalışanların sosyal sigorta ve ihtiyat sandığı yatırımları yapılmadı.   
  • Çalışanların Nisan – Mayıs ücretleri ödenmedi. Sadece Nisan ayı ücretinin yarısı verildi. (O da Ortopedik Özürlüler Derneği’nde kalan para kullanılarak)
  • Üç haftalık eğitime katılanların büyük çoğunluğu, “Devlet”e güvenerek işlerini terk ettiler ama çalıştıkları dönemin ücretini almamaları ve sosyal sigorta ile ihtiyat sandığı yatırımlarının yatırılmaması yanında işsiz de kaldılar yani Devlet’ten büyük bir “kazık” yediler.

Daha fazla bir şey yazmayacağım çünkü olayın kendisi, kendisini anlatıyor zaten!  Kısaca diyeceğim şu: Proje ve uygulama yasal dayanaktan yoksun olabilir ama öyle de olsa devletin devamlılığı göz ardı edilemez, cezası yurttaşa ödetilemez, Devlet yurttaşına kazık atamaz.

Bunlar yapıldıkça devlet “buharlaşır.”

“Devlet” kavramına, gerçekten de yazık ediliyor.