“Keçi can derdinde, koyun can derdinde” atasözünde olduğu gibi, Amerikan sinemasına, yaşanmış bir gazeteci avını filmleştirmek için yeni bir fırsat doğdu. 
Gerçekten de Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesine benzer olaylar, kısa sürede, genellikle bir gazeteci yazar tarafından kitaplaştırılır, hemen ardından da filmi yapılır.   Kitaplaştırılmadan doğrudan senaryolaştırılıp filmi yapılan olaylar da vardır. Çok yakında Cemal Kaşıkçı cinayeti için de öyle bir film, belki de filmler göreceğimizden emin olabilirsiniz. En azından bu konuda büyük olasılık vardır.
 
PLANLANMIŞ BİR OPERASYON SÖZ KONUSUDUR,GERİSİ FASA FİSO, MARTAVAL
Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürülmesi/infaz edilmesi olayı, giderek açıklığa kavuşuyor ama bana göre gerçek değişmez. Başlangıcından başlayarak bir trajedi, hatta traji-komik uygulamalar, tutumlar söz konusudur. Çağdışı bir devlet, çağdışı yöntemlerle Cemal Kaşıkçı, planlanmış bir operasyonla infaz edilerek ortadan kaldırılmıştır. Gerisi fasa fisodur, martavaldır. 
Bu son açıklama mı olur, ardından başka ve değişik açıklamalar mı gelir bilemem ama bu yazıyı yazarken, Suudi Arabistan, gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, İstanbul Başkonsolosluğu içinde yaşanan arbede sonucunda öldüğünü, olayla ilişkili on sekiz Suudi vatandaşının gözaltına alındığını açıklamış durumdaydı. “Cemal Kaşıkçı'yı geri  getirmek amacıyla” yapılan görüşmeler sırasında işler  istenilenin aksine seyrederek tartışma çıkmış, tartışma sonucunda yaşanan yumruklaşma ve arbede sonucunda Kaşıkçı hayatını  kaybetmiş ve bunu yapanlar olayın üstünü örtme çabasına girişmişler. 
Laf-güzaf ve tam da Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend’indeki “Sen herkesi kör alemi sersem mi sanırsın” mısraı/dizesindeki gibi bana göre! Ayrıca çingene yiğidi, yiğitliğini anlatırken aslında hırsızlığını anlatır anlamında tam bir “şecaat arzederken merd-i kıpti sirkatin söyler” örneği!
Ne demek oluyor  “Cemal Kaşıkçı'yı geri (yani Sudi Arabistan’a) getirmek? Bu bir itiraftan başka ne olabilir? Yani demek isteniyor ki Cemal Kaşıkçı'yı Sudi Arabistan’a kaçıracaktık ama bunu beceremeyip onu öldürdük.

“MAL BULMUŞ MAĞRIBΔ ya da “KEÇİ CAN DERDİNDE KASAP ET DERDİNDE”
ABD Başkanı Trump da “mal bulmuş mağrıbî” örneği, Riyad yönetiminin bu açıklamasının büyük bir adım ve “güvenilir” olduğunu, Riyad yönetiminin Kaşıkçı'nın öldürülmesiyle ilgili yaptığı tutuklamaların "çok önemli olduğunu" belirtti. Trump, "ancak kendi değerlendirmemiz henüz bitmedi. Şu anda bir sonuca varmak için erken" de dedi.
Hikâye! Hem de ne hikâye! 
Trump zaten daha önce, "Suudi Arabistan'a İran’a karşı denge unsuru olarak ihtiyacımız var" diyerek ve ABD ile Suudi Arabistan arasındaki 110 milyar dolarlık silah  anlaşmasını korumak istediğini  vurgulayarak, Suudi Arabistan'a, herhalde torpilli  "bir tür yaptırım" uygulamayı  tercih edeceğini belirterek zaten “baklayı ağzından çıkarmıştı.” 
Bu da başka bir ünlü atasözündeki gibi: “Keçi can derdinde kasap et derinde!” 
Ha! Bu traji-komik olayın başka bir “keçi” bağlantısı daha var: Böyle bir olay için elbette günah keçisi/keçileri bulunacaktı. Nitekim bulunmuş da ve Suudi Arabistan veliahtı  Selman bin Abdulaziz Al Suud, gazeteci Cemal  Kaşıkçı'nın ülkesinin İstanbul'daki Başkonsolosluk binasında öldürülmesi/infaz edilmesi olayı  üzerine üst düzey beş kişiyi görevden almış.

GEÇİŞTİRİLECEK BİR KONU DEĞİL AMA…
Sonuçtan ne çıkacak bilemem ama bir gazetecinin, yani Cemal Kaşıkçı’nın, “infaz” edilmesi söz konusudur. Yani kişi olarak ben, hem de bir başkonsolosluk binasında bir “infaz” yapıldığını düşünüyorum. İnfazdan bazı kişilerin sorumlu tutulması, zevahiri kurtarmak içindir, başka bir şey değil!
Gazeteciliğin evrenselleşmiş bir statüsü vardır. Bu bir tür dokunulmazlık statüsü olup  ülkelerin anayasalarında, yasalarında da bu statünün yansımaları vardır. Kaldı ki gazetecilik statüsü o kadar evrenselleşti ki anayasal, yasal kurallar olmasa da artık insanların beyninde güçlü bir algıdır. Çağdışı Suudi rejimi, organize bir operasyonla, bir gazeteciyi avlayarak, infaz ederek, bu statü ve algıyı ayaklar altına almıştır. 
Üstelik infazın uluslararası hukuk boyutu da vardır. Suudiler, nedense, olayın Suudi toprağı sayılan bir yerde gerçekleştiğini, galiba da özellikle vurguladılar.
Konunun insancıl boyutuna gelince: İnfaz edilen gazetecinin/bir insanın cesedi ortada yoktur. Riyad yönetiminin, dünya kamuoyu ile paylaştığı bilgiler arasında cesedin akıbeti konusuna yer vermedi. Buna karşı Reuters, Suudi yetkililere göre Cemal Kaşıkçı’nın cesedinin, yerel bir işbirlikçiye teslim edildiğini iddia etti. Yani işin içinde böylesine bir insanlık dramı da vardır. 
 Doğrusu merak ediyorum. İnsan hakları denince mangalda kül bırakmayan ABD, AB, bazı Avrupa ülkeleri, uluslararası ve ulusal gazeteci örgütleri, Af Örgütü ve benzeri insan hakları kuruluşları, bir gazetecinin avlanarak katledilmesi/infaz edilmesi karşısında, yalnızca moda söylemler ve laf kalabalığı ile konuyu geçiştirecekler mi, yoksa çağdışı bir rejimi sarsacak adımlar atacaklar mı? 
Trump öyle yapmayacağını peşinen söyledi ama ABD’nin güçlü medyası ile başta AB ile Af Örgütü bunu yutacak mı diye merak ediyorum.
Galiba, sonuçta her şey oldubitti mantığı ve Suudiler’in akıl almaz boyuttaki petrol  kaynaklı parasal gücünü yitirmeme (ve elbette Trump’un deyişiyle, Suudi Arabistan'a İran’a karşı denge unsuru olarak duyulan gereksinim) uğruna geçiştirilecek! 
     Elbette ki Amerikan sinemasının, çok büyük olasılıkla sinema dünyasına insanların büyük heyecanla izleyeceği,  münasip bir ya da belki de birkaç film kazandırma olasılığını göz ardı etmiyorum.