İsmail Bozkurt

Ülke tam bir yangın yerine dönmüş. Tam bir felâket hatta bozgun sonrasının yıkıntı ve kargaşa ortamı sürüyor. Siyaset kurumu inanılmaz bir düzeysizliğin içinde çirkeflerde sürünüyor. Durum bu iken attığım başlık bazı okuyucular tarafından yadırganabilir. Oysa çok basit: Var olan ortamla ilgili ne yazarsam yazayım, “davulcu yellenmesi” gibi olacak! Bir tek şunu söyleyeyim:  Bir an önce seçime gidilmeli! Seçimin çok fazla bir şey katacağı yok ama en azından halk tercihini yapma olanağını bulunur.

Bugün bambaşka ama özünde siyaset kurumunun öngörüsüzlüğü yatan bir konuyu ele alacağım:

Geçen Cuma günü (22 Ekim 2021), Ankara’dan gelen değerli dostum Metin Turan’la Akıncılar’a kadar uzandık. İlgi duyup sevdiğim bir köydür Akıncılar! Çocukluğumdan başlayarak 1974 öncesine kadar zaman zaman gittiğim bir yerdi. Rahmetli babamın Tuzla’dan oraya gelin giden bir teyzesi olduğundan bolca Akıncılarlı akrabam vardı. 1974 sonrasında da birkaç kez gidişim oldu.

Yaklaşık olarak son iki yıl, -daha çok da sağlık vb. gibi nedenlerle- evden çok az çıkmıştım. Akıncılar gezisi iyi geldi ve çok şey düşündürdü. 

1974 ÖNCESİNİN AKINCILAR’I

1974 öncesinde, Ada’daki “inkişaf encümeni” (kırsal belediye gibi birşey) statüsündeki en büyük Türk köyü idi Akıncılar! İki ilkokulu, ortaokulu, sanat okulu, anaokulu, yaklaşık 500 öğrencisi; camii, polis karakolu, hastane denebilecek büyükçe bir sağlık ocağı,  iki kooperatifi, iki kışlık ve bir yazlık sineması, çocuk parkı ve büyük bir parkı vardı. 250 konutta 3000 insan (iki sayı da yaklaşık)  yaşıyordu. Canlı bir sosyo-ekonomik hayat vardı.

Bir vadi içerisinde olup ağaçlandırılmış tepelerle çevrili beldenin sınırları 1974’te bu günkü biçimiyle çizilirken, sakinlerinin yüzyıllardır sahip olduğu verimli toprakların yarısı sınırın öte yakasında kaldı.

Ekonomisi büyük oranda kuru tarım ve hayvancılığa dayanırdı. 13 arteziyen kuyusu sayesinde sulu tarım da yapılırdı. Zeytincilik ve meyvecilik de gelişmişti. Domatesi ve susuz olarak gönende yetişen böğrülcesi ünlüydü.

Bağcılık önemli bir sektördü. Arazi genellikle beyaz yerli üzüm yetiştirilmesine yatkındır. Aranan bir üzümü ve  zivaniyası vardı. Savaş yıllarında, bağların bir kısmı bakımsızlıktan yok oldu, bir kısmı ise güneyde kaldı.

21 Aralık 1963 sonrası dönemde Akıncılar, yörede varlığını iyice gösterdi 1963-1974 arasında Ada’daki Türkler’in güçlü bir kalesi ve direnişinin simgelerinden biri idi. Dereliköy (Bodamya), Kiracıköy ve Dali’deki Türkler de Akıncılar’a sığınmıştı. Bir çok kez saldırıya uğramasına karşın, dişe diş bir mücadele vererek sonuna kadar ayakta kalmayı başarmıştı. O dönemde köyde görev yapan, bazı eserlerinde Ferit Gören adını kullanan Numan Ali Levent, öyküleri ve bir romanıyla, o günlerin Akıncılar’ının tanıklığını yaptı. Akıncılar’ı, Arpalık’ı yazmak isteyenler için canlı bir tanık olarak, anlaşılır ve güvenlir malzeme bıraktı.

20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı sırasında da Rum - Yunan güçlerine teslim olmadı Akıncılar! Türk Ordusu’nun 14-16 Ağustos 1974’de çizdiği sınırın dışında kalmıştı ama mücahitler, BM’nin ateşkes kararıyla 16 Ağustos 1974’te ilerlemesini durduran Türk Silahlı Kuvvetleri’nin öncü birliklerine ulaşıncaya kadar ilerleyip Akıncılar köyünün ve kuzeyinde kalan kısmın sınırlarımız içerisinde olmasını sağladılar.

20 Temmuz 1974 sonrasında da, Rumlar’ın zulmünden dolayı köylerinden, evlerinden göç eden güneyli Türkler’e kucak açıp ev sahipliği yaptı. Binlerce Türk’ün Güney’den Kuzey’e geçişlerinde köprü görevini üstlendi.

Akıncılar, mücahitlerin insiyatifiyle KKTC sınırları içine kalmıştı ama askeri bölge içindeydi. Üstelik Ada’nın diğer yanlarına toprak bir yolla bağlanıyordu. Yol ve benzeri ulaşım sorunları yaşandıkça bu kez kendisi göç vermeye başladı.  Nüfusunun çoğunluğu evlerini terk ederek Akdoğan’a yerleşirken, bir kısmı Akıncılar’daki evlerinde kalmayı yeğlediler. O gün bu gündür, Akıncılar göç verir.

          Sonuçta Akıncılar, KKTC sınırları içinde varlığını sürdürme olanağı buldu ama askeri bölge içinde kaldığından izole edilmiş, ücra bir sınır köyüne dönüştü. Küçüldükçe küçüldü. “Sınır köyü” olmanın yarattığı sosyal, kültürel, pikolojik, ekonomik sorunlar süregitti.

2011’DEN GÜNÜMÜZE AKINCILAR

 “Evliya Çelebi’nin İzinde Kuzey Kıbrıs Seyahanamesi” adlı eserimde 2011 itibarıyla Akıncılar’la ilgili bilgiler vardır. 2011’de artık eski Akıncılar yoktu.

2011’e kadar, onu izole edilmişlikten ve sınır köyü psikolojisinden çıkaracak bir yol bulunmamış; gençleri orada tutacak koşul ve teşvikler uygulanmamış; beldeyi askeri bölge dışından, Kuzey Kıbrıs’ın diğer yerlerine bağlayacak bir yol yapılmamıştı.

1974 öncesi üç bini aşan nüfus, 2006 sayımına göre 462’ye düşmüştü.  2021 itibarıyla bu nüfusun daha da aşağıda düştüğünü, hatta yaklaşık 300 olduğunu söyleyenler var. 

1974 öncesindeki yaklaşık 500 öğrencili biri ortaokul dört okuldan, 2011 itibarıyla 35 öğrencili bir ilkokul kalmıştı. Günümüzdeki sayı belki de bu sayının da altında!

Yakın tarihe kadar köye girmek için askeri bölge içinden geçilirdi. Gerçi köye devamlı girip çıkanların giriş kartları vardı ama kimlik belgesi denetiminden geçmek şarttı. Doğal olarak bu durum beldenin Kuzey Kıbrıs’ın diğer bölgeleri ile ekonomik entegrasyonunda sıkıntılar ve sorunlar yaratıyor, köylülere, tarım ve hayvancılıktan öte olanak bırakmıyordu.

Günümüz (2021) itibarıyla beldeyi askeri bölge dışından, Kuzey Kıbrıs’ın diğer yerlerine bağlayacak bir yol yapıldı ama Akıncıları izole edilmişlikten ve sınır köyü psikolojisinden çıkaracak bir uygulama/politika hiç olmadı. Gençleri orada tutacak koşul ve teşvikler uygulanmadı.

Şimdilerde bağcılığın yeniden gelişme içinde olduğu söyleniyor. Hatta bu yıl 14 Kasım günü köyde “zivaniya festivali” olacağını da söylediler..

Beldede 2011’de hemen hemen hiç yapılaşma yoktu, yine yok!. Konutların çoğu terk edilmiş durumda! Birçoğu yıkılmış ya da yıkılmak üzere! Akıncılar tarihe karışmaya hazırlanıyor gibidir. Buna karşın, azda olsa, ısrarla orada tutunmaya ve yaşamaya çalışan ve giderek yaşlanan bir nüfus var.

Akıncılar’a gidip de hüzünlenmemek olanaksızdır. Hele köyün geçmişini biliyorsanız!

KISA BİR DEĞERLENDİRME VE ÖNERMELER

         Benim gönlüm Akıncılar’ın bugünkü gibi kalmasına ya da silinip gitmesine razı değil! Aklım, mantığım, tarih bilincim de bunu kabul etmiyor. Böyle şey olmaz, olmamalı, Akıncılar ayağa kalkmalı, kaldırılmalı!

         Aklıma Lefke örneği geliyor. Üniversite açılıncaya kadar günümüz Akıncılar’ından çok farklı değildi. Terkedilmiş bir sınır kasabasıydı. Üniversite açılınca alınyazısı değişti, ilçe bile oldu. Açıkça eleştirdiğimi hiç anımsamıyorum ama içtenlikle itiraf edeyim ki Lefke’ye üniversite açılma kararını, çoğu kişi gibi pek de gerçekçi/uygulanabilir bulmamıştım. Oysa ne kadar yerinde ve ne kadar gerçekçi bir kararmış ki Lefke’yi ayağa kaldırabildi.  Gerçi şehircilik açısından üniversite çevresi çirkin bir beton yığınına dönüştü ama bu, üniversite ve bu üniversitenin Lefke’yi ayağa kaldırdığı gerçeğini değiştirmiyor.

         Aklıma gelen şu: Niye Akıncılar’ı da, hataları göz önünde bulundurararak Lefke örneği gibi ayağa kaldırmıyalım? Niye orada da, özde devlet üniversitesi olan Lefke ve DAÜ örneği bir üniversite kurmayalım? Niye Devlet yanında Lefke ve DAÜ, bu işe katkı koymasın?

         Elbette ki bu, yalnızca ve ille de üniversite açmayı düşünerek çözümlenecek bir konu değil! Ben, üniversitenin çok iyi bir çözüm olduğunu düşünüyorum ama elbette ki başka seçenekler olabilir. Yeter ki sonuç verici ve Akıncılar’ın alınyazısını değiştirecek nitelikte olsun. Ve elbette ki   programlanmış çok yönlü çalışmalar, altyapı, yatırımlar; ilk aşamada ve derhal beldeye özel özgün bir statü kazandıracak, özel, özgün ve işlevsel bir Akıncılar Yasası çıkarılmalıdır.  

         Bu önermelerin, siyaset kurumunda yankı bulma olasılığı az! Ama biliyorum ki çok sayıda duyarlı Akıncılarlılar var. Küçük de olsa bir Akıncılar Belediyesi var. Umarım önermelerim akıllarına yatar ve bir hareket başlar.

Peşinen ve açıkça söylüyorum: İlerlemiş yaşıma karşın böyle bir hartekete her türlü desteği vermeye hazırım.